Fransız Müslümanları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
Perşembe11 Eylül terör hadiselerinden sonra bütün Batı dünyasında İslâm’a ve Müslümanlara karşı soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Medenî bildiğimiz nice ülkede camilere, sokaktaki Müslümanlara saldırılar yapıldı, hakaretler edildi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yine ihtidalar (İslâm’ı din olarak kabul etmek) oluyor.
Le Monde gazetesinde okuduğuma göre Fransa’da 50 bin mühtedi (İslâm’a geçmiş kişi) varmış. Bazıları ise o ülkede bir milyon mühtedi bulunduğunu söylüyor. Ben de aynı kanaatteyim. Fransız mühtedilerinin sayılarının az gösterilmesinin sebepleri şunlardır:
1. Bütün ihtidaları tesbit eden ciddî istatistikler yoktur. Çok kere, Müslüman olan biri ya kendi kendine Müslüman olup camiye gitmeye başlıyor, yahut bu hadise birkaç Müslüman arasında cereyan ediyor.
2. Ailelerinden ve toplumdan dışlanmamak için, Müslümanlığı kabul edenler, bunu gizliyor.
3. İslâm’ı bir tehlike ve tehdit olarak görenler, mühtedilerin sayılarını kasıtlı olarak az gösteriyor.
Bundan birkaç yıl önce Paris’te yaşamakta bulunan Profesör Muhammed Hamidullah bey ile görüşen bir tanıdığım, bu zatın o ülkede dört milyon mühtedi olduğunu söylediğini nakletmişti.
Merhum Ziyad Ebuzziya üstada, on sene kadar önce yaptığım ziyaretlerden birinde, Fransa’da yayınlanan ve Türkiye’ye sadece bir nüsha (o da kendisine) gelen bir dergide ünlü politikacılardan Chevenement’ın “Yirmi birinci yüzyılda Fransa bir İslâm-Akdeniz ülkesi olacaktır” cümlesi yer almıştı.
Fransız Müslümanları birtakım dergiler yayınlıyor, bunlardan birinde, uzun yıllar katolik papazlığı yapmış bir kimsenin gizlice Müslüman olduğu, bunu kimseye söylemediği, Müslüman olarak papazlığa devam ettikten sonra, emekli olunca Fas’a yerleştiği, orada Müslümanlığını açıkladığı, hayli yaşlandıktan sonra vefat edip İslâm kabristanına gömüldüğünü anlatan bir yazı okumuştum.
Fransa’da çok güçlü bir oryantalizm cereyanı vardır. Orada oryantalistler üç kategoriye ayrılır.
1. Bir kısmı İslâm’a ve Müslümanlara muhalif ve düşmandır.
2. Bir kısmı Hıristiyan, ateist veya başka bir inanca veya inançsızlığa bağlıdır ama İslâm dinine ve Müslümanlara dostça yaklaşır. Katolik olan Massignon bunlardan biriydi. 1954-1962 yılları arasında devam eden Cezayir savaşında, kendisi Fransız olduğu halde Müslüman Cezayirlileri desteklemiştir. 50’li yıllarda bu zatla bir müddet mektuplaşmıştım. Evrakın arasında iki değerli mektubu vardı, kimbilir ne oldular. İnşaallah kaybolmamışlardır. Mektuplarından birinde, “Veznecilerde bir Hallacı Mansur tekkesi vardır, orayı biliyor musunuz, ziyaret ettiniz mi?” diye soruyordu. Bu zat sadece büyük bir oryantalist değil, aynı zamanda büyük bir düşünür ve filozoftu. Engin bir kültürü vardı, hayli yabancı dil biliyordu. Bunca ilme, zekaya rağmen Müslüman olamaması bir kayıptır. Hem kendisi, hem insanlık için. Allah hidayet vermeyince geçiş olmuyor… İslam’a ve Müslümanlara sempati ile bakan Fransız oryantalistlerinden biri de Toulouse şehrinde Dominiken rahibi olan müteveffa Louis Gardet idi. Bu zat eserlerinde İslam’ı tenkit etmemiş, anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır.
3. Müslüman olan oryantalistler ve türkologlar. Bunların bir kısmı Müslümanlığını ilan etmiş, bir kısmı gizlemiştir. Bilhassa Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabî hazretlerinin eserlerini inceleyen bazı oryantalistler Tevhid dinine girmişlerdir. Tasavvuf erbabınca Muhyiddin Arabî hazretleri “Hâtemü’l-Evliya”dır, tasarruf sahibidir ve kaç asır ötesinden ve başka bir âlemden ruhaniyeti ile insanlığa hizmet vermektedir. Birkaç yıl önce Rahmet-i Rahman’a kavuşan Eva Meyeroviç adlı hanım Hazret-i Mevlana Celalüddin Rumî’nin bütün eserlerini Fransızca’ya çevirmiş ve İslâm ve imanla şeref bulmuştu. Monla-yı Rum Mevlana Celalüddin Rumî kaddesallahu sirrehussami hazretleri de sahibi tasarruf büyük velilerdendir. Ruhaniyeti üzerimize sâyebân olsun.
Fransa’da René Guenon meşrebine sahib bir kısım çok kültürlü, çok seçkin Müslümanlar vardır ki, onlarda Şazeliliğin Darkavî kolu meşrebi hakimdir. Bu Müslümanlar İstanbul’a geldiklerinde, aynı tarikate mensup bulunan Sultan Abdülhamid-i Sanî’nin büyük şeyhi Muhammed Zâfir el-Medenî hazretlerinin Barbaros bulvarındaki türbesine gidip Fatiha okurlar. Yıllar önce o bölgede hizmet veren bir cami görevlisi “Zaman zaman buraya bazı Avrupalı ve Amerikalılar gelip huşu içinde el kaldırıp Fatiha okuyorlar ama sebebini bilmiyorum…” demişti!
Biz Türkiye Müslümanları Batı dünyasındaki ihtida hareketini elden geldiği kadar desteklemekle mükellefiz ama bu konuda pek bir şey yaptığımız, yapabildiğimiz yoktur.
İslâm bir gönül dinidir. Batılıların İslâm’a yaklaşmaları ve Allah hidayet verirse Müslüman olmaları için en güzel ve uygun yol tasavvuftur, tarikat faaliyetleridir.
Davet ve tebliğ metodları çok önemlidir. Kültürleri ve hayat seviyeleri yüksek insanlara kaba saba bir edebiyatla İslâm anlatılamaz. Böyle yapanlar, kaş yapayım derken göz çıkartırlar.
Batı ülkelerinde tasavvuf ve tarikat faaliyetleri serbesttir, anayasaların ve kanunların koruması altındadır. Biz Türkiye Müslümanlarında maddî imkân var ama Batı şehirlerinde tekke, zaviye, dergah, İslâm lokali ve kulübü açacak ilim, irfan, kültür, firaset (nadir istisnalar dışında) yok. Büyük Batı şehirlerinde böyle mekanlar açsak, buralarda hizmet verecek. İslâm’ı temsil edecek, başka dinlere bağlı olanları Tevhid dinine çağıracak ve çekecek iyi yetişmiş ve güçlü kaç elemanımız mevcuttur?
Batı ülkelerinde militan, aktivist, asık suratlı, şiddete yönelik metodları benimsemiş kimseler İslâm’ı hakkıyla anlatamazlar. İslâm, her şeyden önce bir tebessümdür, büyük bir müjde ve tesellidir. İnsanın parası ve refahı olmakla iş bitmiyor. Yaşamak sadece maddeden ibaret değildir. İnsanlar sevgi istiyor, dostluk istiyor, huzur ve saadet istiyor. Batılılara İslâm’ı bu yönleriyle tanıtmamız gerekir. Gerekir de nasıl yapacağız bu işi? Endülüs İslam medeniyeti tarihe karışmış. Muhteşem Kanunî Sultan Süleyman medeniyeti ve İslâmlığı yok artık. İslâm çok yüce, en yüce ama Müslümanlar İslâm’ın çok gerisinde kalmışlar. İlim, irfan, sanat, mimarlık, edebiyat gerilemiş. Fitne, fesat, nifak, şikak, husumet, çekişme, Müslümanın Müslümana düşmanlık etmesi, Afganistan’da Kuzey İttifakı askerinin öldürdüğü Taliban askerinin cesedini tekmelemesi gibi üzücü ve utandırıcı hadiseler yaygınlaşmış. Batı dünyasında ihtidalar (İslâm’a girmeler) çoğalırken, İslâm dünyasında irtidatlar (dinden çıkmalar) çoğalıyor. Velhasıl tepetaklak bir dünyada yaşıyoruz.
İslâm’ın ilahî ve hak din olduğunu gösteren delillerden biri de, bunca olumsuzluklara rağmen Batı dünyasında nice seçkin insanın Tevhid dinine girmesidir.07 Aralık 2001