Frenk Kılıklı Müşerref
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Ocak 2019
Salı
Frenk gömleği, kravat, Frenk kostümü… Sinekkaydı traş… Bir dirhem iki çekirdek
Hindistan başbakanına hakınız. Başında kırmızı sarık, sakal, sırtında istanbulin… Sihlerin millî ve mahallî kıyafeti… Müşerref’in, ülkesinden ve halkından kopukluğu kıyafetinden belli. Oldu olacak başına bir de silindir veya melon şapka geçirsin…
Evet, önemli olan mazruftur
ama zarf da büsbütün önemsiz değildir.
Gömlekleri genellikle
gömlek.
Başına astragan bir kalpak veya bir tür fes geçiriyor ve omuzlarına çok sanatlı bir pelerin atıyor. Hindistan’ın yeni cumhurbaşkanı bir kadın…
Yahudilerin kippaları, Katolik papazların başlarındaki takkeler, şapkalar ve bellerindeki zünnarlar… Bizdeki bazı Frenkperestler Papa denilince muhabbet hezeyanları geçiriyor.
Cumhuriyet’in ilânından sonra
İstanbul’da şapka giymeye başlamışlardı ve
Sonra Ankara’dan talimat gelmiş.
denilmişti.
İstanbul Rumlarından
‘in 1940’lı yıllarda basılmış
adlı bir kitabı vardır. Onda,
bahs eder.
Büyük ulemâdan
merhum, şapka inkılabından önce
adında küçük bir risale yazıp yayınlamış, daha sonra
Cezalar, makabline
şamil olmaz ama
ve önemli bir din hocası zalimane şekilde öldürülmüştür.
Camilerdeki cemaate bakıyorum, Müslümanların çoğunun başında
Merhum
Namaz kılarken başlarını örtenler de, genellikle hiçbir zarafeti ve güzelliği olmayan Çin işi örgü takkeler kullanmaktadır. Cep telefonuna bir servet ödüyor, Allah’ın mânevî huzuruna çıkarken başına doğru dürüst bir takke geçirmiyor. Yazıklar olsun!
Bazen camilerde tek tük, tarikat takkeleri görüyorum.
Diyelim ki, meraklı birisi çok güzel, çok sanatlı, çok zarif, çok kaliteli takkeler üreten bir atölye açtı. Bir takke 10 liraya satılıyor. Bizim Müslümanlar alır mı bunları? Hiç sanmam. Cep telefonuna yüzlerce lira veriyor, her ay zevzekçe konuşmalar için avuç dolusu para harcıyor, otomobiline haftada bir yakıt doldurtuyor, bir sürü israf yapıyor, lâkin ibadet esnasında başına geçireceği bir serpuşa 10 lira vermiyor…
Sayın Bay Tepki!…Yazımı okumuşsunuz, öfkelenmişsiniz, tepki gösteriyorsunuz, tenkit ediyorsunuz… Buraya kadar normal, ancak siz benim fikirlerimi açıklama hürriyetimi kabul etmiyorsunuz ve
diyorsunuz. Nasıl mı yazıyorum?..
Yazılarım size çok ters, çok aykırı geliyormuş… Bu da normal bir şey değil mi? İsmimi koyuyorum ve
düşüncelerimi, görüşlerimi açıklıyorum,
O sizin işinizdir.
Düşüncelerimde, görüşlerimde:
Herkesin aynı şekilde düşündüğü bir ortamda fikir hürriyeti olur mu?
Vaktiyle
, bir milyarlık Çin’de herkese aynı elbiseyi giydirmişti. Çeşitlilik diye bir şey kabul edilmiyordu onun sisteminde. Herkes aynı tip elbiseyi giyecek, herkes aynı düşüncelere sahip olacak, herkes küçük kızıl kitapları okuyacak,
Yanılıyorsam, gerekçeli bir şekilde beni tenkit edebilir, uyarabilirsiniz. Hattâ elinizden geliyorsa, beni çürütebilir, rezil edebilirsiniz. Lakin
gibi lâflar etmek medenî bir insana yakışmaz.
Sizin istediğiniz düşünce özgürlüğü kendiniz ve yandaşlarınız içindir. “Ötekilere” bu hakkı ve hürriyeti tanımıyorsunuz.
Biz sizi vaktiyle uyarabilmiş olsaydık Türkiye Japonya gibi medenî, ileri, güçlü, kalkınmış bir ülke olacaktı. Lakin yıllar boyu konuşturmadınız, yazdırmadınız, tenkit ettirmediniz.
Bu dogmatik lâfı bize uymaz. Biz inançlıyız o kadar. İnançlar da tartışılmaz.
Türkiye’nin ideolojik dogmalardan kurtulması lazım… Sizin tabularınız yüzünden ülkemiz çok fırsatlar kaçırdı, zamanını boşa harcadı. Dogmalarınız, tabularınız, totemleriniz, zorlamalarınız, baskılarınız, tehditleriniz Türkiye’yi çok ilerletmiş… Yok canım!.. Bana şu soruların cevaplarını verebilir misiniz?
Birinci soru: Türkiye niçin Japonya kadar kalkınıp ilerlemedi?
İkinci soru: Türkiye niçin Güney Kore kadar güçlü bir sanayie sahip olamadı?
Üçüncü soru: Türkiye niçin bir Tayvan kadar bile olamadı?
Türkiye’miz, İslâm dünyasının en ileri ülkesiymiş… Lütfen bu mavalları bırakalım da, yukarıdaki sorulara cevap arayalım.
Niçin
kadar olamadık? Türkiye bir ABD olsun demiyorum. Hattâ Almanya’yı bile ölçü almıyorum.
Evet,
Artık yakamızı bırakın,
suç işlememek şartıyla konuşalım, yazalım, tenkit edelim, çare ve çözümler arayalım, teklifler sunalım.
15 Ağustos 2007