SalıBerlin’deki utanç duvarı yıkıldıktan, Sovyetler Birliği çöktükten sonra, Japon asıllı Amerikalı düşünür
Francis Fukuyama “Tarihin Sonu” adlı kitabında ne kadar pembe bir gelecek tablosu çizmişti dünya için. Demokrasi her yere hâkim olacak, bütün ülkelerde serbest seçimler yapılacak, savaşlar ve çekişmeler bitecekti.

Başka bir Amerikalı filozof, Harvard Üniversitesi profesörlerinden Samuel Huntington “Medeniyetlerin Çatışması” adlı uzun makalesinde bambaşka ve çok korkutucu senaryolar anlatıyordu. Huntington’a göre dünyada sekiz medeniyet vardı: Batı, Latin Amerika, Müslüman, Çin, Hint, Slav-Ortodoks, Budist, Japon. Bu medeniyetler arasında çatışma ve savaş ihtimali büyüktü. Bilhassa İslâm medeniyeti, hem nüfus patlaması, hem de dinamizmi bakımından Batı medeniyetiyle savaşabilirdi. Müslüman âlemi modernleşmek istiyordu ama kendi kimliğini bırakıp batılılaşmak istemiyordu.

Huntington kitabında geleceğe ait şöyle bir senaryo tasavvur ediyordu: İslâmcı teröristler ellerine bir atom bombası geçirirler ve 2010 yılında Cezayir’den bu bombayı Marsilya’ya atarlar, Fransa da Cezayir’i atom silahlarıyla vurur ve iki medeniyet arasındaki büyük savaş böylece başlar.

Huntington’un verdiği tarih tutmadı, büyük şok 11 Eylül 2001 ‘de yaşandı, vurulan Marsilya değil New Yorktu, silah da atom bombası değil, kaçırılan dört uçaktı. Ancak Huntington’un kehanetleri esas itibarıyla doğru çıkmıştı.

Huntington kitabının bir yerinde “Sonunda kazanan (Hz.) Muhammed oldu” diye yazıyordu.

Hollywood filimcileri 1950’den bu yana şiddet ve terörizm konusunda, o zamanlar için akıl almaz senaryolara sahip filimler çevirmişlerdi. Bazı filimlerde, uzaydan gelen acaip yaratıklar dünyayı istila ediyor, bazılarında teröristler New York’u birbirine katıyordu. Bu senaryoların bir kısmı 11 Eylül’de gerçekleşti, daha önümüzde çok zaman var, geri kalanı da gerçekleşebilir.

Tom Clancy adlı Amerikalı romancının “Şeref Borcu” ve “Emir Üzerine” adlı kitaplarında anlattıkları hayal mahsulü idi ve okuyanlar bunların bir gün yaşanabileceğini hiç düşünmüyorlardı ama terörizmin büyük hamlesi sonunda bu hayaller, bu kurgular hep birer gerçek oldu.

Amerikan filimciliğinde ve edebiyatında bir tahrip estetiği var. İslâm geleneğinde korkulu rüya gören bir kimse uyandığında bunu kimseye söylemez, sadece sol tarafına üç kere tükürür. Böylece korkulu şeyin gelmesini önlemiş olur. Amerikalılar bunu yapmadılar. Aksine en korkunç, en korkulu, en dehşetli senaryoları filimleştirdiler, roman haline getirdiler ve sonunda hayalleri gerçek oldu.

“Dediklerin çıktı ihtiyar bacı…”

1914’te Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisinin Avusturya veliahdı ve zevcesi üzerine sıktığı kurşunlar büyük bir dünya harbini başlatmış, insanlık âlemi dört yıl boyunca korkunç facialar yaşamıştı. Savaş sonunda Rusya imparatorluğu, Avusturya-Macaristan imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu çökmüş; yapılan yanlış barış andlaşmaları, hakiki ve kalıcı bir sulhe imkân vermemiş; insanlık 1939’da yeniden kapışmış, tam altı sene korkunç bir savaş daha yaşanmıştı.

Başta ABD olmak üzere Batı medeniyetine bağlı ülkeler ilahî ve tabiî hukuk, adalet, hikmet, insaf, insanlığı bir bütün olarak kabul etmek gibi değerlerin ışığında kendilerine çeki düzen vermezlerse üçüncü dünya savaşı patlayacak ve ilk ikisinden daha korkunç olacaktır.

Bu yaz, Sultanahmet civarındaki Dizdariye Sokullu Mehmet Paşa camii avlusunda otururken, bir hoca bir meczubun şöyle konuştuğundan bahsetmişti. “Büyük ve korkunç bir savaş olacak ve ülke nüfusunun üçte ikisi kırılacak…”

1939’da İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan ettikten sonra çatışmalar hemen başlamamıştı. 1940 baharına kadar Almanya ile Fransa çarpışmadı, sonunda Hitler bir yıldırım hareketi ile Fransa’yı kısa zamanda çökertti, Paris’i aldı.

Şu anda (inşaallah patlak vermez) Üçüncü Dünya Savaşı’nın arefesindeyiz. Daha sonraki günlerde, aylarda, yıllarda ne olur bilinmez. İçimden bir ses, bir yanardağın üzerinde yan gelip yattığımızı söylüyor. Patlarsa ne olacak?

Parası çok bir tanıdığım gözlerini endişe ile kocaman açmış soruyordu: Dolar mı, Euro mu, İsviçre Frangı mı… Yoksa altın mı? Şu dünya ne garip, parasız ağlıyor, paralı ağlıyor.

Şu allak bullak dünyada birtakım Müslüman ülkelerin rejimleri de sarsılacak, bazısı çökecektir. Cezayir’de hiç istikrar ve huzur yok. Mısır, Tunus, Fas ne olacak? Suriye’de rejimi tenkit eden on kadar aydın hapse atılmış. Suudî Arabistan’ın hasta kralı Fahd, yakınları ile birlikte on uçakla İsviçre’ye gönderilmiş. Pakistan çalkalanıyor.

Türkiye maşaallah tam bir uygarlık cenneti. Siyaset tertemiz, iktisat ve finans hayatı dinamik ve capcanlı, âsâyiş berkemâl, eğitim ve üniversite harikalar meydana getiriyor, herkesin aşı ve işi var. Demokrasi, insan hakları, hukuk hepsi yolunda yordamında…

Bundan doksan sene kadar önce yazılmış Osmanlıca resimli bir roman görmüştüm. Fransızcadan çevrilmiş. İslâm dünyasında büyük bir lider zuhur ediyor, Avrupa düvel-i muazzaması ile savaşa tutuşuyor, Avrupa ülkelerini istila ediyor, büyük kanlı savaşlar yapılıyor. Fransızca bir tarih dergisinde de bu kitabın yazarı hakkında bir araştırma okumuştum.

Kış yaklaşıyor. Afganistan’da kış çok şiddetli olurmuş. Yeterli ekmek yok. Üstelik tepelerine Amerikan bombaları ve ateşleri düşecek. Zavallı Afganlar ne yapacak?

Türkiye’nin hali ne olacak? Çernobil’deki atom santralı patladığında radyoaktif serpintiler ta bize kadar gelmişti. Nükleer, kimyevî, biyolojik silahların kullanılacağı çatışmalardan sonra bize de radyasyon, mikrop, zehir gelirse ne yapacağız?

Maşaallah ilgililer ve sorumlular çakı gibi alesta bekliyor. Baksanıza, Aksaray’da göçen bir binanın enkazı ne de çabuk kaldırıldı!

Cenab-ı Hak bu millete ve bütün insanlığa rahmetiyle muamele etsin, akıllar ve fikirler ihsan buyursun. Akıl ve hikmet olmazsa zenginlik de bu işe yaramaz, güç de… 26 Eylül 2001