Pazartesi

 

Birilerinin, düşünce özgürlüğünden ne anladığını artık iyice anladık. Onların gözünde fikir hürriyeti şudur:

– Biri

“Türkler bir milyon Ermeni kesti, 30 bin Kürt öldürdü…”

derse onun bu sözü özgürlüğe girer, ona hiçbir şey yapılamaz.

– Bir başka biri

“Bundan üç binyıl önce eski Mezopotamya mâbetlerinde başları örtülü kutsal fahişeler vardı. Onlar fuhuş yaparlardı. Bugün de tesettürlü Müslüman kadınlar camilerde imamların nezâretinde aynı işi yapsınlar bari”

meâlinde bir laf ederse bu da özgürlük koruması altındadır, ona da ceza vermek caiz değildir.

– Bir G.Y. Türklüğe, Müslümanlığa, vatana, millete, tarihe, ecdada, mukaddesata sövüp sayarsa, onun küfürleri, hakaretleri düşünce özgürlüğü içinde mütalaa edilir.

Velhasıl dine, imana, şer’-i şerife saldırmak, küfür etmek; vatan, millet aleyhinde bulunmak özgürlüktür. Lakin!.. Liberal düşünceli

Profesör Atillâ Yayla

bir toplantıda edeb ve ciddiyet dairesinde yakın tarihimizin bir bölümünü tenkit ederse, sahte hürriyet şampiyonları yanardağlar gibi ateş püskürtür, kızılca kıyamet kopartırlar, O’nu hain ve düşman ilan ederler.

Bu adamlar tenkitlerden, sorgulamadan niçin bu kadar korkuyor ve dehşete düşüyorlar? Bunlar hürriyetçi değil, totaliter zihniyetli yasakçı, tabucu, linççi adamlardır. Bunların anladığı demokrasi sahte ve tek taraflı bir demokrasidir. Demokrasinin nimetlerinden kendileri faydalanırsa iyidir, karşıtlarına o nimetleri tattırmak istemezler.

1938’den bu yana en az on çeşit Kemalizm çıkmıştır.

Atatürk’ün siyasî rakibi İnönü de Kemalistti, onun muhalifi Celal Bayar da. Atatürk, İsmet Paşa’nın oğullarına yüksek tahsil yapabilmeleri için burs verilmesini vasiyet etmişti. Bunun mânâsı nedir? Düşünün…

Adnan Menderes de Kemalistti, onu devirenler de…

Sağcı Kemalist, Solcu Kemalist… Moiz Kohen Tekin Alp milliyetçisi Kemalist, anti-milliyetçi Kemalist… Farmason ayrı Kemalist, Sabataycı başka Kemalist… Şu Türkiye’de kaç çeşit Kemalizm var?

Profesör Yayla, Atatürk’ü değil, Kemalizmi tenkit etmiştir.

Sahte, sözde, içten pazarlıkçı özgürlükçüler bu liberal düşünceli üniversite üyesini linç etmeye kalkıştılar. İzmir’in Sabataycıları onu hain ilân ettiler.

Bugünkü Kemalizmlerin hiçbiri Atatürk’ün malı değildir.

Sonradan uydurulmuş birtakım ideolojilerdir. Bu memlekette biraz demokrasi, biraz fikir hürriyeti varsa bunlar elbette edeb ve ciddiyet dairesinde tenkit edilebilir. Üniversitelerimiz kışla değildir.

Prof. Yayla’nın ders verme hakkını elinden alan rektörü ne kadar kınasak yeridir. Bir profesör (hem de rektör)

“Türkler keşke Müslüman olmasalardı”

diyor, ona hiçbir şey yapılmıyor. Bir başkası, bir ideolojinin Türkiye’yi geriye götürdüğünü söylüyor, başına gelmedik kalmıyor, linç edilmek isteniyor.

Bu kafalar ülkemizi bir çifte standartlar ülkesi haline getirmiştir. Sabataycıların hürriyeti çok, Müslümanlarınki onun onda biri bile değil.

Bu kafa-darlar edebî ve yazılı lisana ambargo koymuştur.

Türkiye halkını, dedelerinin mezar taşlarını okuyamayacak kadar câhil bırakmıştır.

Bu adamlar yakın tarihimiz konusunda terör estirmekte, işlerine gelmeyen görüşler beyan eden profesörleri linç etmeye yeltenmektedir. Bu adamlar kendilerini yüzde yüz eşit görmekte, aynı eşitliği Müslüman çoğunluğa tanımamaktadır. Onlar

“daha eşittir”.

G.Y.’ler Sabataizm adıyla bir ideolojiyi bayraklaştıramadıkları için Atatürk’ün adını istismar ederek (sömürerek, kullanarak) ortalığı dehşete vermektedir. Avrupa’nın hangi ülkesinde bizdeki gibi acayip bir demokrasi vardır? İdeolojik demokrasi, totaliter demokrasi…

1960’tan sonra merhum

Ord. Prof. Ali Fuat Başgil’e

çok zulümler etmişler onu da medya lincine tâbi tutmuşlardı. Hukuk Fakültesinin Anayasa Hukuku Kürsüsü başkanı olan o muhterem ilim adamını önce Harbiye’deki binanın yerin iki kat altındaki mahzen hücrelerden birine atmışlar, bilahare Balmumcu çiftliğindeki hapishaneye nakl etmişlerdi. Bir pazar günü birkaç dostumla birlikte Başgil Hoca’nın ziyaretine gitmiştik. Bir kutu lokum götürmüştük. Kutuyu açtılar, lokumları iğne ile deldilerdi…

Eğer bir ülkede gerçek demokrasi varsa, gerçek eşitlik varsa, gerçek fikir hürriyeti varsa:

– Orada en aykırı fikirler bile açıklanabilir.

– Orada en şoke edici, alışılmamış düşünceler yazılıp söylenebilir.

Profesör Yayla yüksek seviyeli, ciddî fikirler beyan etmiştir. Herhangi edeb dışı bir laf etmemiştir. Çoğu Sabataycı olan linççiler onun konuşmasından niçin bu kadar gocundular?

Üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra yakın tarihimiz sorgulanmayacak mıdır? Türkiye niçin Japonya gibi ilerleyemedi? Bunun tartışması hâlâ yapılamayacak mıdır?

Dünyanın hangi demokrat ülkesinde bizdeki kadar tasvir vardır? Bu tasvir bolluğunu tenkit etmek niçin suç olsun?

Dinler tenkit ediliyor da ideolojiler niçin edilemiyor?

Beyaz Türklerin fikir özgürlüğü var da, Yeşil Türklerin niçin yok?

Prof. Yayla’yı korkutacaklarını, sindireceklerini ezeceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Tehdit ve baskılar karşısında o cesur adam ne dedi?

“Ben gerekirse kahvelere, düğün salonlarına gider yine fikirlerimi açıklarım…”

diyerek meydan okudu.

Prof. Yayla İslâmî-dindar kesime mensup bir vatandaş değil. Onlar gibi çağdaş yaşayışlı bir kimsedir. Ancak aralarında büyük fark var. Yayla Liberal düşünce sahibidir. Müslüman çoğunluk dahil bütün ülke halkına düşünce, inanç, tenkit hürriyeti verilmesini istiyor. Başörtüsü tabusunu tenkit ediyor. Keyfî ve totaliter baskılara karşı çıkıyor.

Totaliter ruhlu Sabataycılar ondan çok rahatsız, çok bîzar. İşlerine gelmediği için, saltanatlarının elden gideceği korkusuyla onu hain ilan ettiler, linç etmeye kalkıştılar. Bu ülkedeki asıl hainler kimlerdir? 28 Kasım 2006