Perşembe

 

1. Cinayet haber alınır alınmaz, mezarlığın bir emniyet kordonu altına alınması ve uzmanların cinayet yerinde, cesette, bütün mezarlıkta çok sıkı ve geniş araştırmalar yapması gerekirken bunlar doğru dürüst yapılmamış, izler silinmiştir. Halbuki bir saç kılı, öldürülenin tırnakları arasındaki deri kırıntıları gibi küçük şeyler bile büyük ipuçlarıdır. Koskoca bir polis teşkilatı Garih cinayetinde yapıldığı gibi bunca acemiliği, ihmali, yanlış işi nasıl yapabilir?

2. On üç yaşında zavallı bir çocuğu sellemehüsselem yakalayıp hemen katil ilan ettiler ve sonra zavallıyı mahcubiyet içinde salıverdiler. Her işin bir kuralı, adabı, erkânı, usulü vardır. Bunlara niçin riayet edilmedi? Gerçi on üç yaşındaki çocuk başına gelenlerden sonra biraz menfaat temin etti ama polis teşkilatı çok şeyler kaybetti.

3. On üç yaşındaki zavallı çocuktan sonra ortaya, afla hapisten çıkmış bir asker sanık buldular. Polis askeri yakalamak için birliğine gitti ve asker göz göre göre kaçtı. Birliğin etrafı önce niçin sarılmadı? Asker Ümraniye’de, asker Beşiktaş’ta, asker Mersin’de derken asker sırra kadem bastı. Sabıkalı, dengesi bozuk, suratını herkesin bildiği bir asker koskoca bir teşkilat tarafından nasıl yakalanamıyor? Bir müddet sonra asker ölü olarak ele geçirilirse hiç şaşmam. Ölüler konuşmaz.

4. Sonra ortaya bir şahit çıkarttılar. Cinayetten önce Eyüp Sultan’a kırmızı renkli, sarı plakalı bir otomobil gelmiş de, mezarlıktan telaşlı iki adam çıkmış da, bu adamların gömlekleri pantolonlarından dışarı çıkmış da, birinin elinde içinde bıçak olduğu anlaşılan bir torba varmış da, hızla koşarak arabaya binip kaçmışlar da… Salakları ayakta uyutacak bir masal. Bari sarı plakalı kırmızı arabanın üzerine “Cinayet ekibi bu arabadadır.” diye yazmış olaydılar.

5. Bir ara cinayeti ikinci plana attılar, Garih’in Şeyh Küçük Hüseyin Efendi’ye olan bağlılığını, onbeş günde bir mezarlığa gelip kabrini ziyaret ettiğini ön plana çıkardılar. Sonra, bu dinî ve tasavvufî motifi bıraktılar, seks meselesini ön plana çıkarttılar. Mezarlıkta sevişme oluyormuş, fuhuş yapılıyormuş, falan filan.

6. Eski MİT’çi Mehmet Eymür de Garih cinayeti konusunda bir senaryo yazdı: Resmî kişiler Eskişehir’den helikopterle şiddet taraftarı İslamcı bir teşkilata mensup bir öğrenciyi getirmişler, iş bitirildikten sonra Bursa’ya yine uçarak yollamışlar.

7. Üzeyir Garih ölümünden bir hafta önce İsviçre’ye gitmişti. Güya vasiyetnamesinde değişiklik yapmış orada. Türkiye’de yapsaydı olmaz mıydı? İsviçre’de vasiyetname dışında başka ne iş yaptı acaba? Lichtenstein prensliğine kadar uzandı mı?

8. Cinayeti kim işlemiş olursa olsun, Garih vak’ası kesinlikle basit bir hadise değildir. Son derece girift (karmaşık) esrarlı, karanlık bir cinayettir. Siyasî tarafı olabilir, iktisadî tarafı olabilir, uluslararası boyutu olabilir.

9. Garih, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin teşkilatına ve faaliyetlerine yakınlık gösteren, maddî yardım yapan bir kimseydi. Duyduğuma göre Hocaefendi onun için “Gizli Müslümandı” demiş. Maktülün çifte din sahibi olmasının cinayetle bir ilgisi var mıdır acaba?

10. Garih dindar bir Yahudi değilmiş. En yakınlarının mezarlarını ziyaret etmeyen bir Musevi’nin onbeş günde bir, zamanının kutbu Şeyh Küçük Hüseyin efendinin kabrini ziyaret etmesi nasıl izah edilecektir? Bu işin içinde de sırlar var mıdır?

11. Garih ülkemizin sayılı zenginlerindendi. Cinayet ile serveti arasında bir alaka var mıdır?

Bu konuda daha çok maddeler yazılabilir. Ancak bilinen bir şey varsa cinayetin işlenmesinden kısa bir müddet sonra bütün izler silinmiş, bütün deliller yok edilmiştir.

Çok büyük bir ihtimalle bu cinayet bir mesajdır. Ama kime, kimlere? Fethullahçılara yardım edenin sonu böyle mi olur denilmek istendi?

Garih ve ortağı Ortaasya’da çok büyük işler yapıyorlardı. Bazı İslâmcılar da onlarla işbirliği halindeydi ve onları kamufle ediyorlardı. Garih’in İsrail’le, İsrail’in Türkistan’daki nüfuz siyaseti ile bir ilgisi var mıydı?

Garih’in ölümü, maddî menfaat bakımından kimlere fayda temin etmiştir?

Garih cinayeti bir kere daha gösterdi ki, Türkiye medyası genellikle çok sığ bir telaş ve farfara mafyasıdır. Ciddî ve gelişmiş ülkelerde basın ve gazeteciler bu gibi hadiseler karşısında paralel bir polis ve savcılık gibi çalışır. Amerika’da Başkan Nixon’u koltuğundan zeki, cin fikirli, araştırıcı, başarılı, becerikli bir gazeteci etmiştir. Emile Zola olmasaydı Dreyfus sürgünden dönebilir ve aklanabilir miydi?

Cinayetle ilgili strateji üretecek uzmanlarımız yok mu?

Garih mezarlıkta öldürülmeseydi, İslâm kabristanlarının esrarkeş yuvası olduğunu öğrenemeyecektik. Zerre kadar vicdanı ve imanı olan bir Müslüman mezarlıkta fuhuş ve zina yapmaz.

Katil olduğu sanılan askerin elindeki pahalı cep telefonunu alan astsubay cihazın içine kart takıp kendisi kullanmış… Cinayet ile ilgili konuşmayı İçişleri Bakanı’nın yapması gerekirken, Savunma Bakanı yaptı. Herhalde o sırada, Tantan’ın kadrolarını temizleme işiyle son derece meşgul olduğu için sayın İçişleri Bakanı’nın başını kaşıyacak vakti yoktu.

Garih niçin öldürüldü?

A. Yaptığı bazı işler birlerinin hoşuna gitmiyordu. Bunların son bulmasını istediler. Ölüler bir şey yapamaz.

B. Garih bazı çok gizli, çok önemli şeyler biliyordu. Belki de o yüzden susturuldu.

C. Cinayet ile birilerine mesaj verildi.

Şehrin göbeğindeki bir mezarlıkta güpegündüz ülkenin çok zengin Musevî bir işadamı gaddarca öldürüyor ve günlerden beri tahkikatta bir ilerleme olmuyor. Bu da garip ve esrarlı değil mi?

Birileri cinayetin hakikî sebebinin ortaya çıkmasını istemiyor olabilirler. Bu taktirde araştırmalar ilerledikçe hadise daha yoğun şekilde karanlığa bürünecektir. 04 Eylül 2001