Gayr-i Müslim Ajanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Perşembe
Casus deyip de geçmeyelim. Lawrence olmasaydı, belki de Osmanlı imparatorluğu yıkılmamış olacaktı. O ufak tefek, fitne fücur İngiliz ajanı çuvalla altın harcayarak bazı hain Arapları devlete ve hilafete isyan ettirdi ve sonunda imparatorluğun çöküşüne yol açan hezimetler meydana geldi.
Şu anda Türkiye Müslümanları içinde de bir sürü casus ve ajan bulunmaktadır. Siyasetin, tarikatların, cemaatlerin, grupların, toplulukların içinde, her birinin nabzına göre şerbet veren, onların meşrebindenmiş gibi görünen casuslar ve ajanlar bulunmaktadır. Bunların vazifeleri:
1. Bilgi toplamak, dosya hazırlamaktır.
2. Yönlendirmek, provoke etmek, birbirine düşürmektir.
Ülkemizde istihbarat işleri için her yıl milyarlarca dolar harcanıyor. Şu anda birtakım çevreler en büyük düşman olarak İslâm’ı ve Müslümanları görüyor. Doğrudan doğruya İslâm ve Müslüman demek istemedikleri için de, “İrtica, mürteci” kelimelerini kullanıyorlar.
İnanmak istemeyeceksiniz ama İslâm’a ve Müslümanlara karşı bazı gayr-i müslimleri bile kullanıyorlar. Bu ajanların hangi dine mensup olduklarını şimdilik söylemeyeceğim, gerekirse beyan ederim.
Müslümanlar genellikle saf, çabuk inanan, kanıveren yapıdadır. Bundan otuz küsur sene önce dinsiz bir gazeteci Nurcu kılığına girip İskenderun’daki bir Risale-i Nur dershanesinin kapısını çalmış, “Selamün aleyküm… İstanbul’dan geliyorum, filan filan ağabeylerin ve kardeşlerin selamı var” diyerek oraya kendisini kabul ettirmişti. O tarihlerde ülkemizde otomatik telefon yoktu, cep telefonu da henüz icad edilmemişti, her evde ve yerde bu iletişim aleti de bulunmuyordu. İskenderunlu kardeşlerimiz oltayı kolaylıkla yutmuşlar ve on beş gün aralarında kalan dinsiz gazeteci de işini bitirdikten sonra, sırra kadem basmış ve “Nurcuların içinden geliyorum, ifşa ediyorum” diye bir yazı serisi yayınlamış, bunu sonra kitap halinde de bastırtmıştı.
Bir cemaat ve tarikat mensupları sakal sünnetine önem veriyor, şalvar ve cübbe giyiyor, başlarına imame geçiriyorlarsa; içlerine sokulan casus ve ajan bu hususlarda kraldan kralcı kesilmekte, gereken her türlü şekle bürünmektedir.
Şu anda çeşitli istihbarat servislerinin dolaplarında bir sürü dosya bulunmaktadır. Verdikleri bilgilerin hepsi doğru değildir ama cemaatlerin, tarikatların, siyasî islâmî hareketlerin içine iyice sızmışlardır.
Hizbullah olayında gördük. Uzun müddet onlara bir şey yapmadılar. Sonra vakt-i merhunu geldi ve harekete geçtiler, hepsi kıskıvrak yakalandı. Bütün bunlar planlı bir şekilde olmuştur. Ta kuruluşundan itibaren hizbullah adım adım takip edilmiş, çeşitli manipülasyonlarla kendisine birtakım işler ettirilmiş, cinayetler işletilmiş ve sonunda defteri dürülmüştür.
Bir istihbarat servisinin kendi ülkesinde çoğunluğu teşkil eden millete, halka karşı böyle bir strateji uygulaması doğru mudur? Elbette değildir. Haber toplamaya, dosya hazırlamaya bir şey demem ama ajan ve casus sokarak yönlendirmeye, provoke ve manipüle etmeye şiddetle karşı çıkarım. Müslüman halk düşman bir millet değildir. Dünyanın hangi medenî, ileri, demokrat, hukukun üstünlüğünü tanımış, temel insan haklarına hürmetkâr, sağlıklı bir rejime sahip ülkesinde böyle şeyler yapılıyor? Hiçbirinde. Böyle çarpıklıklar bize mahsustur. Çünkü bizde devletin, milletin, ülkenin, hukukun, demokrasinin, insan haklarının, aklın ve mantığın üzerinde resmî ideoloji ve oligarşik düzen vardır.
Gelelim İslâm’a ve Müslümanlara karşı gayr-i müslim ajan kullanılmasına. Bu elbette ahlâkî bir iş değildir. Hiçbir gayr-i müslim vatandaşımızın böyle bir ajanlığı kabul etmemesi gerekir. İnsanlığa, vatandaşlığa, mürüvvete, ruh asaletine aykırı bir hilekârlık ve alçaklıktır.
Fatih Sultan Mehmed zamanında, Osmanlı devletinin ilerlemesinden ve fütuhatından endişelenen Venedik devleti, Maestro Iacobo adında bir Yahudi hekimi casus olarak Türkiye’ye göndermiş, bu adam yalancıktan Müslüman olmuş, Yakup ismini almıştı. Hekimliği o zamanın ölçülerine göre güçlü olduğundan saraya nüfuz etmiş, paşa olmuş ve sonunda Venedik’in talimatıyla padişahı Gebze’de zehirleyerek öldürmüştür. Aradan beş yüz yıl geçtikten sonra bu işin delilleri ve belgeleri ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Büyük Sabataycı cemaatin hepsini kasdetmiyorum ama, iki kimlikli, dıştan Türk ve Müslüman görünen, gerçek kimliği ise Yahudilik olan bu cemaat içinde bir takım çok hızlı, çok azılı İslâm ve Müslüman düşmanları bulunmaktadır. En son, Sabataycı kökenli bir zatı “ihtida ettirip” islâmî kesimin içine soktular. Sanırım ona, vaktiyle İslâm’ın başlangıç asrında sahte Yahudi dönmesi Abdullah ibn Sebe’nin oynadığı rolü oynatmak istiyorlar.
Gayr-i müslim bir ajana sorsalar, “Efendim sizin başka bir dine mensup olduğunuz iddia ediliyor, öyle mi?” Adam ne cevap verecek? Elbette “Haşa ve kellâ…” diyecek.
1992 yılında, Yahudilerin ülkemize kabulünün 500’üncü yıldönümü tantanalı törenlerle kutlanmıştı. Bugün Yahudi veya Sabataycı olduğunu inkâr eden zat o zamanlar bu törenlere katılmıştı. Hattâ başına kippa (Yahudi takesi) geçirerek sinagoglara bile girmişti. Bende yok ama onun bu haldeki resimlerini bulmak zor değildir her halde.
Büyük bir islâmî cemaat birtakım garip ve şüphe verici işler içindedir. Yahudi veya Sabataycı ajanın sponsorluğunu bu cemaat yapıyor. Papayla, Hıristiyanlarla pek sıkı fıkı ilişkiler içindedirler. Tevhid-i edyan (Dinleri birleştirip kaynaştırma) toplantıları yapıyorlar.
Bu konu ve sahalarda pek hareketliler ama ehl-i sünnet itikadının korunması, Müslümanların birleştirilmesi, şeâir-i islâmiyenin muhafazası hususunda pek hassas değiller.
İstihbarat servisleri ülkemizde yeni bir İslâm türetmek istiyor. Bu İslâm laik ve ideolojik rejim için bir tehdit teşkil etmeyecek, suya sabuna dokunmayacak, şer’î ve fıkhî ahkamı olmayacak, Avrupa ülkelerindeki sulandırılmış, bir hümanizmaya dönüşmüş Protestan kiliselerine benzeyecektir.
Şahsen hiçbir gayr-i müslim vatandaşımızın dinî inançlarına, kiliselerine, rühban teşkilatına, âyin ve ibadetlerine karşı çıkmam. Onların da Müslümanlara karşı hürmetkâr ve yardımcı olmalarını beklerim.
Müslümanların içindeki ajanların, casusların, provokatörlerin hazırlamış oldukları dosyalar kilitli dolaplarda gün yüzüne çıkarılacakları zamanı bekliyorlar. Zaman zaman bunlar patlatılıyor, toplu tutuklamalar yapılıyor, güdümlü basında yaygara fırtınaları kopartılıyor.
Yazık ki, birtakım cahil, saf, akılsız dindarlar kendilerinden görünen ajanlara inanmıştır. Bu güvenlerinin, saflıklarının cezasını çekip duruyorlar. 19 Mayıs 2000