Gazozuna uyuşturucu karıştırılmış kız gibi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cuma
Vatan gazetesi, Profesör Ünsal Oskay ile bir röportaj yaptı. Profesör çok önemli sözler söyledi, lâkin toplum tepkisiz olduğu için sözleri gereken tesiri yapmayacaktır. Ünsal ne demiş:
“İki milyon kişi gününü gün ediyor, kalan altmış sekiz milyon sürünüyor. Bu bir iç sömürgeleştirme…”
“(… tek korkum başörtüsü… diyen birini kastederek) Allah onları başörtüsü korkusundan kurtarsın. Başka endişe edecek bir şey görememiş mi?
“Türkiye’de milyonların çalışarak ürettiği artı değer azalıyor. Niye? Çalışma imkânları azalıyor, işsizlik artıyor. Milletin kursağından çalınan şey değer yaratan kesimlere de gitmiyor. Nereye gidiyor? Tefecilere gidiyor, banka batıranlara gidiyor. Bu, vahşi kapitalizmin de ötesinde çok adaletsiz bir şey. 12 Mart ve 12 Eylül’ün vatana yaptığı en büyük kötülük, milletin bu en büyük çoğunluğunun akıllanmasını ve demokratik haklar için bir şeyler yapabilmesini ortadan kaldırmasıdır. Bu olsaydı, Türkiye bu kadar çapaçul bir hale gelmezdi. Türkiye’de büyük bir soygun var.”
“… Türkiye’de gelir düzeni artanlar, şu büyük cipleri alanlar, Laila’lara, Leyla’lara, Mualla’lara erişebilenler iki milyonu geçmiyor… Türkiye’de iç sömürgeleştirme var. Bugün iki milyonluk bir azınlık, kendi yurdunu İngiliz’in Hindistan’ı sömürmesinden beter sömürüyor… Süleyman Demirel ne dedi: ‘milletimiz plân istemiyor, pilav istiyor’ İşte biz o pilavla bu günlere geldik.”
“Eskiden zengin ve fakir insanlar arasındaki uçurumun açıldığını algılamıyorlardı. Ama şimdi çok somut bir şey var. Irak’ta Müslümanların tepesine bomba yağıyor. Üstelik bununla ilgili olarak, Amerika ile büyük bir sürtüşmesi de yok hanımları başörtülü olan iktidarın. Halk bunu yavaş yavaş görecek.”
“Bazı kızların başına uykudayken de bir şeyler geliyor. Bir toplum bu kadar uyutulursa, uyurken de bir şeyler olur. Toplum uyumuyor mu? Gazozuna uyku ilacı konmuş gibi uyuyor. Yeşilçam filmlerini bilmiyor musunuz? Zengin çocukları, fukara ailelerin güzel kızını alırlar, dans mans ederler. Eskiden kızın gazozuna uyuşturucu koyuyorlardı, şimdi ne koyuyorlar bilmiyorum, kız da her şeyini kaybediyordu. Türk toplumuna bak, gazozuna uyuşturucu konmuş bir halimiz yok mu? Dizilere bak, haberlere bak, spikerlerin, sunucuların kılık kıyafetlerine bak… Türk toplumu hiç mübalağa etmeden söylüyorum, gazozuna uyku ilacı konmuş hale geldi…”
Bendeniz yıllardan beri yazıyorum. Bu millet:
-Devamlı olarak uyuşturuluyor,
-Afyonlanıyor, sersemletiliyor,
-Aptallaştırılıyor,
-Zehirleniyor,
-Beyin yıkama ameliyelerine maruz bırakılıyor,
-Düşüncesiz, duygusuz hale getiriliyor.
Velhasıl, Sayın Profesörün dediği gibi “Gazozuna uyuşturucu konulan” mahalle kızına benzetiliyor. Gazozuna uyku ilacı karıştırılan kız uyandığı vakit, bakar ki namusunu, şerefini, haysiyetini kaybetmiştir. Sayın Profesörün çok keskin bir şekilde ifade ettiği gibi iki milyonluk putlu, mutlu, sömürgeci, vicdansız bir azınlık altmış sekiz milyonu perişan ediyor.
Hanımlarının başları örtülü bazı politikacılar dindar halka mesaj veriyorlar: “Bakın bizim eşlerimiz başörtülü, biz de sizdeniz…” Lâkin, eşleri başörtülü bu Müslüman politikacılar Irak’ta Müslüman kardeşlerimizin tepesine ölüm yağdıran Amerika ile canciğer dost geçiniyorlar.
Çeçenistan’da Müslümanların anasını ağlatan Putin’le aralarından su sızmıyor. Ruslar üzülmesin diye, ülkemize sığınmış birkaç bin zavallı Çeçen’e mülteci statüsü bile vermiyorlar.
Eşleri başörtülü Müslüman politikacılarımız Misyonerlere öylesine kolaylık gösteriyorlar ki, Rahşan Ecevit bile dayanamıyor, “Din elden gidiyor” diye feryad ü figan kopartıyor.
Üzerinde en fazla durulacak husus toplumumuzun feci şekilde, ölesiye, öldüresiye uyuşturulmuş, afyonlanmış, sersemletilmiş, şaşırtılmış, gazozuna ilaç karıştırılmış bir duruma düşürülmüş olmasıdır.
AB’ye girecekmişiz de, her şey düzelecekmiş. Ne boş hayal… Sosyal bünyedeki afyonlar, uyuşturucular, zehirler temizlenmedikçe; toplum tepkili hale gelmedikçe hiçbir şey düzelmez.
Birtakım “…..ler” AB’ye girersek gökten yağlı kemik yağacağını zannediyorlar. Eskiden Türkiye’nin okuma yazma bilmeyen, mektep medrese görmemiş olan cahilleri bile yeterli derecede uyanıktı, tepkiliydi, vatanseverdi. Şimdi nice üniversite mezunu bile, gazozlarına karıştırılan uyuşturucu dolayısıyla sersem vaziyettedir.
Çok mu ağır yazıyorum? Yazdıklarım çok hafiftir.
Ülkede bunca kötülük, soygun, yalan-dolan, düzen-bazlık, hortumculuk, ahlâksızlık, faziletsizlik, münafıklık, sömürü varken bunlara tepki göstermeyen, bunlara yasal sınırlar içinde isyan etmeyen, fenalıkların giderilmesi için çalışmayan, sorumluları uyarmayan kimselere akıllı, vicdanlı, erdemli mi diyeceğim?
Demokrasi “Kötü sistemlerin en az kötü olanıdır.” Demokrasinin işlemesi için mutlaka olumlu muhalefet lâzımdır. Olumlu bir muhalefetin olmadığı, özeleştiri yapılmadığı bir yerde demokrasinin sadece adı vardır. Medenî bir toplumu ayağa kaldıracak, isyan ettirecek bin türlü rezalet, kepazelik, yolsuzluk, alçaklık oluyor. Bunlara karşı bırakın büyük bir tepkiyi, bir inilti bile kopartılmıyor. Bu tepkisizlik insanı dehşete düşürüyor. 08 Ocak 2005