VALİLİK ve Belediye muhtemel (olası) bir zelzeleye karşı toplantılar yaptı, kararlar aldı, tâlimatnâmeler hazırladı. Büyük marketlere gıda stokları yaptırıldı, fırıncılara ve Belediyenin ekmek fabrikalarına fazla miktarda un aldırıldı. Yolların ve caddelerin yıkıntılarla kapanması karşısında iletişimi havadan sağlamak üzere nerelerde helikopter meydanı yapılacaksa onlar tesbit edildi, ölüleri gömmek için yeni mezarlık yerleri bulundu, sağlık ve yeme içme yardımları nasıl yapılacak kağıt üzerinde onlar da düşünüldü. Büyük bir zelzeleden sonra maalesef yağma hareketleri olacak, gözü dönmüş insanlar para, altın, mücevher, taşıması kolay kıymetli eşya talanına başlayacaklardır. Mevsim kış, evleri yıkılan bunca insan nasıl barınacaktır? Yıkılmayan hastahanelerde yaralılar nasıl tedavi edilecektir? Su şebekesine lağım suları karışacağı için su meselesi nasıl bir çözüme bağlanacaktır? Köprüler yıkılırsa iki kıt’a arasındaki iletişim nasıl temin edilecektir? Uzmanlar birinci köprünün büyük bir zelzeleye dayanamayacağını söylüyormuş…

Bütün bunlar gazetelerde yazıldı. Lakin tek ve önemli bir metin haline getirilip de halkın dikkatine sunulmadı. Bahaneleri de şu: Aman panik çıkmasın! Niçin panik çıkacakmış. Halkımız o kadar şuursuz mu?

Henüz vakit varken İstanbul’u terkedebilecek olanları uyarmak ve güvenli yerlere göçetmelerini sağlamak daha iyi olmaz mı? Nice âilenin İstanbul dışında yazlık evleri var, pekâlâ birkaç aylığına oralara gidebilirler. Bazıları köylerden, küçük şehirlerden, beldelerden gelmişler. Onların da oralarda yerleri, evleri var. Parası olan, malî durumu müsait bulunan kimseler şehir dışında, zemini sağlam yerlerde bahçe içinde tek katlı bir ev kiralayıp çoluk çocuklarını oralarda yaşatabilirler.

Uzun yıllardan beri İstanbul’un deresi, tepesi, meydanı, yeşil sahaları çürük çarık, kontrolsüz binalarla dolduruldu. Para, menfaat, zenginlik, köşeyi dönmek hırsı birtakım insanlarımızı sanki kudurtmuştu. Zemin etüdleri yapılmadı, çimentodan ve demirden çalındı, doğru dürüst plan ve projeler hazırlatılmadı. Daha fazla bina, daha fazla kat, daha fazla kâr ve rant düşünülüyordu sadece. Alçak particiler, rezil belediyeciler mâzide arazi yağmasını, gecekonduculuğu, çarpık yapılaşmayı teşvik ettiler, rantını yediler. Güzelim İstanbul otuz kırk yıl içinde bir heyûlâ haline geldi. Anadolu akın akın İstanbul’a göçtü. Ülkenin nüfusunun dörtte biri bu şehirde ve hinterlandında toplandı. Doğuda, güneydoğuda boşaltılan topraklara ileride başka nüfuslar mı yerleştirilmek isteniyordu?

Nihayet 1999 yılı geldi çattı ve zelzeleler başladı. Önce Adapazarı, İzmit, Gölcük, Yalova. Ardından birkaç ay sonra Düzce ve civarı. Şimdi de uzmanlar, üniversite profesörleri, bu işi bilenler “İstanbul’da şiddetli bir zelzele olması ihtimalı büyüktür” diyerek tehlike çanlarını çalmaya başladılar. Şehrin binalarının yüzde sekseni çürük. En olmayacak yerlere dev gibi yüksek binalar yapılmış.

Şehrin altı doğalgaz şebekesiyle kaplı. Nasıl yapıldı bu şebeke? Ben gözümle gördüm, paldır küldür çukurlar kazdılar, içlerine borular döşediler ve yine paldır küldür üstünü örttüler. Bir zelzelede ne olacak şehrin altındaki bu patlayıcı madde şebekesi?

Köklü bir maziye sahip, tarihin kaydettiği en büyük ve mükemmel imparatorluk nizamını kurmuş, büyük bir kültür birikimine ve mirasına mâlik hangi ülke bizim ülkemiz kadar kötü idare edilmektedir? Hangi medenî ülkede bizdeki kadar kokuşma, rüşvet, yiyicilik, talan, soygun, hiyanet görülüyor? Artık hasat mevsimindeyiz, bunca fenalığın, bunca hainliğin meyveleri devşirilecektir. Rüzgar eken fırtına biçermiş.

Aman halk paniğe kapılmasın demekle ne hallediliyor? Bir çözüm ve çare midir bu?

Tekrar ediyorum: İnşaallah zelzele olmaz. Cenab-ı Hak’tan bizi âfetlerden korumasını, bize rahmetiyle muamele buyurmasını niyaz ve tazarru ederiz. Lakin her ihtimale karşı gereken tedbirler alınmalıdır. Bunları sıralıyorum:

1. Aklı ve imkânı olanlar şehri geçici olarak terketsinler.

2. Büsbütün terkedemeyenler, hiç olmazsa evlerini şehir dışına taşısınlar. Bahçe içinde küçük bir bağ evi kiralayıp birkaç ay orada oturmak mümkündür. Tabiî maddî imkânı varsa.

3. “Çocukların okulu var, oğlum üniversiteye gidiyor…” gibi düşüncelerle kendimizi aldatmayalım.

4. Her aile çadır, battaniye, bir miktar yiyecek, su, ilaç, ilk yardım malzemesi temin edip, bunları zelzeleden sonra kullanmak üzere, zelzelede yıkıntı altında kalmayacak sağlam bir yere koymalıdır.

5. Otomobiller, enkaz altında kalmazlarsa, zelzeleden sonra baş sokulacak birer mekan olabilir.

6. Kış mevsiminde odun ve kömür sobaları, sarsıntıdan sonra yangın çıkmasına, zelzelede ölmeyen kimselerin ve yaralıların ateşten yanmasına, dumandan boğulmasına sebebiyet verebilir. Buna karşı tedbir alınmalıdır.

“Valilik ve Belediye gereken tedbirleri almıştır, biz keyfimize bakalım” demesin kimse. Devletin, resmî müesseselerin, Kızılay’ın durumlarını 17 Ağustos zelzelesinden sonra gördük.

Allah’a inanan, şu Kâinatta olup biten her şeyin Allah’ın bilgisi dahilinde, O’nun dilemesi ve yaratmasıyla meydana geldiğine inanan her vatandaş ülkemizi, milletimizi, şehrimizi felaketlerden, âfetlerden korunması için yalvarmalıdır. Müslümanlar camilere, Hıristiyanlar kiliselere, Museviler sinagoglara gitmelidir. Günahtan, fitne ve fesattan, nifak ve şikaktan, isyandan, azgınlıktan, kutsal kitapların açıkca yazdığı emir ve yasakları çiğnemekten kaçınılmalıdır. Para ve madde kuduzluğu insanı ebedî felakete götüren en büyük hastalıktır. Yalan, hırsızlık, haram yiyicilik, insanları aldatma, riba ve tefecilik, namus düşmanlığı yaygın olan bir ülke batmaya mahkumdur. İmanı olan herkes bunlarla mücadele etmelidir. Kötülerden ve kötülüklerden bana ne, ben kendime bakarım, başka şeye karışmam diyenler, kötülerle birlikte helâk olacaklardır.

Yakın mâzide yapılmış olan bunca kötülüğün, alınan bunca âhın cezasını çekmekteyiz. Bırakın bir insana, minicik bir karıncaya bile yapılan kötülük cezasız ve karşılıksız kalmaz. Allah kötüleri sevmez, kötülüğü cezalandırır. Müslüman kötülük yaparsa o da cezasını bulur.

Allah’ın bizi koruması için yalvaralım, onun rızasını kazandıracak iyi, mâruf, yararlı işler yapalım; kendimizi islah edelim.