Salı

 

Anket yapılmış, yarısından fazlası geleceğe ümitle bakıyormuş. Bugünkü şartlarda fazla ümitlenmesinler. Niçin?

Bir ülkenin bin türlü sıkıntısı olsa, şayet eğitim sistemi ve üniversiteleri kaliteli ise, vasıflı vatandaşlar yetiştiriyorsa o ülke kurtulur.

Bunun aksine, bir ülkede çok iyi gelişmeler olsa, lakin eğitim ve üniversiteler bozuk olsa, kalitesiz olsa, çağdışı olsa o ülke batmaya mahkumdur.

Şimdi bizim eğitim sistemimize, üniversitelerimize bakınız ve hükmü kendiniz veriniz.

Yeni beton okullar yapılacakmış, yeni öğretmenler alınacakmış, her sınıfa bilgisayar konulacakmış… Yahu bu memlekette yeni yetişen nesiller atalarının, dedelerinin mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil yetiştirilmektedir. Siz önce bu milletin, bu devletin, bu ülkenin bin yıl kullanmış olduğu yazı ile okumayı öğretiniz, ondan sonra kurtuluş şarkıları söyleyiniz.

YÖK, liselere bakalorya imtihanı konulmasını istemiş… İstemekle biter mi iş? Liselere bitirme ve bakalorya (olgunluk) imtihanlarının konulabilmesi için ortada başarılı bir eğitim sistemi olması gerekir. Ülkenin en akıllı, en zeki, en kabiliyetli, en istidatlı, en başarılı, en parlak gençlerini öğretmen ve eğitimci yetiştireceksin, çok vasıflı kadrolar kuracaksın, ondan sonra lise bitirme ve bakalorya imtihanlarından bahs edebilirsin.

Şu üniversitelerimizin haline bakınız. Başta (dünya birincisi olmamız gereken) Türkoloji olmak üzere edebiyat, tarih, felsefe, sosyal kültür ve millî sanat dallarında son derece yetersiz ve geri vaziyetteyiz. Evet bazı teknik branşlarda başarılarımız var ama eğitimin ve kültürün temeli edebî ve sosyal ilimlerdir. O sahada geriysen, yetersizsen fen ve teknikteki ilerilik bir mânâ ifade etmez.

Eğitim ve üniversite böyle…

Siyasete bakalım. Ülkemizde yeterli sayıda kaliteli siyaset ve siyasetçi bulunduğunu iddia edebilir misiniz? Bazıları alınmasınlar, istisnalar kaideyi bozmaz. Elbette bir miktar kaliteli siyasetçi vardır ama bunların sayısı yeterli midir, ağırlıkları var mıdır.

Hukuk sistemimize (buna sistem denebilirse) bakalım. Paldır küldür çıkartılan şu son Terörle Mücadele Kanunu’na bakalım. Bin zahmetle elde edilen haklar bu kanunla yok edildi. Bu kanun niçin çıkartıldı? Terörü önlemek için mi? Beni güldürmeyin… Bu kanun Kürtlere karşı çıkartılmıştır. Bu kanun, İslâmî hareketi gemlemek ve frenlemek için çıkartılmıştır, bu kanun muhalif medyayı hizaya getirmek için çıkartılmıştır, bu kanun resmî ideolojiyi korumak için çıkartılmıştır.

Türkiye’nin geleceğinin parlak olması için öncelikle Kürt meselesinin halli gerekir. Nasıl halledilmeli? Ülkenin bütünlüğü korunarak. Birtakım derin ve güçlü kişi ve çevrelerde böyle bir niyet ve irade var mıdır?

Eskiden en fazla Kürt yaşayan şehrimiz Diyarbakırdı. Şimdi ise İstanbul onu geçmiştir.

Ülkemizdeki Kürt meselesi bir kimlik meselesidir.Bu konuda sadece Kürt vatandaşlarımız problemli değildir. Genel bir kimlik problemi yaşanmaktadır Türkiye’de.

Seksen yıldan beri Beyaz Türkler, yeni bir insan yaratacağız derken, içinden çıkılması çok zor krizler meydana getirmişlerdir.

Beyaz Türkler israrla, inatla, devamlı olarak dini ve dindarlığı bir tehlike ve tehdit olarak görüyorlar. Böyle bir düşünce, böyle bir kuruntu, böyle bir zihniyet Türkiyelilik kimliğine yapılabilecek en büyük suikasttır.

Provokasyonlar, kışkırtmalar, önceden planlamalar, halkı çileden çıkartmalar sonunda Sivas’ta üzücü hadiseler oldu, bir otelde otuz küsur kişi dumandan boğulup öldü… O otelde bir adam tabancasıyla iki masum insanı öldürdü. O adam yakalanmadı, hâlâ serbest geziyor.

Üç gün sonra, hiçbir suçu olmayan, hiçbir kışkırtma yapmayan otuz üç köylü vatandaşımız Başbağlar köyünde vahşi şekilde kurşuna dizildi.

Sivas faciasından sonra yakalananlar mahkemeye verildi. Mahkeme önce hapis cezaları verdi. Yargıtay bu kararı bozdu, bu sefer idam cezaları verildi.

Başbağlar köyündeki katliamın suçluları, katilleri bulunmadı. Camiden çıkarken öldürülen masum köylülerin kanları yerde kaldı.

Her yıl, Sivas hadisesinin yıldönümünde Beyaz Türk medyasında gürültülü yayınlar yapılıyor. Aynı sayıda vatandaşın öldürüldüğü Başbağlar köyü faciası için yayın yapılmıyor. Vahşice öldürülen mâsum insanların hatırası anılmıyor…

Böyle bir zihniyetin hakim olduğu Türkiye’nin geleceği parlak olmaz.

Bir ülkenin geleceğinin parlak olması için, iktisat ve finanstan önce şunlar lazımdır:

(1) Millî barış ve toplumsal uzlaşma.

(2) Millî kimliğin güçlü olması, korunması, yaşatılması.

(3) Millî kimliğe, ülkeye, devlete, halka hizmet eden çok güçlü, çok vasıflı, üstün bir eğitim sistemi ve üniversite olması.

(4) Ülkede millî kimliğe zıt ve aykırı bir resmî ideoloji bulunmaması.

(5) PKK ile yapılan savaşı bile uyuşturucu ve silah ticaretine âlet eden çetelerin ve benzeri mafyatik yapılanmaların ortadan kaldırılması.

(6) Hiçbir medenî, demokrat, hukuklu, insan haklarına ve millî kimliğe hürmetli ülkede bulunmayan başörtüsü yasağına son verilmesi.

(7) Devletin üstünde, her konuda son sözü söyleyen ve verdiği karar ve hükümleri tartışılmayan bir derin devlet ucube ve heyûlasının ortadan kaldırılması.

Ülkemiz, halkımız, devletimiz bir derin iç ihanetle karşı karşıyadır. Kalkınmaya bizden çok sonra başlamış olan, nüfusu ve yüzölçümü bizden az olan Güney Kore kültür, eğitim, üniversite, endüstri, finans, ihracat, üretim sahalarında harikalar meydana getirdi. Başta bizde olmak üzere dünyanın her ülkesinde Kore otomobilleri var. Kore’de ve büyük sanayi ülkelerinde bir tek Türk otomobili yok.

Kürt meselesi tek başına bir mesele değildir. Büyük bir meseleler yumağının bir parçasıdır.Kürt meselesi bir sebep değildir, bir neticedir. Türkiye’deki İslâm meselesi çözülmeden hiçbir mesele ve kriz çözülmeyecektir.

Ve meselelerin, krizlerin başı!

Beyaz Türklerin ülkemizdeki hegamonyası, diktatörlüğü meselesidir.

Önce bu halledilmelidir. Nasıl?.. Bilmiyorum… 13 Eylül 2006