Genç Mücahid Taslağı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 22 Aralık 2018
Kendini mücahit olarak görüyor ve gösteriyormuşsun “Ben bu dâvâya benliğimi adadım” gibi ucuz edebiyatlar yapıyormuşsun.
Mücahit olmak için cihadı fi sebilillah yapmak gerekir. Bunun birinci şartı da ihlâstır, yani cihad Allah için yapılacaktır.
Senin haline bakalım:
1. Hem cihad yapmak, hem de haram helâl demeden malı götürüp zengin olmak istiyorsun.
2. Ganimet ve rant toplamak istiyorsun.
3. Çok lüks, çok güzel, çok pahalı bir meskenin olsun istiyorsun.
4. Yine çok lüks eşyalar, mobilyalar edinmek istiyorsun.
5. Lüks bir yazlık. Yüzme havuzlu.
6. Manken Nina Kriştova’nın başörtülüsü şen, şuh, hafifmeşreb, fettan, câzibedar, oynak bir kadınla evlenmek istiyorsun.
7. Dünya güzeli çocukların olmasını istiyorsun.
8. Bunları en pahalı okullarda okutmak istiyorsun.
9.Bol miktarda altın, dolar, euro istiyorsun.
10. Çok lüks, çok pahalı, çok gurur ve kibir verici bir otomobil istiyorsun.
11. An, şan, alkış, makam mevki, riyaset istiyorsun.
12. Çok lüks, çok pahalı, çok nadide, çok leziz ve nefis yemekler istiyorsun.
13. İnsanların senin için “Aman ne yaman mücahid” demesini istiyorsun.
Velhasıl istiyorsun da istiyorsun…
Bu isteklerin ihlasa aykırıdır. Bunlarla ihlas bir arada olmaz.
Müslümanları soyarak sömürerek ganimet toplanmaz.
Haram yiyen, haram rantlar elde eden bir kişi mücahit değil, eşkıyadır.
İslâmî bir savaş sonunda harbî küffardan Şeriata ve fıkha uygun olarak ganimet almak vardır, bu ganimet en tayyib kazançtır ama kendi memleketini, kendi halkını soymakla elde edilen gelir ve servet ganimet değildir. Hırsızlık ve yolsuzluktur.
Bu satırları, seni uyarmak ve kurtarmak için kaleme almış bulunuyorum.
Niyetini tashih et.
Ahlâkını düzelt.
Eğriliği yamukluğu bırak müstakıym ol.
Haram yeme. Haramda gözün olmasın.
Fakrı ve zühdü seç.
Mücahid taslağı olma, gerçek mücahid ol.
Bu satırları yazdığım için de bana düşman olma!
Türkiye Müslümanları niçin El-Cezire gibi bir TV ve internet sitesi kuramadılar?
El-Cezire dünya çapında bir medya organıdır, dünya ve tarih çapında bir başarıdır.
Müslüman Araplar böyle bir başarıya imza attılar.
Türkiye Müslümanlarında İngiltere’deki The Times, Fransa’daki Le Monde, Almanya’daki Frankfurter Allgemeine Zeitung ayarında ciddî, etkili, güçlü bir gazete çıkartacak para ve maddî imkân var ama bu işi becerecek kültür, birikim, ahlâk, ağırlık, ehliyet yok.
Türkiye Müslümanlarının belini cemaatçilik asabiyeti büküyor.
Dar cemaat zihniyet ve asabiyeti ile elbette Türkiye çapında, dünya çapında gazete çıkartılamaz.
Müslümanların elinde, değil büyük ve vasıflı Türkçe gazeteler yayınlayabilecek, hattâ dünya çapında İngilizce gazeteler çıkartacak imkân ve para da vardır. Lakin çıkartamazlar.
Bu iş için dünyanın büyük üniversitelerinde iki doktora çalışması yapmış, en az beş lisan bilen, çok güçlü kişiliği olan şehirli medya kurmayları gerekir.
Cemaat baronuna tam teslimiyetin, körü körüne bağlılığın medya sahasında kıymeti ve faydası yoktur.
Büyük bir islâmî gazete, bütün Müslümanlara hitap etmelidir. Bu da yetmez, bütün vatandaşlara, bütün insanlara bir şeyler söylemelidir.
Yurtta ve dünyada bu kadar kötülük, zulüm, fitne ve fücur, fısk, isyan, günah, haksızlık varken büyük islâmî gazete olumlu ve seviyeli muhalefet yapmalıdır.
Uluslararası temizlik ve şeffaflık notu, 10 üzerinden 4 olan bir ülkede Müslümanlar yandaşlık, yağcılık, yalakalık, meddahlık, dalkavukluk yapamaz.
Gerçek aydın olmanın birinci şartı muhalif olmaktır.
TARAF gazetesi Türkiye’de bir çığır açmıştır. Böyle bir gazeteyi Müslümanlar niçin çıkartamamıştır?
Ciddî, vasıflı, seviyeli, etkili Müslüman gazetesi mutlaka âdil olmalıdır.
Müslümanları tenkit etmeyen bir gazete, vazifesini yerine getirmiş olmaz. Müslümanların özeleştiriye, yapıcı tenkitlere büyük ihtiyacı vardır.
Taşıma suyla değirmen döndürmek marifet değildir. Bir gazete için bayi satışı önemlidir. Müslümanlar öyle bir gazete çıkartmalıdır ki, bayi satışı günde bir milyon adet olsun. Böyle bir şey mümkün müdür? Elbette mümkündür.
Toplumumuz şifahî kültürlü bir toplumdur. Bu toplumu uyaran, aydınlatan, meraklandıran, heyecanlandıran bir gazete bir milyon da satabilir, iki milyon da.
Bizde bozuk bir ideoloji vardır…Bizde yalan bir tarih vardır… Bizde konvansiyonel martavallar, masallar, mavallar vardır… Büyük bir gazete bunlarla mücadele etmelidir.
1950’li yıllarda Yeni Sabah gazetesi Selanikli Ahmed Emin Yalman’la polemiğe tutuşmuş ve bir gün onaltı sayfalık bir “Ahmed Emin Yalman” eki vermişti. O sayısı bir milyon basılmış, sabah erken saatlerinde bayilerde gazete kalmamıştı. Ülke nüfusu 30 milyonun altındaydı o zamanlar.
İmamı Şâfiî hazretleri “Asıl fazilet (üstünlük) düşmanın kabul ve teslim ettiğidir” buyurmuşlardır. Ciddî, seviyeli, etkili, vasıflı Müslüman gazete böyle olmalıdır. Düşmanlar bile onun yayınlarının doğruluğunu, adaletini, insafını, sıdkını, dürüstlüğünü, meslek etiğine bağlılığını kabul ve tasdik etmelidir.
ABD’de The Christian Science dininin mensupları “The Christian Science Monitor” günlük gazetesini yayınlıyorlar. Bu gazete ülkenin beş büyük ve önemli gazetesi listesi içindedir. Türkiye Müslümanları da ciddiyetiyle ve bâyi satışı ile bu ayarda bir gazete çıkartmalıdır.
Gazete, TV, medya sahasında yaya kalırsak, taşıma suyla değirmen döndürmeye devam edersek kurtuluş hayal etmeyelim.
O ıssız ve sessiz bir şehirde yıkık duvarlara sürünerek, gölgemden kaçarak yürüyebilsem…
Eğri büğrü kaldırım taşlarının arasından yeşil otlar, mine çiçekleri görünse, sular aksa…
Harap olmuş bir ev, üst katı boş, alt katta kafesli iki pencere, beyaz perdeler. Sobadan mavi bir duman çıkıyor güzel kokulu. Ardıç odunu mu yakıyorlar acaba?
Bahçesindeki hurma ağacından portakal rengi meyveler sarkıyor bir dolu. Kuyu var mı bahçede? Su kesilince sıkıntı çekmezler.
Zaman bu şehirde yavaş akıyor.
Minaresinde hoparlör olmayan bir cami… Beyaz sakallı mazlum imam…
Şu çarşaflı hanımın zembilinde ne var? Zengin mi, fakir mi anlaşılmıyor.
Onüç ondört yaşlarındaki iki çocuk ne kadar mahcup, terbiyeli ve iffetli. Tarihten mi geliyorlar? Gidişleri nereye?
Yüksek duvarlar mahrem bahçeleri gizlemiş.
Çehrelerde hüzünlü tebessümler.
Sarı ve solgun ışıklı lambalar… Tevekkül, sükûnet, rıza, teslimiyet…
Bu şehirde kaderden şikâyet yok.
Ne yerler, ne içerler, nasıl yaşarlar belli değil.
Esrarlı kanaat hazineleri var mutlaka…
Derme çatma kapılarını kilitlemezler. Hırsız yok, hırsızlık yok, çalınacak bir şey yok.
Mangalın közlü külünde kahve pişirmişler, evin her yeri mis gibi kokuyor.
Taşlıktan üst kata çıkan merdivenin yedinci basamağı inler gibi gıcırdıyor. Ne derdi var acaba?
Üzerinde yatmak için karyolaları yok. Gece yüklükten yatak, yorgan, yastığı çıkartıp yere seriyorlar. Sabahleyin tekrar yerine koyuyorlar. Yer sofrasında yemek yiyorlar. Kap kacakları kalaylı bakırdan. Çatalları yok, kaşık onlara yetiyor.
Seccadelerinin ayak ve secde yerleri aşınmış yıpranmış. Misafir odasında kumaş üzerine elle işlenmiş bir levhada şu iki mısra yazılı: Geçme nâmert köprüsünden, ko apartsın su seni. Müstakim ol, Hazret-i Allah utandırmaz seni. 17 Ocak 2010 Pazar