Gençleri Yetiştirmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
Avrupa ülkelerinden birinde üniversitede okuyan başörtülü Müslüman bir Türk kızı, yaz aylarında ziyaretime gelmişti. Konuşma esnasında Osmanlıca öğrenmek istediğini söylemiş, yardım edip edemeyeceğimi sormuştu. Olur demiş, yarım saatte ona Osmanlıca yazıyla nasıl okunduğunu göstermiştim. Zeki bir insan olduğu için hemen kavramıştı. Sonra Almanya’ya döndü. Üç hafta sonra bana gönderdiği mektubu Osmanlıca yazmıştı. Gerçi bazı yanlışları vardı ama büyük bir başarı sergilemişti.
Şu hususu da arzedeyim ki, kolay ve çabuk bir şekilde Osmanlıca öğrenebilmek için, daha önceden Kur’an okumasını bilmek gerekir. Kur’an okuyamayanların, ilk olarak Arap alfabesinin harflerini tanımaları, bunların kelimenin başında, ortasında, sonunda nasıl yazıldıklarını bellemeleri gerekir. Bu iş birkaç gün veya hafta alabilir.
Ülkemizde çok zeki, çok kabiliyetli, çok istidatlı gençler vardır. Öncelikle onların aranması, bulunması, seçilmesi ve kendilerine yatırım yapılması kalkınma ve kurtulma için temel şarttır.
İleride işler, vazifeler, emanetler böyle üstün kimselere verilmelidir. Tabiî, onlar iyice yetiştirildikten sonra.
Bu devirde Müslümanlar arasında pek yanlış ve verimsiz bir sistem geçerlidir. Filan cemaate girdin, onun başkanına veya hazretine intisab ettin ve Mevlanı buldun… Filan tarikata girdin ve olgun Müslüman oluverdin… Feşmekân hocaefendiye bağlandın, ne mutlu sana…
Hayır! Mesele bu kadar kolay, ucuz, bedava değildir.
Müslümanın yetiştirilmesi, terbiye edilmesi gerekir. Bu da şu üç boyutta olacaktır:
Müslüman, seviyesine ve durumuna göre, din kültürüne sahip olacaktır. Kendisine yetecek kadar akaid, fıkıh, ilmihal, ahlâk, tasavvuf bilgileri edinecektir. Ayrıca, bazı İslâmî ilimleri çok muhtasar (kısa) da olsa öğrenecektir. Meselâ doktor, mühendis, veteriner, iktisatçı, işletmeci, iletişimci gibi Müslümanların, birkaç daktilo sayfası kadar da olsa usûl-i fıkıh ilminin özetini okumuş ve öğrenmiş olması icab eder. Usûl-i fıkıh din ilimlerinin, din kültürünün mantığıdır, metodolojisidir. Her münevver (okumuş, aydınlanmış) Müslüman, az da olsa bu ilimden haberdar olmalıdır. Ta ki, dinî konularda saçmalıklar yapmasın, Kur’an ve Sünnetten kendi kafasına, heva ve hevesine, re’yine göre indî hükümler çıkartmaya kalkmasın.
Münevver Müslümanların usûl-i tefsir konusunda da, az fakat sağlam bilgiye sahip olmaları gerekir. Hangi tefsirler muteber tefsirlerdir? Rivayet tefsiri nedir, dirayet tefsiri nedir? Tefsir yapmaya ehil bir Müslümanın sahip olması gereken ilimler hangileridir? Tefsir bi’l-heva ve’r-rey ne demektir. “Men fessere’l-Kur’ane bi re’yihi fekad kefer” (Kur’an’ı kendi re’yiyle tefsir eden (yorumlayan, ondan hüküm çıkartan) kâfir olur) hadîsinin mânasını nasıl anlamalıyız?.. Müslüman bunları da bilecek, Kur’an konusunda yanlış ve kafa karıştırıcı metodlardan uzak duracaktır.
Müslümanın yeterli miktarda genel kültüre de sahip olması lazımdır. Münevver Müslümanlar, inançlı gençler konuşulmayan, sadece yazılan edebî Türkçeyi hakkıyla biliyorlar mı? Gencimiz İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bitirmiş, parlak bir mühendis olmuş ama bu milletin bin yıl kullanmış olduğu İslâm yazısıyla Türkçe okuyamıyor. Eline eskiden basılmış bir Fuzulî Divanı veriyorsunuz, aval aval bakıyor. Böyle İslâm münevveri, böyle İslâm mühendisi olur mu? Bu genç filan İslâmî cemaate mensupmuş, falan Hazretü’l-Hazerat’a intisaplıymış… Okuma yazma bilmiyorsa vah ona, yazık ona. Zeki bir Müslüman çocuğu veya genci Osmanlıca’yı kısa zamanda öğrenmeye başlar. Başlar dedim. Çünkü başladıktan sonra bir ömür boyu çalışmak gerekir.
Münevver müslümanların tarih, coğrafya, sanat kültürü, sosyoloji, mantık, psikoloji, metafizik, estetik, biraz antropoloji, biraz lisaniyat (linguistique), biraz hukuk kültürüne de sahip olmaları zaruret derecesinde şarttır.
Gençler bunları kendi kendilerine öğrenemez. Bağlı oldukları tarikatların, cemaatlerin, grupların, fırka ve hiziplerin onlara bu bilgileri vermeleri gerekir. Mügalata yapılmasın, yanlış anlaşılmasın; bu kültür, bu bilgiler işçi, çiftçi, küçük esnafa verilmeyecek, üniversitede okuyan, ileride münevver, aydın, seçkin Müslüman olacak gençlere verilecektir.
Tahsili, branşı, uzmanlığı ne olursa olsun, her Müslüman genç siyaset-bilim, âmme (devlet) hukuku konusunda da yetiştirilmelidir.
Tek başına bilgi ve kültür yetişmez. Onun yanında mutlaka ahlâk, fazilet, yüksek karakter eğitimi de verilmelidir. Nefsini dizginleyememiş, yüksek ahlâka sahip olamamış kültürlü bir Müslüman hem kendisine, hem Ümmetine büyük zararlar verebilir. İslâmî düzen bir ahlâk düzenidir. İyi Müslüman, bir ahlâk ve fazilet timsalidir. İslâmcı geçiniyor ve kendisinde bütün rezail-i ahlâk mevcut, böyle İslâmcı olur mu?
Yalan söyleyen, emanete hıyanet eden, işleri ehil olanlara değil, ehil olmayan yakınlarına dağıtan, din sömürüsü yoluyla büyük miktarda kara para, kara servet edinen, içi riyaset ve şöhret ateşiyle cayır cayır yanan, şehvetin her türlüsüyle gözleri dönmüş, parayı din haline getirmiş, nefsini put yapmış adamların İslâmcılık oyunu oynamaları ne kadar gülünçtür.
Estetik, Sanat, Güzellik:
Bu boyuta sahip olmayan kimse kesinlikle iyi bir Müslüman, iyi bir münevver olamaz. İslâm, Allah’ın dinidir. Allah güzeldir, güzeli sever. Müslümanların güzel olmaları, güzelliği sevmeleri ve aramaları, bütün işlerini güzelce yapmaları gerekir. İslâm dini hiç bir şekilde çirkinlikle bağdaşmaz. Müslümanlar yeni bir cami yaptıracaklar ve ortaya güzel olmayan, çirkin bir mimarlık eseri koyacaklar. Böyle bir şey düşünülemez. Estetik, sanat, güzellik boyutundaki eksiklikler ve güdüklükler konusunda Müslümanlar tedbirler almalıdır. Mimarlıkta, dekorasyonda, kılık kıyafette, otomobilde, ferdî veya sosyal hayatın her safhasında güzelliği sergilemeliyiz. Bunun için de genç nesilleri, bilhassa üniversiteli imanlı çocukları estetik ve sanat konusunda yetiştirmeliyiz. 01 Aralık Cumartesi