Perşembe

FAKİR bir ailenin çocuğu… Bin zahmetle okumuş, diploma almış… Artık hayata atılacak, bir iş sahibi olacak, kendisine bir yuva kuracak, toplum içinde yerini alacak. Bu gencin idealleri nelerdir?

Öncelikle iyi para kazanması lazım. Fakirlikten kurtulacak, zengin olacak. Güzel bir meskene sahip olmalıdır. Evini pahalı bir şekilde döşemelidir. Otomobili lüks, gösterişli olmalıdır. Güzel bir kız bulup evlenmeli, güzel ve zeki çocukları olmalı; o çocuklar pahalı ve gözde okullarda okumalıdır. Sadece bir mesken yetişmez. Bir yazlık, bir yat da gerekir. Sık sık pahalı lokantalara gitmeli, bol para harcamalıdır.

Doktor olsun, mühendis, işletmeci, hukukçu olsun şimdi nice gencin hayalleri, idealleri bunlardır.

Toplumumuz uzun yıllardan beri genç nesillere yüksek fikirler, ahlâk, vatanseverlik, en geniş mânasıyla kahramanlık, püritanizm aşılayamıyor. Şimdi geçerli ideoloji hedonizmdir. Her ne pahasına olursa olsun daha fazla maddî zevk, daha fazla haz, daha fazla lüks ve konfor, daha fazla gösteriş, daha fazla tüketim.

İslâm dini bunlara karşıdır ama bizim yeni Müslümanlar da hedonist olmuşlardır.

Birtakım hacı beyler halktan, dışarıdaki işçilerden büyük paralar toplayarak muazzam holdingler kurmuşlardır. Bu holdinglerin patronları en pahalısından Mercedes 500 SEL’lere biniyormuş. Hani İslâm dini tevazuu, orta halli bir hayat sürmeyi emrediyordu? Hani İslâm ahlâkı gösterişi, kibiri, gururu, tantanayı, lüksü, ihtişamı hoş görmüyordu?

Avrupa’da çok zengin bir iş sahibinin mütevazı, eski, küçük bir araba ile gezdiğini görebilirsiniz ama bizde göremezsiniz. Sağcı olsun solcu olsun, dindar olsun dinsiz olsun, şu olsun bu olsun bizdeki patronlar Nemrud gibi, Firavun gibi, Neron gibi yaşamak isterler. Otomobilleri çok şaşaalıdır, meskenleri saray gibidir.

Düzenin, resmî ideolojinin eğitim sistemi ve üniversiteleri çok bozuk, çok kalitesizdir, çağ dışıdır. Peki Müslümanlar ciğerpareleri olan çocuklarına niçin eğitim ve üniversite dışı, paralel ve alternatif bir terbiye vermiyorlar, veremiyorlar?

Terbiyeli ve karakterli bir genç nasıl olmalıdır? Bir örnek vereyim. Zengin baba, üniversiteye giden oğluna bir gün şöyle dese:

– Sana bir otomobil almak istiyorum, nasıl bir şey olsun?

Çocuk bu teklife şu cevabı vermelidir:

– Babacığım, teklifine çok teşekkür ederim. Fakat arkadaşlarımın çoğu fakirdir, arabaları yoktur. Onlardan ayrılmak, kopmak istemem. Onlar ceplerinde birkaç lira ile gezerken ben lüks bir araba ile fakülteye gidemem. Sağol, şimdilik dursun.

Zengin, fakat terbiyeli ve karakterli bir genç, arkadaşlarıyla bir lokantaya gitse, parası az olanlar kuru fasulya, pilav ile karınlarını doyursalar, zengin çocuğunun onların yanında İskender kebabı, kaymaklı (veya dondurmalı) tatlı yemesi uygun olmaz. Cebinde yeterli harçlığı bulunmasına rağmen onun da fakirler gibi karnını doyurması gerekir.

Japonya’da Toyota fabrikalarının sahibi süper zengin Japon, Tokyo’da 65 metre karelik küçük bir evde oturuyormuş. Bizdeki zenginler ise saray yavrusu, 750 metre karelik triplekslerde sefa sürüyor. Böyle bir hayata hangi ahlâk sistemi yeşil ışık yakabilir? Dünyanın en büyük imparatorluğunun reisi olan Osmanlı padişahlarının meskeni Topkapı Sarayı’na bakınız. Çadırlı ordugâh gibi bir yerdir. Topkapı Sarayı’nda ihtişam yoktur.

Ahlâk kitaplarında nice kavram, kelime, fazilet, rezilet yazılıdır. Bunların çoğu artık kullanılmıyor, bilinmiyor. Mürüvvet, fütüvvet, ihsan, kerem, şecaat, cebanet, hikmet, cerbeze, iffet… Genç Müslüman nesillerin vasıflı ve ehliyetli hocalardan ahlâk-ı islâmiye dersleri okumaları, imtihan vermeleri ve diploma almaları gerekir. Biz çocuklarımıza İngilizce öğretiyoruz ama ahlâk öğretmeyi gerekli görmüyoruz. Kuru kuruya Müslüman olmakla kişinin ahlâklı da olacağını sanıyoruz. Ahlâk iki türlü öğrenilir. Birincisi kitaplardan okuyarak. İkincisi ailede, toplumda, hayatta görerek. Bizde ikisi de kalmadı. Nadir istisnalar kaideyi bozmaz.

Ahlâklı ve faziletli bir Müslüman haramdan, ateşten kaçtığı gibi kaçar.. Faziletli bir Müslüman, “Bu devir ve bu düzen bozuktur. Böyle bir devirde ve düzende yamukluk yapmak, haram yemek caizdir” gibi küfür sözleri söylemez.

“Gayemize ulaşmak için her haltı yemek caizdir…” Bir Müslüman böyle söyleyebilir mi? Böyle bir fetva veren kişi Müslüman olabilir mi?

Herifin maaşı belli, geliri belli. Peki, kısa zamanda nasıl bu kadar zengin olmuştur?

Yapılan işlerden yüzde on komisyon almak diye bir şey bizim dinimizde, Şeriatımızda var mıdır?

500 milyara yapılacak bir işi bir trilyona yaptırmak İslâm’a, ahlâka, fazilete yakışır mı?

İhaleleri başkalarına kaptırmıyorlar. Kendileri alıyorlar. Fiilen yapım işini başka bir şahsa veya firmaya veriyorlar ve kendileri hiç çalışmadan yüz milyarlar, trilyonlar kazanıyorlar. İslâm dini böyle yapanları iyi ve samimî Müslüman olarak kabul eder mi?

Son otuz yılda Müslümanların bir kısmı çok bozulmuştur. Onların bu dine, bu dâvaya verdikleri zararı ne Mason verir, ne militan ateist.

Peygamberimiz bazı haram işlere yardımcı olanların da günahkar ve suçlu olacağını haber vermiştir. Mesela riba günahında sadece alan ve veren değil; katiplik ve aracılık yapan, yardımcı olan da suçludur. İçki konusunda da böyledir. İçmese bile satan, sunan, hizmet eden günahkar olur. Bütün haram ve bozuk işler de böyledir.

Hırsızları, haramyiyicilerini, din bezirganlarını, mukaddesat sömürücülerini destekleyenler, alkışlayanlar, öğenler de suçludur.

İslâm’ın bir ahlâk sistemi vardır; o sistemin emir ve yasakları, ilkeleri, hükümleri, sınırları vardır. Bunlara uymayan Müslüman asla iyi bir Müslüman olamaz. Bunları inkar edercesine müteammiden çiğneyen kişi maazallah dinden çıkar, kâfir olur. Düzen ve devir bozuk diye Müslüman her haltı yiyemez.

Zavallı gençlerimiz… Onların nicesini kötü yetiştiriyoruz. Yarın huzur-i Hak’ta bizden dâvacı ve şikayetçi olacaklardır.13 Temmuz 2001