02 Ekim 1998 Cuma günkü yazı çıkmamıştır.

 

Müslümanların yükseldikleri, hâkim oldukları devirlere bakınız, o zamanlarda Ümmet-i Muhammed içinde yeterli sayıda kaliteli vasıflı, güçlü, üstün, faziletli adamların olduğunu göreceksiniz. Bu adamlar içlerinden ehil birini İmam olarak tayin etmişler başlangıçtaki güçlükleri yenmişler, şer kuvvetleri ile başarıyla mücadele etmişler ve sonunda zafer kazanmışlardır.

Müslümanların zillet, zebunluk, esaret, mânevî sefalet, horluk içinde yaşadıkları devirlerde de, onların başında yetersiz, güçsüz, iktidarsız, ehliyetsiz, liyakatsiz, tefrikacı adamlar bulunur.

Sürülerin izzet ve zilleti çobanlarına bağlıdır. İyi, muktedir, güçlü, üstün çobanlar sürülerini kurtlara kaptırmaz, onları selâmet ve emniyet içinde yaşatır, karşılaşılan güçlükleri ve tehlikeleri yenmesini, atlatmasını bilir. En üstün rehberler Peygamberlerdir. Sonra onların vekilleri durumunda olan âlimler, mürşidler, âdil emîrlerdir. Kalleri ve halleri Şeriata ve Sünnete aykırı olan çobanlardan ve rehberlerden hayır gelmez.

Benliğinden kurtulmamış, kendisine tapan çobandan hayır gelmez.

Bu devirde hiçbir İslâm önderi kendisini eski padişahlara kıyas etmemelidir. Eski padişahların mülkleri ve saltanatları vardı. Bir zamanlar Budapeşte’de ezanlar okunuyor, medreselerde ilim öğretiliyor, kadılar Şeriata ve fıkha göre adalet dağıtıyor, tekkelerde zikrullah yapılıyor, hududlarda cihad fi sebilillah ediliyordu. Eski padişahların debdebelerini, ihtişamlarını telâfi edecek, affettirecek büyük hizmetleri, fütuhatları, himmetleri olmuştur. Bugünkü birtakım hem kel hem fodul adamların padişahlık taslamaları insafa sığmaz.

Sokaklarda “Kahrolsun Şeriat” diye bağırılırken, Müslüman kız öğrenciler üniversite kapılarından koğulurken, inananlar ezilir ve hakarete uğrarken, Ehl-i İmanın temel hak ve hürriyetleri çiğnenirken birtakım din baronlarının efsânevî servetler edinmeleri, eski sultanlar gibi ihtişamlı hayatlar sürmeleri; gurur, kibir, tafra, nefsaniyet sergilemeleri reva mıdır?

Biz öyle bir Peygamberin ümmetiyiz ki, vefat ettiğinde zırhı bir Yahudide birkaç ölçek buğday mukabilinde rehin duruyordu. O Peygamberin dinine ve dâvasına hizmet iddiasıyla ortaya çıkan bazı adamların karunî servetler toplamaları, eski padişahlardan daha debdebeli bir hayat sürmeleri Din-i Mübin-i İslâm’a hıyanet değil de nedir?

O Yüce Peygamber’in Allah katından bize getirdiği Kur’an-ı Azimüşşan israfı, kibri, gurur, saçıp savurmayı, gösterişi yasaklamaktadır. Peygamber daima mütevâzı olmuş, fakrı ile fahretmiş, israftan ve tebzirden uzak durmuştur. Onun Ashab-ı Güzini, Sâlih Selefler de gösterişten, dünya saltanatından, israftan, tantanadan, debdebeden, cakadan, tafradan, gösterişten kaçınmışlardır.

Nefislerini yendikleri için Allah onlara zafer vermiş, izzet bahşetmiştir.

Müslümanları aldatan, Müslümanların paralarını zimmetlerine geçiren, Kur’ana ve Sünnete uymayan, dünyanın aldatıcı âlâyişine meyleden çobanlar, rehberler, önderler Ümmet-i Muhammed’i selâmet sahiline çıkartamaz.

Kendilerine iman etmiş olan, nefs-i emmârelerinin esiri durumunda bulunan, “Ben, ben, ben…” diye zikreden adamlar zâhirde büyük gibi görünseler de hakikatte küçük adamlardan başka bir şey değildirler.

Allah insanları ve cinleri sadece kendisine ibâdet etmeleri için yarattığını Kur’an-ı Kerimde sarahaten (açık bir şekilde) beyan buyurmaktadır. İbâdeti ikinci plana atıp da, şeytanî dünya işlerini birinci plana çıkartan küçük adamların Müslümanlara bir yararı olmaz.

Hayatını, evini, evinin döşemesini, günlük programını, bütün çalışmalarını, zâhirini ve bâtınını Kitabullah’a, Sünnet-i Resûlullaha, Şeriata, fıkha, İslâm ahlâkına, örnek Müslümanların ölçülerine göre ayarlamayan kişiler hem kendilerini aldatmış, hem Müslümanları yanıltıp sapıtmış olurlar.

Müslüman günde beş vakit namazla hayatı beş kere durdurmakla mükelleftir. Hür ve mukim erkekler (şer’î ve fıkhî geçerli ve meşru mâzeretleri yoksa) bu beş vakti camilerde cemaatle kılmak mecburiyetindedir. Namazı ve cemaati ihmal ederek; din rantı, mal ve cah, dünya makam ve mevkileri, ün ve alkış peşinde koşanlar Rahman’ın yolunu bırakıp Şeytan aleyhillânenin yoluna girmiş olan bedbahtlardır ki, onların kılavuzluğundan hayır gelmez, ancak şer gelir.

Kalemleri ve vicdanları kiralık ve satılık kalemlerin İslâm’a ve Müslümanlara rehberlik etmesi mümkün müdür?

Dini imanı para, menfaat, şan, şeref, şöhret, halkın iltifatı olan sefiller nasıl hizmet edebilir?

Gerçek dâva adamları idealisttir. İhlas ve istikamet sahibidir. Onlar yalan söylemez, onlar emanete hıyanet etmez, onlar verdikleri sözü çiğnemez. Onlar feragatli ve fedakâr insanlardır. Onlar ücretlerini Halik’ten ister, mahlukata fatura kesmezler. Onların bu sefil ve dûn dünyanın altın ve gümüşüne, Mark ve Dolarına, maddî zenginliklerine tâlip olmazlar. Ellerine geçse de muhafaza etmeyip Allah yolunda gereken yerlere sarfederler. Onlar âbid, zâhid, âlim, ârif, hikmetli, ahlâklı, faziletli, ferâsetli, uzak görüşlü insanlardır. Onlar ikiliği bırakmışlar, nefslerini hiç etmişlerdir.

Müslümanlar kurtulmak istiyorlarsa Kur’an ve Sünnete uyan gerçek çobanların peşlerinden gitmelidir.

Din baronları Müslümanlardan milyarlarca dolar topluyor. Değil milyarlarca dolar, trilyon dolar toplasalar yine faydası olmaz. Kur’ana, Sünnete, Şeriata, ahlâka, fazilete, hikmete, akl-ı selime ters düşen hiçbir iş verimli olmaz; heder olur, boşa gider.

Dünya kazançlarının, rantların, menfaatlerin en çirkini, en iğrenci, en şenii din ticareti ve mukaddesat bezirgânlığı ile elde edilenidir. Din ticareti yapmak kadın satmaktan, meyhâne işletmekten, tefecilikten, uyuşturucu gangsterliğinden daha kötüdür.

Müslümanlar! Kurtulmak, iflâh olmak, selâmete çıkmak, kendi öz vatanınızda hürriyet ve izzet içinde yaşamak, zâlimlerin şerrinden emin olmak istiyorsanız, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha, ahlâka, fazilete, hikmete tâbi olunuz. Bunlara tâbi olan ve bu devirde Peygamberin hakikî vekili ve halifesi durumunda bulunan erdemli, sâlih, zâhid, müttaki, Müslüman çobanlara tâbi olunuz. Bir İmam-ı Kebir seçip ona biat ve itaat ediniz. 03 Ekim 1998 Cumartesi