Perşembe

 

Çok zor işlerden biri de, bir konuyu derleyip toparlayıp, her akıllı insanın kolayca anlayacağı bir tertip ve üslup ile özetleyerek açıkça beyan etmektir.

Zamanımızda çok şükür yayın, beyan hürriyeti var. Yüzde yüz olmasa da var… Lakin, birçok önemli ve hayatî konu, halk yığınlarına gereği gibi, doğrudürüst anlatılamıyor, açıklanamıyor. Çünkü bu konular, efradını câmi ağyarını mâni bir şekilde özetlenemiyor.

Herhangi bir konuyu ele alalım. Meselâ “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” ideolojisini. Bu konuda lehte ve aleyhte çok yazıldı, ileri geri çok söz edildi. Buna taraftar olanlar ille de diyalog yapılsın, diyalog çok iyidir, çok faydalıdır, İslâm’da ve Kur’ân’da diyalog vardır diyorlar. Aleyhte olanlar, dinimizde diyalog diye bir şey olamayacağını, bu işin gayr-i müslimler tarafından çıkartılmış bir fitne olduğunu, Müslümanlara hazırlanmış bir tuzak olduğunu iddia ediyor. Her iki taraf da hayli yazdı, tartıştı. Bendeniz şahsen Diyalog ve Hoşgörü ideolojisine, kampanyasına, propagandasına karşıyım. Bu bozuk ideolojiye, bu tuzağa karşı hayli makale, kitap yazıldı ama bunlar yeterli değildir.

Neler yapılmalıdır:

1. Bu konuda altmış-yetmiş sayfayı geçmeyen muhteva (içerik) ve şekil bakımından mükemmel bir kitapçık çıkartılmalıdır.

2. Bu kitap en az bir milyon adet basılıp yurdun her yerindeki Müslümanlara dağıtılmalıdır.

3. Bu kitabın “okunabilirlik” ve kolay anlaşılabilirlik tarafı olmalıdır. Çok açık, çok seçik, çok anlaşılır, çok tesirli, çok ikna edici olmalıdır.

4. Tertibi, dizaynı hareketli ve merak çekici olmalıdır.

5. Gerekçeli olmalıdır. Kur’ân’ı, Sünneti, İslâm’ın temel hükümleri bakımından diyaloğun niçin yanlış olduğu isbat edilmelidir.

6. Diyaloğun, Müslümanlar için hazırlanmış bir tuzak olduğu anlatılmalıdır.

7. Türkiye’nin ve bütün İslâm dünyasının yeni bir Haçlı Seferi ile karşı karşıya bulunduğu anlatılmalıdır.

8. Diyalog ve Hoşgörü ideolojisinin, Anadolu’yu tekrar bir Hıristiyan ülkesi haline getirmek için Haçlılar tarafından çıkartıldığı söylenmelidir.

9. Bu Diyalog ve Hoşgörü içinde yekûn olarak milyarlarca dolarlık büyük paraların döndüğü bildirilmelidir.

10. Lügavî mânâda değil, istılahî mânâda diyalog ve hoşgörünün kişiyi küfre götüreceği anlatılmalı ve isbat edilmelidir.

11. Ehl-i Kitab ile Müslümanlar arasında amentü bakımından büyük farklılıklar, ayrılıklar, uçurumlar bulunduğu: “Ehl-i Kitab ile Amentü İttifakımız var!” iddiasının tamamen çürük ve yanıltıcı olduğu anlatılmalıdır.

12. Diyalogçuların, “Kelime-i Şehadetin ikinci kısmını”, Yahudi ve Hıristiyanların hatırı için hafife alamayacağı anlatılmalıdır.

13. Tevhid ve Teslis inançlarının asla bağdaşamayacağı ve uyuşmayacağı isbat edilmelidir.

Evet diyalog ideolojisi ve akımı aleyhinde çok şeyler yazıldı ama bu saydıklarım; çok açık, çok seçik, çok tertipli, çok tesirli, çok ikna edici bir tarz ve üslupta kaleme alınıp milyonlarca adet bastırılamadı.

Müslümanlar gerçekten çok büyük bir tehlike karşısındadır. Ondört yüzyıllık İslâm tarihinde, bugünkü Diyalogçuların anladığı mânâda bir diyalog olmamıştır. Bu ideolojiyi, bu cereyanı, bu kampanyayı kimler çıkartmıştır?

Birkaç yıldan beri her Ramazan’da ihtişamlı (görkemli) iftar ziyafetleri tertipleniyor, bunlara çeşit çeşit kiliselerin papazları, patrikleri dâvet ediliyor. Hahamlar da çağırılıyor. Garip nutuklar atılıyor, sarıklı hocalar ile kara cüppeli papazlar kucaklaşıp öpüşüyor. Evvel yoğ idi, nereden çıktı bu bid’at?

Bir yandan diyalog ve hoşgörü yapılıyor, öte yandan onbinlerce misyoner yurdun her yerinde binlerce ev-kilise açarak halkın bir kısmını Hıristiyan yapıyor.

Ramazan’da Diyalog ve Hoşgörü iftarları tertipleyen Diyanet İşleri Başkanlığımız şu ana kadar, Müslümanları uyandırmak için küçük bir broşür bile yayımlatmamıştır. Biliyorsunuz bizde, bilhassa 28 Şubat post-modern darbesinden sonra cuma hutbeleri merkezden gönderilmektedir. Elektrik savurganlığını önlemek, diş ve ağız sağlığına dikkat etmek gibi konularda cuma hutbesi okutan Diyanet niçin azgın misyoner saldırılarına karşı hutbeler okutmuyor? Bu da diyalog ve hoşgörünün bir gereği midir?

Evet, yukarıda saydığım konular halkımıza gereği gibi, tesirli bir şekilde anlatılamamaktadır. Bu Diyalog ve Hoşgörü ideolojisi bir buzdağı gibidir. Görünen kısmı yüzde bir bile değildir. Suyun altında, perdelerin ardında kalan kısımları halk bilmiyor.

Birtakım kimselerin bu Diyalog ile: Büyük paralar kazandıkları, Şahsî prestij, ün, itibar elde ettikleri… söyleniyor. Bu iddialar doğru mudur? Diyalog için Yahudiler ve Hıristiyanlar birtakım Müslümanlara (şahıs veya cemaat) para vermekte midir?

Yüzde yüz isbat edici deliller, belgeler bulunamasa bile karineler, tevâtür derecesinde rivayetler varsa açıkça yazılmalıdır. Ehl-i Sünnet âlimleri toplanarak, ideolojik mânâda Diyalog ve Hoşgörü hakkında fetva vermelidir. Küfür müdür? Bid’at midir?

Hıristiyanlar: Hazret-i Muhammed’i inkâr ve tekzib ediyor, Kur’ân’ı inkâr ve tekzip ediyor, İslâm’ı inkâr ve tekzib ediyor… Peki, birtakım dinibütün geçinen Müslümanlar onlarla nasıl oluyor da sıkı fıkı, kucak kucağa, can ciğer diyalog ve hoşgörü yapabiliyor? Bu işin içyüzünü, perde arkasını bilmemiz lâzımdır. Büyük bir televizyon kanalında diyalog taraftarları ile buna karşı olan hocalar arasında çok ciddî, çok objektif, çok seviyeli tartışma ve müzakereler yapılmalıdır.

Bu konuda, basılmasını istediğim kitapçık için gereken para nereden bulunacaktır? Diyalogçularda para bol ama karşı olanlar teşkilâtlı değil, paraları da yok.

Diyalog ve Hoşgörü ideolojisinin İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnet’e aykırı bir tuzak ve fitne olduğunu Müslüman halka iyice anlatmak ulemanın ve sünnî din önderlerinin vazifesidir. Bu hizmeti yapmazlarsa vebal altına girmiş olurlar. 08 Nisan 2005