Gerçekleri Tekrarlamak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Şubat 2019
Çarşamba
Bendenize yöneltilen tenkitlerden biri de şudur: “Hep aynı şeyleri yazıyor, tekrar ediyor…” Doğrudur. Birtakım önemli, hayatî, mutlaka bilinmesi gereken gerçekleri ve gerçeklikleri sık sık dile getiriyorum.
Din baronları tâbirini bir kere yazmış olsaydım, bir daha tekrarlamamış bulunsaydım bu tâbir tutunur, halk vicdanında yer edebilir miydi? Bir yazıda bir kere Sabataycılardan bahsetmiş olsaydım, bu konu Türkiye’nin gündemine girer miydi? Din sömürüsünden, mukaddesat rantı yiyenlerden tek yazıda bahs açıp, bir daha o konuyu dile getirmemiş olsaydım, bir kısım halk ve gençlik bunu öğrenmiş olur muydu?
Evet bazı gerçekler ve realiteler devamlı olarak, sık sık, yoğun bir şekilde ele alınmalı, duyurulmalı, teşrih veya tenkit edilmelidir ki, kütleler bunları kabullensin, düşünsün.
Yazılarımın bir kamuoyu oluşturmak hususunda yeterli olduğunu iddia etmiyorum. Zaten aslında hiçbir iddiam da yoktur. Az da olsa bir hizmetim dokunursa kendimi bahtiyar sayarım. Gerçeklerin sadece söylenmesi yetmez. Yazılması da gerekir. Sadece gazete ve dergilerde yazılması da yeterli değildir.Kitaplar, kitapçıklar, broşürler, duvarlara asılan levhalar şeklinde de yazılması şarttır.
Propaganda denilen bir ilim, sanat, teknik vardır. Bir gerçeği veya gerçek olduğu sanılan bir şeyi kütlelere ulaştırabilmek, onu onlara kabul ettirebilmek için; devamlı, yoğun ve şiddetli şekilde söylenmesi, yazılması, telkin edilmesi gerekir.
Bir ülkede hak ve doğru düşüncelere, inançlara, görüşlere sahip olan namuslu vatandaşlar; en az sapıklar, sahtekârlar, vatan hainleri kadar cesur, çalışkan, gayretli olmazlarsa o ülke batmaya mahkumdur.
Biz Müslümanlar, en büyük insanın Hazret-i Muhammed aleyhisselam olduğuna iman ederiz. Bu imanımız, aklî delillerle de isbatlanmıştır. O, Kur’ân’da beyan edildiği buyurulduğu üzere, Bizim için en güzel örnek ve modeldir. Biz, bütün şahsî ve toplumsal problemlerimizi o büyük zata uyarak, onun yolundan giderek çözebiliriz.Bizim ebedî mutluluğumuz, dünyada haysiyetli ve hür bir şekilde yaşamamız, ebediyen kalınacak olan âhirette mutluluk içinde bulunmamız ancak ve ancak ona iman etmekle, ona tâbi olmakla, onun Allah katında getirmiş olduğu dine ve Şeriat’a sımsıkı bağlanmakla mümkün olacaktır.
Bu gerçekler eski kitaplarda yazılıdır. Kütüphane mahzenlerindeki tozlu Arapça, Osmanlıca kitaplarda yazılmış olması yeterli midir? Elbette değildir. Biz, bu kurtarıcı gerçekleri her tabaka halkın anlayacağı şekilde, onların psikolojisine uygun bir üslupla, çeşit çeşit broşür, kitap, makale, fıkra (köşeyazısı) ile anlatmalıyız, yaymalıyız, duyurmalıyız.
Almanya’da Hitler’in bir propaganda Bakanlığı vardı. Sovyetler Birliği rejimi halkın ve bilhassa gençliğin beynini yıkamak için gece gündüz çalışıyordu.
Mao Çin’inde yüz milyonlarca kızıl Mao kitapçığı basılmış ve dağıtılmıştı.
Diktatörlük ile idare edilen bütün ülkelerde, baştaki despotu öven bir propaganda edebiyatı geliştirilmiştir.
Biz Müslümanlar da, akıllı ve firasetli insanların kendi hür iradeleriyle seve seve kabul edecekleri gerçekleri, hikmetleri, faydalı ve lüzumlu bilgileri halkımıza, gençliğimize duyurmalıyız. Bir defacık değil, bıktırmamak, sıkmamak şartıyla devamlı olarak, eski tâbirle mütemâdiyen tekrarlayarak…
Şimdi biri çıkıp da:
– Senin tekrarların beni sıkıyor… derse, ben de o zat-ı muhtereme:
– Sıkılıyorsan o halde okuma!.. cevabını veririm. Böylece kavga biter.
İslâm’ın yüksek gerçekleri her kesim halka, gençliğe, ev kadınlarına, esnafa, işçilere, ilk tahsillilere, okumuşlara; onların anlayacakları, onların vicdanlarının kabul edeceği şekilde anlatılmalı, açıklanmalıdır. Bu gerçekler anlatılırken kesinlikle tâviz (ödün) verilmeyecek, reform ve yenilik yoluna gidilmeyecektir. Allah’ın dininden tâviz vermeye, onda reform ve yenilik yapmaya bizim hakkımız ve selâhiyetimiz yoktur. Ancak İslâmî gerçekler kırsal kesime, gecekondu halkına başka bir üslupla, seçkin ve yüksek tabakalara başka bir üslupla anlatılmalıdır. Resûlullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Halka, onların aklı (kültürü) derecesinde hitap ediniz” buyurmuşlardır.
Evlere, iş yerlerine, dükkanlara, görülecek yerlere temel İslâmî gerçeklerin beş on adedini ihtiva eden (içinde bulunduran) zarif levhalar asılmalıdır. Meselâ Resulullah efendimizin kısa metinli on hadîs-i şerifi…
“İlim öğrenmek, kadın erkek her Müslümana farzdır.”
“Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma!”
“Münâfık o kimsedir ki, konuşursa yalan söyler, vaad ederse o vaadi yerine getirmez, kendisine bir emanet verilirse ona hıyanet eder.”
“Nefsle yapılan savaş, büyük cihattır.”
“Müslümanları aldatan bizden değildir.”
“Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize şefkatle muamele etmeyen bizden değildir.”
“Cennet annelerin ayakları altındadır.”
“Kanaat tükenmez bir hazinedir.”
“Birlik rahmet, tefrika (parçalanmışlık) azaptır.”
“İnsanoğlunun gözü mala doymaz, bir vadi dolusu serveti olsa, ikincisini ister. Onun gözünü toprak doyurur.”
Bu sene bir Kutlu Doğum Haftası daha yaşayacağız. Hazırlık olarak ne yaptık? Pek bir şey yapamadık. Bari güzel bir broşür hazırlanmış ve bundan milyonlarca adet basılıp yurt çapında dağıtılmış olsaydı…
Biz bugünkü şifahî (sözlü) toplum yapı ve zihniyetinden kurtulup da medenî, tahrirî (yazılı), yüksek kültürlü bir İslâm toplumu haline dönüşmedikçe, bizim için felah ve kurtuluş yoktur. 08 Mayıs 2003