Pazar

 

60’LI yıllarda Doçent Doktor unvanlı Osman Nuri Koçtürk adında bir zat ülkemizdeki gıda emperyalizmi konusuna kendini vermiş, kırk kadar kitap yazmış, yüzlerce makale yayınlamış, radyo konuşmaları yapmış, ülkenin her yanını dolaşarak, konferans vererek aydınları, gençliği ve halkı beslenme ve gıda konusunda uyarmaya çalışmış, bu sahada dönen dolaplara dikkatleri çekmek için uğraşıp durmuştu.

Doçent Koçtürk’ün bu çalışmaları egemen azınlıkların, çıkarı bozulan para babalarının, mafyaların işine gelmemiş ve devlet memurluğundan attırılmıştı.

Koçtürk şu anda hayatta mıdır, sağsa ne yapmaktadır bilmiyorum. Zaten kendisi solcu ideolojiye bağlıydı, aramızda yüzyüze bir görüşme, merhaba ve muarefe olmamıştır. Ancak, solcu olsun molcu olsun bu zat ülkemiz ve halkımız için çok önemli bir konuya parmak basıyordu.

Bu yazıyı kaleme alırken, masamın üzerinde Koçtürk’ün “Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi” adlı kitabı (Toplum Yayınevi, Ankara, 1966) duruyor. Adıgeçen kitabın 84-85’inci sayfalarında ABD Teksas Senatörü Wright Patman‘ın gıda maddelerinin stratejik bir savaş aracı gibi kullanılabileceğini ve Amerika’nın yiyecekleri bu maksatla kullanmakta olduğunu açık bir şekilde ifade eden şu beyanı yer almaktadır:

“Uluslararasındaki savaşlarda bugüne kadar kullanılagelen silahların en etkilisi besin maddeleridir. Birleşik Amerika, bu silaha sahip olma ve bunu daha uzun süre kullanma bakımından uluslararasındaki üstün durumunu daha uzun süre muhafaza edecektir. İleri ve geri kalmış ülkelerden hiçbiri bizim sahip olduğumuz miktarda yiyecek stoklarına ve üstün üretim olanağına sahip değildir. Örneğin, Rusya feza çalışmalarında üstün bir başarı sağlamış olmasına rağmen, yiyecek üretimi bakımından bizim çok gerimizde kalmış bulunuyor. Bundan dolayı Amerika tarımı, açlığın eline düşmüş ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşamakta olan milyonlarca insana karşı kullanılagelen bu silahı etkili bir hale getirmek için, bugünkü kalıplarını değiştirmek zorundadır. Bu silahın kullanılması sırasında, diğer ateşli silahların aksine olarak karşı tarafın nankörlüğü ile karşı karşıya kalabiliriz…” (National Food and Farming, Temmuz 1966, s. 19)

Şu anda başta Amerika olmak üzere zengin Kuzey (Haçlı) medeniyeti ülkeleri Türkiye’yi tarım ve hayvancılık yani besin bakımından çökertmiş, acınacak duruma getirmiş bulunuyor.

Yakın zamanlara kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan ülkemiz şimdi ekmeklik buğdayının bir kısmını dışarıdan satın almak zorunda bırakılmıştır.

Hayvancılığımız da çökertilmiş olup, halkın ihtiyacı için dışarıdan parça halinde son derece kalitesiz et ithal edilmektedir.

Türkiye’nin gıda meselesini büyük ölçüde halledecek olan soya ziraatine emperyalist güçler izin vermemektedir.

Bilhassa yağ üretiminde büyük dolaplar dönmektedir. Türkiye’nin yağlı bitkiler ziraati baltalanmış ve Amerika’dan tankerler dolusu yağ getirtilmeye başlanmıştır.

Ülkemizdeki muz bahçeleri körletilmiş olup, Amerika’dan muz nakline mahsus soğutmalı gemilerle Türkiye’ye muz getirtilmektedir.

Ziraate ve hayvancılığa çok müsait bir ülkeye ve coğrafyaya sahip Türkiye gıda konusunda niçin dışarıya muhtaç duruma gelmiştir? Bizim çok lezzetli pirinçlerimiz olduğu halde niçin pirinç ziraatimiz çökertilmiş ve dışarıdan pirinç satın alınmak zorunda kalınmıştır.

IMF Türklerin tütün ziraatini de büyük ölçüde kısıtlamış bulunuyor.

Gıda maddelerinin yanında çeşitli madenlerimiz, petrolümüz de çıkartılmıyor.

İlaç sanayii de feci durumdadır. Yerli ilaç sanayii kasıtlı şekilde çökertilmiş olup Türkiye dev yabancı ilaç fabrikalarının sömürgesi haline getirilmiştir. Yabancıların ilaçtan çok para kazanmaları, Türkiye halkını soymaları için aşırı miktarda ilaç tükettirilmektedir. Bazı ilaç firmaları, hastalarına çok ilaç yazan doktorlara çeşitli menfaatler sağlıyormuş. Hatta bir ay kadar evvel Nataşa ikram edildiği bile gazetelerde yazıldı.

Çoğunluğunu “Boğaziçi Aşireti” mensuplarının teşkil ettiği küçük, mutlu, putlu, gözükara bir azınlık Türkiye’yi babasının çiftliği, “Tekelistan”ı gibi idare etmekte, herşeyin kaymağını onlar yemektedir.

Amerikalılar ve diğer emperyalistler sömürme işlerini doğrudan doğruya yapmazlar. Onların yurt içinde işbirlikçileri, mümessilleri vardır.

Doç. Koçtürk kitaplarını yazdığı tarihte Türk parasının bir kıymeti ve haysiyeti vardı. 1969’da bir dolar beş Türk Lirası ediyordu. Şimdi bir dolar bir buçuk milyon lira ediyor. Yani paramız da bitirilmiş, hiç edilmiştir.

Amerika’daki en güçlü lobi Yahudi lobisidir. Amerika diretmese Ortadoğu’da âdil ve kalıcı bir barış çok kolay kurulur. Lakin Amerikan Yahudileri böyle bir barışa izin vermiyor.

Türkiye’yi Amerika’nın sömürmesine bizdeki iki kimlikli, gizli, esrarlı bir azınlık ve lobi yardımcı olmaktadır.

Halkımızın dönen dolaplardan haberi yoktur. Aydınlarımızın da. Çünkü halk ve aydınlar gazete okuyor, televizyon seyrediyor. Dönen dolapları anlamamak için en kısa yol budur: Gazete okumak, televizyon seyretmek.

Bizdeki iki kimlikli esrarlı azınlık ve lobi İslâmcılık ve Türkçülük akımlarına büyük darbeler vurmuş, âdeta onların bellerini kırmıştır.

İnanç ve görüşlerinin bir kısmını kabul etmediğim, fakat zekasını ve azmini takdir ettiğim Yalçın Küçük
“Tekelistan” adlı kitabında akıllara durgunluk verecek şeyler anlatıyor, yazıyor.

Türkiye her konuda çökertilmiştir. Bilgi, kültür, eğitim, üniversite konusunda… Politika hayatı konusunda… İktisat, ticaret, finans konusunda… Estetik, sanat, mimarlık konusunda…

Sömürgeciler Türkiye’de gerçekleri ortaya çıkartacak, haksızlıkları ilim ve inceleme yoluyla protesto edecek beyinler bile bırakmamıştır. Ortalık yüksek tahsilli ve tahsilsiz şaşırmışlarla, kafası karışıklarla, ne yapacağını bilmezlerle, günü düşünmekten başka bir kaygısı olmayanlarla dolmuştur. İstisnalar dışında Türkiyeliler afyonlanmış, sersemletilmiştir.

Gazetelerdeki fıkralar (köşeyazısı) ile iş bitmez. Araştırıcı çıkması; onların sağlam bilgiler, sahih belgeler ışığında bu gibi konuları kitap veya ilmî araştırma makalesi şeklinde kaleme almaları gerekir.

Battık, batırıldık, iliklerimize kadar sömürüldük ama bu duruma niçin düştük, ne gibi hıyanetlere uğradık, kurtulmanın çareleri nelerdir?.. gibi sorulara cevap arayan yok. Yazık oldu Türkiye’ye, Türkiyelilere.

Beyinsizlik ve hıyanet yüzünden batan bir ülke görmek isteyenTürkiye’ye baksın. 21 Ocak 2002