Pazar

AB Standartlarına Göre Yiyeceklere ve Meşrubata Katılan 299 Kimyevî Madde

Medeniyet ilerledikçe tabaklarımızdaki ve bardaklarımızdaki kimyevî maddelerin çeşidi ve miktarı da hızla artıyor. Avrupa Birliği standartlarına göre gıda maddelerine ve meşrubata konulan kimyevî maddelerin sayısı 299’dur. Bunların tam listesini

“Tabaklarımızdaki ve Bardaklarımızdaki Kimya…..”

başlıklı 16 sayfalık broşürde bulabilirsiniz. Bu broşür halkımıza küçük bir hizmet olarak Bedir Yayınevi (Tel: 0212.519.36.18) tarafından yayınlanmıştır ve isteyenlere bir adedi ücretsiz olarak verilmektedir. Alıp dağıtmak isteyenler maliyet fiyatı olan 10 kuruştan temin edebilirler. Aşağıda bu broşürün tarafımdan kaleme alınmış olan açıklama kısmını okuyacaksınız.

– Meşhur düşünür, filozof, edib

Jean-Jacques Rousseau

Dijon İlimler ve Fenler Akademisi’nin açtığı bir yarışmaya katılmış, konu şuymuş:

Medeniyetin ilerlemesi, insanlığın yararına mı oluyor, zararına mı?
Rousseau, Akademi’ye gönderdiği metinle 1750 senesinde birinci olmuş, ödülü kazanmış.
Medeniyetin ilerlemesinin insanlığa faydadan çok zararının dokunduğunu savunmuş…

Aradan 257 yıl geçti medeniyet, teknik, ilimler akıl almaz bir şekilde gelişti. Medeniyetin, tekniğin, ilimlerin, fenlerin insanlığa elbette faydaları oldu; lâkin sadece faydaları olmadı; zararları da dokundu

. Eskiden insanlar dünyanın karalarını, denizlerini, göllerini, nehirlerini, ormanlarını, havasını, bitki yapısını, hayvanlarını değiştiremiyorlar, bozamıyorlardı. İlim ve teknik ilerledikçe dünyada tabii düzen bozuldu, çivisi çıkmadık hiçbir şey kalmadı.

Sanayi, motorlu vasıtalar, meskenlerin ısıtılması yüzünden atmosfere o kadar CO2 gazı karıştı ki iklimler bozuldu, kutuplardaki buzlar erimeye başladı.

Eskiden, Rousseau zamanında, medenî insanlar isteseler de Amazon ormanlarını tahrib edemiyorlar, yakıp yıkamıyorlardı.

Oralara solukbenizli uygar insanlık âleminden birkaç cesur ve gözükara gezginden başkası ayak basamıyordu. Zamanımızda öyle mi?

Dünya’nın akciğeri durumunda olan Amazon ormanları cayır cayır yanıyor, ziraate yeni topraklar açılıyor.
Dünya düzeni bozulurmuş kimin umrunda?

Medeniyetin ilerlemesi kimyanın da ilerlemesini hem de çok ilerlemesi neticesini doğurdu.

Eskiden, Rousseau zamanında, şekerciler, pastacılar, meşrubat üreticileri, konserveciler ürünlerine tabiî meyveler, lezzetler, kokular koyuyorlardı.

Zamanımızda öyle mi? Çilekli bonbon alıyorsunuz, gerçek çileğin özüyle değil, çilek tadı ve kokusu veren kimyevî bir madde ile yapılmış. Şimdi her şeyin kimyevî, sun’i (yapay) bir karşılığı var. İnsanlığa artık hep yapay aromalar, lezzetler sunuluyor.

Tabaklarımızda, bardaklarımızda, mutfaklarımızda binlerce çeşit kimyevî madde kol geziyor.

Acaba bunlar, üretenlerin ve satanların iddia ettikleri gibi yüzde yüz zararsız mıdır?

Zararsız olsaydılar, medeniyetin ve tıbbın bu kadar ilerlemesine rağmen hastalıkların, hastaların, hastahanelerin, doktorların, ilaç fabrikalarının, eczahanelerin sayısı bu kadar artar mıydı?

Bu küçük broşürde şu anda Avrupa Birliği’ndeki yasal statüye göre, gıda maddelerine ve meşrubata karıştırılan kimyevî maddelerin listesini bulacaksınız.

Sadece isimleri ve kodları/rümuzları yazılı. Her biri hakkında bir sayfalık açıklama ve bilgilendirilme yapılacak olsa kocaman bir kitap olur.

Şu anda tükettiğimiz besin maddelerinde ve meşrubatta bol ve aşırı miktarda kimyevî madde bulunmaktadır
. İleride Avrupa Birliği’ne girdikten sonra bunları daha bol, çok bol, en bol şekilde tüketeceğiz.

Ekmek yiyoruz, içinde dört ayrı kimyevî madde var:

Unu bayatlamaktan ve acımaktan koruyan kimyevî madde… Elenmiş beyaz unu, daha beyaz, bembeyaz, en beyaz gösteren kimyevî madde… Ekmek yapılırken kabarmasını, ufak bir hamur parçasının kocaman ekmeğe dönüşmesini sağlayan kimyevî madde…

  • Ekmeğin

    çabucak bayatlamasını önleyen kimyevî madde… Hastahanelerimizde ne kadar çok hasta var!..

  • Pasta

    yiyorsunuz, kimya yüklü…

  • Meşrubat

    içiyorsunuz kimya yüklü…

  • Konserve

    alıyorsunuz içi kimya dolu…

  • Çarşıdan, pazardan, marketten

    sebze meyve

    alıyorsunuz genleri değiştirilmiş, biyo-jenetik yapısı bozulmuş,

    yapay gübre ile bol bol nitratlanmış,

    kansere yol açan hormon verilmiş sebzeler, meyveler…

  • Büyük şehirlerde havayı soluyorsunuz, ciğerlerinize bin türlü kimyasal zehir giriyor. İnsanlık kendine karşı sanki kimyasal bir savaş açmıştır.

    Lüks evler kimya laboratuarı gibi

    . Eskiden toprak sıvalara kireç badana sürülürdü. Yerler cilasız tahta idi. Elektrik yoktu. Şimdi öyle mi? Meskenlerdeki bir sürü elektrikli alet ve cihaz çevrelerinde elektro-manyetik alanlar meydana getiriyor. Bunlar insanları kötü şekilde etkiliyor. «Efendim biz böyle bir şey görmüyoruz».

    A benim cancağızım elektro-manyetik alan görülmez ama öyle bir vurur ki sillesini yiyen bir daha iflah olmaz.

    Duvarlardaki ipek ve saten boyalar, pencere ve kapılardaki pimapenler, yerlerdeki kimyasal parkeler ve cilalar… Hep kimya, hep kimya…

    Bu satırları kaleme alan muharririn gençliğinde,

    en erken kalp krizi yaşı 48’di.
    Bugün çocukların bile kalp krizi geçirdiği bir devirde yaşıyoruz.
    Ah medeniyet, ah teknik, ah kimyasal ve yapay gıdalar ve içecekler, ah kimyevî ortodoks tıp…
    Uygarlık ne güzel… Güzel de, madalyonun arka tarafı hiç güzel değil.

    Uyanan, çareler ve çözümler arayan, çırpınan insanlar var.

    Kimyasız, doğal, ekolojik besin maddeleri yenilsin diye çırpınıyorlar.
    Çırpınmak boşuna, ağlamak nafile; uluslararası dev holdingler, insanlığın beslenmesi işini avuçları içine almışlar, izin vermezler.

    ABD, petrol darlığına karşı, 10 sene içinde motorlu vasıtalarının büyük kısmını bitkilerden çıkartılan yakıtla çalıştıracakmış,

    en fazla mısırdan çıkartılacakmış bu doğal ve ekolojik yakıt. Bunun sonunda fakir üçüncü dünyadaki 3,5 milyar insan açlıktan geberecekmiş, umurlarında mı?

    Tabiî soya, açlık çeken fakir insanları, fakir ülkeleri doyuracak harika bir bakliyat türü; onun da bozuğunu, tehlikelisini, hasta edicisini türettiler.

    Moleküler kimya ve biyoloji artık akıl almaz, korkunç, dehşetli, insanlığı ve dünyayı batıracak imkânlara sahip oldu, boyutlara ulaştı.
    Tabiî soya fasulyesi ihya eder, biyojenetik değişime uğramışı imha eder.

    Broşürün ikinci kısmında da okuyacağınız gibi Avrupa Birliği standartlarına göre gıdalara ve içeceklere katılan kimyevî maddeler 11 sınıfa veya türe ayrılmaktadır. Bunların kodları vardır. Kısaca sayalım:

  • Topaklanmayı engelleyiciler (AAGG),
  • Antioksidanlar (oksitlenmeyi önleyiciler) (AOXY),
  • Kimyevî gıda boyaları (COLO),
  • Koruyucular (CONS),
  • Asit dengeleyicileri (CACI),
  • Renklendiriciler (EDUL),
  • Emülsifiyanlar (EMUL),
  • Pekleştiriciler (EPAI),
  • Kabartma tozları (PLEV),
  • Lezzet vericiler (RGOU),
  • Sâbitleyici koruyucular (STAB).

    Bu listeyi merkezi Fransa’da bulunan aşağıdaki internet sitesinden aldık.

    İnsanlığa yapmış oldukları hizmetler ve faydalı uyarılar dolayısıyla site idarecilerini tebrik ediyor, kendilerine teşekkürlerimizi ve minnetlerimizi sunuyoruz. http://www.amessi.org/Additifs-et-Colorants

    İnsan biyolojik bir yaratıktır; kimya veya fizik laboratuarında üretilmiş bir nesne değildir. Binaenaleyh tabiî, ekolojik, kendi fıtratına (doğasına), yapısına, boyutlarına uygun bir hayat sürmelidir. Beslenirken kesinlikle sun’i gıdalardan, kimyevî maddelerden uzak durmalıdır. Hastalandığında tabiî ilaçlarla iyileşmeye çalışmalıdır.

    Böyle yapmadığı takdirde sağlıklı, dengeli, “insanca”, haysiyetli, mutlu bir hayat süremez.

    Kimya yine olsun, olsun da tabaklarımızdan, tencerelerimizden, mutfaklarımızdan, şişelerimizden çıksın gitsin.

    Bu broşürü edinenler, bakıp karıştırdıktan sonra sakın fırlatıp bir tarafa atmasınlar, göz önünde bulundursunlar, çünkü bunda yazılı kimyasal formüllerden broşürü atmakla kurtulamazsınız.
    Onlar tabaklarınızda, bardaklarınızda, midenizde, damarlarınızdaki kanda, kemiklerinizde, iliğinizde, beyninizde, adalelerinizde cirit atıyorlar.

    07 Mayıs 2007