Pazar

 

Bazı gazetecilerin banka hesaplarının, gizli servetlerinin açıklanmak istenmesi birtakım Beyaz Türkleri son derece öfkelendirmiş, tedirgin etmiştir. Bence hâdisenin üç yüzü vardır:

Birinci yüz: Böyle açıklamalar kanunlara aykırıdır, bankacılık etiğine uygun değildir.

İkinci yüz: Namuslu ve şerefli insanlar meşru ve helâl servetlerinin açıklanmasından fazla rahatsız olmazlar.

Üçüncü yüz: İftira edilmiştir, olmayan hesaplar ve servetler var gibi gösterilmiştir. Bunlara karşı olan öfkeler ve protestolar haklıdır.

Bendeniz, banka hesabım açıklansa hiç rahatsız olmam. Çünkü benim banka hesabım yoktur! Peki paranı, servetini nerede ve nasıl saklıyorsun? O soruyu da cevaplandırayım: Elimdeki nakit para, ikinci el bir otomobil almak üzere biriktirmiş olduğum 10 bin YTL’dir. Bankaya koymaya değmez. Zaten oldum olası bankaları, çek defterlerini, bankamatikleri, kredi kartlarını, faizleri, ribaları sevmem…

Bizde çok zengin gazeteciler vardır. Patronları kasd etmiyorum, yazarlar, gazete müdürleri içinde vardır. Ayda 50 bin dolar maaş alan biri, bunun yarısını biriktirse, dört senede bir milyon doları geçen bir tasarrufa sahip olur.

Bundan dolayı bazıları niçin kızıp köpürüyorlar? Alnının teriyle kazanmış, vergisi ödenmiş bir servet. Hesabı kitabı belli… Para ve servet kara olursa iş değişir. Herkes “Yahu bu adam bu kadar parayı nereden bulmuş?” diye sormaya başlar, bir yığın dedikodu, güft u gû olur. Beyaz Türklerin, sıfatları gibi tertemiz, ak pak, şeffaf olmaları gerekmez mi?

Zengin olmak ayıp değildir. Servet sülâleden, babadan dededen kalmış olabilir. Yahut meşru ve helâl bir şekilde elde edilmiş olabilir. Böyle bir şey hiç kimse için yüz karası değildir.

Profesör Yalçın Küçük, ülkemizin Birinci Sınıf Vatandaşları olan Beyaz Türklerin rantı çok sevdiklerini, büyük rantlar yediklerini yazdı. Doğrudur, çok doğrudur… Lakin rant yemek sadece Beyaz Türklere mahsus değildir. Her kesimden nice vatandaş fırsatını bulunca rantı götürüyor.

Yeşil Türklerden de rant yiyenler var. Hem de haram, şüpheli, şaibeli, kirli, kara, necis rantlar. Elinde fırsat olduğu halde yemeyenlere selâm olsun, yiyenlere lânet olsun!

Gök Türklerden de yakın tarihte çok rant götüren çıktı. Vatan, millet Sakarya ve rantlar cebe… Haram yemeyenlerine selâm ve hürmetler eder, yiyenlere yazıklar olsun deriz.

Bir müddetten beri devlete ait fabrikalar, kurumlar, işletmeler haraç mezat satılıyor. Kapanın elinde kalıyor. Bunları birkaç sene önce 10’a alan, bakıyorsunuz 100’e satıyor. Bu da bir tür rant yemedir. O fabrikalarda, o kurumlarda, o işletmelerde saçı bitmedik yetimlerin hakkı vardı, onlar bu milletin paraları ile meydana getirilmişti. Niçin ucuza satıldılar?

Kulağıma geldi: Merhum Sultan Abdülhamid’in yaptırdığı ve değerli sanat eserleri üreten bir fabrikaya rant-horlar (rant-yiyiciler) göz dikmişler. Bin bir desise, entrika, dolap çevirerek almak istiyorlarmış. Peki devletin bütün malları satıldıktan sonra bu adamlar ne yapacaklar? Yiyecek bir şey kalmayınca birbirlerini yerler herhalde…

Haram servetler ateştir, yakar… Diyelim ki, bir çuval altın götürdüler. Bu altınlar radyasyonlu. Sonunda ne olacak? Kanser olacaklar. Haram yiyen herifin karısı, çocukları, torunları da çok zarar görür. Bakarsınız dümdüz yolda giderken direğe çarpar. Allah Allah nasıl oldu da direğe çarptı? Herkes bu sırları çözemez.

Herif sekiz sene önce büyük miktarda haram rant yemiş. Her şey unutulmuş… Bir gün âniden, “durup dururken” balkondan denize bakarken “başıdöner” ve güm aşağı düşer. Yahu onun hiç başı dönmezdi, balkon parmaklıkları hayli yüksekti, nasıl oldu da düşüverdi? A benim cânım niçin böyle şaşıp hayret ediyorsun? Onu haram çekti düşürdü. Toprağı bol olsun!

Dr. Moon dinine girip de İslâm’a ve Müslümanlara bol keseden verip veriştirenler, o gizli servetlerinin, o bilinmeyen banka hesaplarının açıklanmasından niçin bu kadar korkuyorlar? Paralar helâl ise korkmaya ne lüzum var? Ben Dr. Moon dininin şeriatını iyi bilmem. Yoksa o şeriatta helâl haram ayırımı yok mudur?

Uzun yıllardan beri gazetecilik yapıyor, hayatını kalemi ile kazanıyor. Aldığı maaşlar belli. Peki bu kadar büyük, muazzam, kabarık serveti nasıl elde etmiş? Bu servet nereden ve nasıl gelmiş?

– Yoooo… Banka etiği var, sen fazla ileri gidiyorsun… Haddini bil!

Bizdeki bazı Beyaz Türkler, bir kısım Yeşil Türklere kötü örnek oldular. Müslümanlıkta haram yemek yasaktır. Harama helâl diyen kâfir olur, mürted olur, lânetli olur. Maalesef birtakım İslâmcılar, Beyazlara imrenerek haram rant peşinde koşmaya başladılar.

  • İhalelere fesat karıştırmalar…
  • “İşlerden” komisyon almalar…
  • Akrabaya, yakınlara, eşe dosta paravan firmalar kurdurup gayr-i meşru ve gayr-i ahlakî servetler edinmeler.
  • Kısa zamanda Karun gibi zenginleşmeler…

    Müslümanlıkta böyle şeyler var mı? Bunların ilham kaynakları Kur’ân ve Sünnet değildir, Beyaz Türklerin etiğidir. Bu memlekette bin kişi malı götürüyorsa, on bin kişi lânetliyor, verip veriştiriyor, ağlayıp sızlıyor, “Bunlar memleketi soyuyor” diyor. Bu on bin kişinin hepsi de namus ve dürüstlük adına mı ağlıyor? Zannetmem. Bir kısmı, “Biz de onlar gibi niçin götüremiyoruz, yiyemiyoruz?” diye ağlıyordur. Gelirin az, bütçen dar… Nasıl yaşıyacaksın? Çorba pişirirsin, onun yanında patates yemeği (kıymasız) veya mercimek, yahut bulgur pilavı. Tatlı olarak da üzüm hoşafı. Bunu yer ve Rızık Verene şükr edersin. Başkaları pirzola, biftek, kuzu dolması yerken ben niçin bulgur pilâvı ile yetinecekmişim dersen belânı bulursun.

    Kara para sahibi olmak gerçekten çok zor, çok baş ağrıtıcı, çok zahmetli bir hammallıktır. Böylelerinin hiç huzuru, rahatı, saadeti yoktur. Haram paraları yüzünden Allah onlara sıkıntı, kasavet, üzüntü, tedirginlik vermiştir. Kara para hesaplarını açıklamak bankacılık etiğine aykırı imiş… Amennâ… Peki kara para zengini olmak etiğe uygun mudur? Neyse, zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış… 05 Haziran 2006