Gizli Planlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Salıİslâm’ı ve Müslümanları dıştan darbelemenin kendilerine yarar getirmediğini anlayan birtakım iç ve dış mihraklar şimdi Müslümanları birbirine düşürmek, birbirleriyle çekiştirmek üzere şeytanî planlar hazırlamakla meşguller. Bir yandan da, geleneksel ehl-i sünnet İslâm’ının yerine Şeriatsız, fıkıhsız, ucuzlatılmış, kolaylaştırılmış yeni bir din türetmek üzere çalışıyorlar. Türkiye’deki bazı Müslüman şahıslar, liderler, hocaefendiler, cemaatler Washington – Tel Aviv çizgisinde yerlerini almışlardır. Türkiye bir İslâm ülkesidir, halkın ezici çoğunluğu Müslümandır; eski sistemi ayakta tutma imkanı kalmayınca yerine, geleneksel ehl-i sünnet İslâmlığının sınırları dışına çıkmış olan ılımlı İslâm konulacaktır. Bu işin içinde sadece Washington ve Tel Aviv değil; Papalık, Avrupa ülkeleri de vardır. Bilmeyenlere garip gelebilir ama Türkiye’nin dinî durumu ile uzağımızdaki Hindistan bile yakından ilgilenmekte, birtakım kaygılar duymaktadır.
İslâm’ın gücünü zayıflatmak, Müslümanları birbirine düşürmek için planları, düşünceleri şunlardır:
1. Müslümanların üniter dinî bir teşkilatı, o teşkilatın güçlü ve sağlam bir hiyerarşisi olmasın. İrili ufaklı binlerce hizbe ve fırkaya ayrılmış bulunsunlar; aralarında birlik, ittifak, vifak, tesanüt bulunmasın. Meşreb, görüş, menfaat ayrılıkları yüzünden birbirlerinden uzak dursunlar, çekişip tepişsinler.
2. Diyanet özerkleştirilsin. Bu iş yapılırken öyle planlansın ki, büyük dindar kütlenin gözünde itibar ve güven sahibi olmasın. Başına ve kilit mevkilerine uysal, ehlî, kapasitesiz adamlar geçirilsin.
3. Din hizmetlileri devlet memuru olmasın. Diyanet ve dindar halk onların maaşlarını dinî vakıflardan versin. Bu sahada da bir kargaşa meydana gelsin. Camileri, müftülükleri, hocalıkları ele geçirmek için yüzlerce, binlerce hizip, fırka, cemaat alabildiğine savaşsın. Şucuların camiine bucular, bucuların camiine ocular gitmesin. Birbirlerine ateş püskürtsünler. Fitne fesat ayyuka çıksın.
4. Vazifeli ve misyonlu birtakım ilahiyatçılar vasıtasıyla geleneksel ehl-i sünnet İslâmlığının taklid ve rehberlik müessesesi ve metodu yıkılsın. Ortalık yüzlerce çeşit Kur’an tercümesi, meâli, tefsiri ile dolsun. Din tahsili yapmamış, din kültürü almamış bütün cahiller, bilmeyenler din hakkında konuşsun, hüküm versin, görüş beyan etsin, tartışsın. Helallere haram, haramlara helal denilsin.
5. Dinî hükümlerin kaynağı dörtten (Kitab, Sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha) bire indirilsin; Peygamber, sünnet, hadîsler devreden çıkartılsın. Böylece din hayatında anarşi ve belirsizlik meydana getirilsin. Devre dışı bırakılan, “O bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir” denilen Peygamberin yerine zındık İlahiyat profesörleri, reformcular, ajanlar, Dr. Moon-severler; maktul, merdut, mürted Reşad Halife’nin takipçileri, sahte peygamberler, uyarıcılar geçirilsin.
6. Haklarında bir sürü dosya bulunan, servetleri milyarlarca dolarla ölçüler birtakım iri, kodaman, kocaman İslâmcılar vasıtasıyla Müslümanlar yanlış yollara sokulsun, yönlendirilsin, bataklıklara itilsin.
Demokrasinin adı var. Geçerli olan, prensipleri tatbik edilen sistem Makyavelizmdir. Oyun demokratik kurallara göre oynanmıyor; şeytanî bir satranç şekline dönüştürülüyor.
Niçin?
1. Çünkü ülkemizdeki en güçlü, en ağırlıklı, en tesirli, en nüfuzlu klik veya tarikat olan militan Sabataycılar lobisi Türkiye üzerindeki egemenlik haklarından, saltanatlarından, hakimiyetlerin kolay kolay vaz geçecek değildirler. Büyük menfaatleri vardır, onlardan feragat etmezler. Ankara’daki hırslı bir kadın bu hareketin başını çekmektedir.
2. Birtakım Mason şahsiyetler ve bazı localar da ülkedeki kirliliğe iyice batmış ve bulaşmış durumdalar. Atatürk Masonluğu yasaklatmış, locaları kapattırmıştı ama onlar kendilerini su katılmamış Atatürkçü olarak göstermekte ve pastalardan büyük paylar almaktadır.
3. Türkiye’de geleneksel sünnî Müslümanlığa karşı büyük bir kin besleyen birtakım küçük, fakat çok güçlü lobiler bulunmaktadır. Bunlar, medeniyetin ve çağdaşlığın temeli olan din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetine karşıdır. Çoğunlukta olan sünnî Müslümanların demokratik haklarını, temel hürriyetlerini tanımamaktadır. Dediğim dedik, zorba, zorlayıcı, baskıcı siyasetler ve metodlar uygulamaktadır.
Ülkemiz bir yol ayrımında bulunuyor. Yazık ki, arivistlerin, maceraperestlerin, din ve mukaddesat sömürücülerinin, yetersizlerin, kapasitesiz ve ufuksuz küçük adamların, yarı mühtedilerin teseyyüb ve hıyanetleri yüzünden Ümmet-i Muhammed’in durumu pek parlak değildir. Kültür kırsal kesim, gecekondu, varoş, köy kültürü seviyesine düşmüştür. İslâm’ın ismi ve resmi kalmıştır. Her taraf camiyle doldurulmuştur ama vakit ezanları okununca bu ibadet yerlerine giden kaç kişi vardır?
Eğitim, üniversite, ilmî araştırma, sanat, mimarlık, hukuk tefekkürü ve mimarlığı, medya, yayıncılık gibi sahalarda Müslümanlar genellikle çok geridir.
İslâmî kesimde uzun yıllar boyunca yalanlar, hayaller, kuruntular, fanteziler hakim olmuştur. Ucuz reçeteler fayda etmemiştir. Olmayacak dualara âmin denilip durulmuştur. Din, dinî hizmet ve faaliyetler bazılarınca zenginleşme, ün, şan, makam, mevki vasıtası kılınmıştır. Emanetler ehillerine verilmemiştir. Dinî hizmet ve faaliyetler esnasında yalan söylenmiş, vaadler yerine getirilmemiş, gerçekleşmesi mümkün olmayan işler için “yapacağız, edeceğiz” denilmiş, halk kütleleri aldatılmış; büyük bir enerji, para, vakit, ümit israfı olmuştur.
Bozuk düzen ve Müslümanların içindeki sahtekârlar, çoban kepeneğine bürünmüş kurtlar dindar yığınları lükse, israfa, aşırı tüketime, hedonizme, yalana, “Bozuk düzende bozuk işler yapılabilir” felsefesine alıştırmışlardır. Para, din iman haline gelmiştir. “Siz birbirinizi sevmedikçe hakkıyla, gerçek mü’min olamazsınız” buyuran Peygamber’e sanki inat edercesine Müslümanlar arasına meşreb ve görüş ayrılıkları yüzünden fitne, fesat, nifak, şikak, ihtilaf, çekişme tohumları ekilmiş; Allah’ın Kur’anda “Hiç şüphe yok ki, bütün mü’minler kardeştir” dediği mü’minler birbirlerine düşman ve rakip edilmiştir.
Birtakım beyinsizler yüzünden yanlış, sapık, zındıkça, bozuk görüşler yayılmış; Allah’ın, Resûlünün, Sâlih seleflerin bildirmiş olduğu hakikî İslâm’dan uzaklaşılmıştır. Böylece ortaya namaz kılmayan İslâmcılar çıkmıştır.
Müslümanlar kendilerini bekleyen büyük fırtınaya hazır mıdır? Vazifelerini biliyorlar mı?Bugünkü halleriyle Müslümanlar, dinin ve aklın şart koştuğu birlik, beraberlik, ittifak, ittihad, vifakı sağlayabilecekler midir?
Allah’tan ümid kesilmez. Ancak bu ümidin içine gayret, teşebbüs, ihlas, istikamet, hikmet, kültür, himmet, firaset de ilave edilmesi gerekir. 10 Ocak 2001