Cumartesi

 

Siyon Önderlerinin Protokolları

konusunda tartışma vardır. Bunların uydurma, sahte, düzmece olduğu iddia edilmektedir. Bu iddiayı kabul etsek bile, o protokollarda yazılı olan şeylerin hayata uygulandıklarını inkâr etmek mümkün değildir.

Bazıları bu protokollardan bahs etmeyi antisemitizm olarak görüyor. Hukuka ve ahlâka aykırı olmamak şartıyla her konudan bahs edilebilir. Bir de, fikirlerin şiddetli eylemlere dönüşmemesi gerekir.

Dünya Yahudileri ırk, inanç, düşünce, görüş, kültür bakımından homojen bir yapıya sahip değildir. Siyon Önderlerinin Protokollarından bahs ederken bütün Yahudileri aynı kefeye koymak doğru olmaz. Kaldı ki, Yahudiler ile İsrail Oğulları arasında da fark vardır.

Şimdi yapılacak şey şudur: Siyon Önderlerinin Protokolları hayaldan, kuruntudan, kurgudan mı ibarettir, yoksa bunlar hayata uygulanmakta mıdır? Bu sorunun cevabını ben vermeyeyim, vicdanlı, hür düşünceli insanlar versinler. Siyon Önderlerinin Protokolları konusu üzerinde fazla durmayacağım. Benim asıl konum ikiye ayrılıyor:

(1) 1923 Lozan Andlaşmasının Gizli Protokolları.

(2) Bugün Türkiye’de sinsice uygulanan Protokollar.

Bazıları

“Lozan Protokollarından bahs edip duruyorsun, göster bize onların metnini”

diyebilir. Maalesef elimizde bu konuda şu anda belge bulunmamaktadır. Ancak bu konuda hayli karine vardır. Bazı gerçekler, yazılı belge olmadan da isbat edilebilir. Meselâ şâhitlerle…

Lozan’ın Gizli Protokollarının mimarı Osmanlı devletinin son Başhahamı

Hayim Nahum

efendidir. Bu zatı birara devletin Washington sefiri yapmak istemişlerdi. Lozan’ın ikinci devre müzakerelerinde Türk heyetine katılmış, Avrupa başkentlerinde dolaşmış, gizli görüşmeler yapmış ve galip devletlerle Türkiye’nin arasını bulmuştur.

Rıza Nur Hatıralarında onun hakkında iyi yazmaz.

İngiltere devlet arşivlerindeki belgeler, aradan yetmiş beş sene geçtikten sonra tarihçilerin, araştırıcıların tedkiklerine açılır. Fakat,

Hilafet’in kaldırılmasıyla, yeni Türkiye ile ilgili birtakım belgelerin, -Türk resmî makamlarının istekleri üzerine- bir müddet daha gizli ve saklı tutulması istenmiştir ve İngiltere bu isteği kabul etmiştir.

Acaba,

“belgesi şu anda elimizde olmayan”

Lozan’ın gizli protokolları da bu açılması istenmeyen evrak içinde midir?

Lozan’ın Gizli Protokollarını da bir kenara koyalım ve bugün Türkiye’de uygulanan birtakım protokollara bakalım. Bunların da elimizde yazılı metni yoktur. Yapılanlara, hayata bakarak ben yazıyorum. Dikkat buyurarak okumanızı rica ederim:

Madde 1:

Müslüman Türkler dilsiz bırakılacaktır.

Atalarının mezartaşlarını bile okuyamayacak derecede câhil kalmalarına dikkat edilecektir.

Türkçe bir-iki yüz kelimelik kaba bir konuşma, çarşı-pazar, günlük iletişim dili seviyesine indirilecektir.

Madde 2: Edebî ve kültürel lisan o kadar bozulacak, o kadar dejenere edilecektir ki, yeni nesiller yakın tarihte yazılmış Ömer Seyfeddin Hikayelerini, Halide Edib’in romanlarını, Hüseyin Rahmi’nin kitaplarını okuyamaz hale ve anlayamaz hale getirilecek, bunların

“sadeleştirilmiş”

baskıları yapılacaktır. Velhasıl,

Müslüman Türklerin mâzi ile millî kültür ile en büyük bağı olan zengin edebî Türkçe tahrip edilecektir.

Madde 3:

Müslüman Türklere yeni bir tarih yazılacaktır.

Geçmişteki İslâm büyükleri tahkir edilecektir. Asıl kahramanlar yerin dibine batırılırken yeni kahramanlar türetilecektir.

Madde 4: Türk toplumunun temeli olan

aile kurumu yıkılacak, darbelenecek, zayıflatılacaktır. Zina bir suç ve ahlâksızlık olmaktan çıkartılacak, teşvik görecektir.

Cinsel sapıklıklar, Avrupa’da olduğu gibi meşru hale getirilecek, aynı cinsten kişilerin evlenmelerine zemin hazırlanacaktır.

Madde 5:

Halk yığınları

gece gündüz vur patlasın çal oynasın eğlence, şamata, zevk u sefa, oyun, dans, bayağı bir müzik ile

meşgul ve sersem edilecektir.

Madde 6: Başta futbol olmak üzere on milyonlarca halk, çığırından çıkmış spor müsabakalarının hastası, holiganı haline getirilecek, bu oyunlar yeni bir din gibi kütleleri sarıp kucaklayacaktır.

Madde 7: Türkiye’nin ve Türkiye halkının en büyük gücü olan İslâm dini bir tehlike ve tehdit olarak görülecek,

halk yığınlarına birtakım ideolojiler din gibi benimsetilecektir.

Madde 8: Büyük

medyada tekelleşme ve kartelleşme yoluna gidilecek

, yurt çapında dağıtımı yapılan büyük bir gazete kurmak ancak beş on süper zenginin yapabileceği bir iş haline getirilecek, kartel ve tekel medyası ile protokollar hayata uygulanacak, bu gücün karşısında başka hiçbir güç dayanamayacaktır.

Madde 9:

İslâmiyet darbelenecek,

büsbütün ortadan kaldırılamazsa dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim,

Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü

paravanası ardında yeni bir İslâm üretilecek ve türetilecektir. Sünnetsiz, fıkıhsız, şeriatsız evcil bir İslâm.

Madde 10:

Türkiye Müslümanları

kendilerini idare edebilecek aydın bir kafaya sahip olmadıkları için, dinsizleşinceye kadar onlar

güdülecek, vesayet altında bulundurulacaktır.

Bu gütme ve vesayet de iki kimliklilere verilecektir.

Madde 11: Birtakım

önemli kurumlar, köşebaşları, anti-demokrat yollarla da olsa “bizden” olanlara verilecektir.

Madde 12: Dindar Müslümanların

okumaları, yüksek tahsil yapmaları engellenecektir.

Madde 13: Ülkede hâkim/dominant unsuru teşkil eden

Müslümanların büyük fabrikalar, büyük holdingler, büyük medya organları, büyük ticarethaneler kurmaları her yola başvurularak önlenmeye çalışılacaktır.

Onlara “Yeşil Sermaye” denilecektir.

Madde 14: Alkollu

içkiler, fuhuş, zina, sapıklık, israf, bayağı müzik, lüks ve aşırı konfor tutkunluğu, uyuşturucu teşvik edilecektir.

Madde 15: Bu protokollara karşı gelenler karalanacak, her vasıtaya baş vurularak sindirilecek, cezalandırılacaktır.

Madde 16: Eskiden altın ve gümüş en büyük güçtü. Zamanımızda ise

Dolar ve Euro

altın ve gümüşün yerini almıştır.

Ülkenin parasının büyük kısmı bizim elimizde bulunacaktır.

Millî gelirin yarısını üç-beş bin kişi, aile, holding paylaşacaktır.

Madde 17:

Müslümanların arasına casuslar, ajanlar, provokatörler, manipülatörler, yönlendiriciler sızdırılacak, bunlar vasıtasıyla onlar bin parçaya bölünecek,

birbirleriyle çekişip tepişmeleri sağlanacak, güçleri ve kuvvetleri kırılacaktır.

Madde 18: Dinî hizmet ve faaliyetlerin köy kültürü, kırsal kesim, varoş, gecekondu, taşra zihniyetiyle yapılması sağlanacaktır. Böylelikle Müslüman çoğunluk, içinde bulunduğu çukur ve tuzaktan bir türlü çıkamayacaktır.

Madde 19: Büyük medya vasıtasıyla ülkeye sahte, uydurma,

sun’i bir gündem yapılacak;

halk incir çekirdeğini doldurmaz faydasız ve lüzumsuz konularla oyalanacak, asıl meseleler ve dertler yüzüstü bırakılacaktır.

Madde 20:

Başta komşu İslâm ülkeleri olmak üzere İslâm dünyası ile sıkı, canlı, yakın ilişkiler, kurulmayacak; onlarla ticaret, ithalat-ihracat, turizm, öğrenci mübadelesi, kültür münasebetleri asgarî seviyede tutulacaktır.

Öyle ki, Suriye ile Türkiye sanki Moğolistan’la Venezuela kadar birbirine uzak kalacaktır.

Madde 21: Halk yığınları öyle sersemletilecek, uyuşturulacak, afyonlanacaktır ki, yararlarına ve zararlarına olan şeyleri birbirinden ayırt edemeyeceklerdir.

Madde 22: Protokolları ayakta tutmak için devletten, Millet Meclisi’nden, millî iradeden, hukuktan, millî menfaatlerden, millî kimlikten daha üstün

lâ yüs’el (sorumsuz) bir üst-güç bulunacak; hiçbir denetime tâbi olmayan bu güç son sözü söyleyecektir.

Madde 23:

Birtakım önemli, hayatî, temel mevkilere kesinlikle Müslüman Türkler getirilmeyecektir.

Başka maddeler de var ama şimdilik bu kadarı yeter.

“Sen neler sayıklıyorsun, ne hezeyanlar savuruyorsun” diyen varsa, onları büyük bir televizyon kanalında açık oturuma davet ediyorum. Gelsinler, tartışalım. Aydın geçinen o adamlara, Türkiye’de bundan seksen yıl kadar önce basılmış Türkçe bir kitap vereyim,

“Lütfen okuyunuz bu Türkçe kitabı”

diyeyim.

Okuyamazlarsa benim haklı olduğum peşinen anlaşılmış olacaktır. 22 Ocak 2006