Globalleşen Dünya ve Biz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Sovyetler Birliği’nin yıkılma sebeplerinden biri de, dünyanın globalleşmesi, iletişim vasıtalarının ve medyanın sınırları aşması, yasakları delmesi olmuştur. O yıkılıştan beri, köprülerin altından daha fazla su akmış, daha büyük ve köklü değişimler olmuştur. Türkiye Müslümanları dünyaya ayak uydurmaya mecburdur. Bir yandan kendi geleneksel değerlerine bağlı kalacaklar, bir yandan da çağı yakalamış olacaklardır. Köylü, gecekondulu, taşralı, varoşlu, marjinal zihniyet ve kafa yapısı Müslümanları tarihin ve çağın dışına itmekte, her sahada zelil, zebun, mağlub olmalarına sebebiyet vermektedir. Müslümanlar, dünyanın başka yerlerindeki başka inançlara sahip toplulukların, cemaatlerin, ümmetlerin çalışmalarından ibret almalıdır. ABD’deki Mormonlar için, konunun uzmanı bir Fransız yazarı, “Katolik kilisesinin teşkilatı Mormonlarınkinin yanında çocuk oyuncağı kalır” hükmünü veriyor. Dinleri evrensel ve hak bir inanç sistemi değil ama dünyevî çalışmaları, teşkilatlanmaları, hizmet ve faaliyetleri akıllara durgunluk verecek bir seviyededir. Yahova Şahitleri de böyledir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde, her biri büyük bir fabrika hacminde matbaaları vardır ve buralarda 100’e yakın lisanda, yüz milyonlarca adet ciltli kitap basar dağıtırlar. Hıristiyan misyoner teşkilatları Kitab-ı Mukaddes’i (Tevrat, İncil, vs) binin üzerinde lisana ve lehçeye çevirtip basmışlardır. Başkaları böyle çalışırken, Müslümanların şu durumuna bakınız. İlmî araştırma merkezleri yok, kültür kurumları yok, bilgi bankaları yok, stratejik araştırma enstitüleri yok, dokümantasyon merkezleri yok. Müslümanlar hâlâ bir “Millî Mücadele ve Mustafa Kemal Tedkikleri Enstitüsü” bile kuramamışlardır. Müslümanların hâlâ bir “Türkiye Yahudileri ve Sabataistlerini Araştırma Enstitüsü” yoktur. Müslüman kesimde bir sürü sahte mehdi, sahte kurtarıcı, sahte kutub vardır, lakin gerekli ilmî, kültürel araştırma merkezlerini, kurumlarını tesis edecek zekalar yoktur. Müslümanlar darbe üzerine darbe yiyor, zilletten zillete duçar oluyor ama birtakım arrivistler din rantı yiyerek trilyonlarına trilyon katmaktan bir an bile geri kalmıyor. İslâmî câmiada, kazanılmamış zaferlerin ganimetlerini toplayan sahtekârlar bulunmaktadır. Eskiden gerçek mücâhidler, küffardan toplanan ganimetleri şer’î taksim üzere iktisab ederek zengin olurlarmış. Şimdiki sahte mücâhidler safdil Müslümanları tokatlayarak zengin oluyor. Çirkin cami binaları, nisbetsiz ve çirkin bol şerefeli minareler, cami helâları, imamevleri, şadırvanlar yaptırmakta, mâbetlere ışıldak, fırıldak, zırıldak, kalorifer tesisatı döşemekte, kıymetli halı ve kilimleri atıp yerlerine kıymetsiz, sanatsız, zevksiz makina dokuması paçavralar sermekte pek becerikli, pek mâhir, pek müteşebbis olan birtakım hayırseverlerimiz iş ilme, irfana, kültüre, sanata, vasıflı hizmetlere gelince apışıp kalmaktadır. Genç, iyi niyetli, ihlaslı, istiqametli, ruh soyluluğuna sahip Müslümanlar Ümmet-i Muhammed’in mâkûs talihini iyiye çevirmekle mükelleftir. Yapılacak ilk iş, mal ve cah hırsıyla islâmî kesimin içine sızmış olan arrivist, sahtekâr, soytarı, ahlâksız, faziletsiz, rezil, alçak, hortumcu, namussuz, şerefsiz, lüpçü haşaratı kovmaktır. Bunlar içimizde bulundukça bize kurtuluş ve selâmet nasip olmaz. Sonra var gücümüzle ilme, irfana, kültüre, ahlâka, fazilete, hikmete sarılmak; globalleşen şu dünyada en vasıflı, en güçlü, en üstün olmak için olanca gayretimizi sarfetmektir. 20 Eylül 1998 Pazar