Bir feryat, bir figandır gidiyor. SHP’liler Kültür Bakanlığı’nda kıyım başlatmışlar, mukaddesatçı üst kadroyu ve tüm elemanları tasfiyeye başlamışlar; birtakım danışman ve uzmanları şarka, güneydoğuya sürgün etmişler, yerlerine solcuları, militanları, muayyen bir mezheb mensuplarını doldurmağa başlamışlar. Ben bu olanlara değil de bu şikâyetlere şaşıyorum. Kültür Bakanlığı SHP’ye verilecek de bunlar olmayacak mıydı? Bundan daha tabiî ne olabilir? Daha bu bir başlangıçtır, bekleyin filmin geri kalan kısmını neler göreceksiniz. Yeni bakan cenapları Türk halkını 27 etnik grupa ayırmış, hepsinin kültürel özellikleri korunacakmış. Oldu olacak, bakanlığın ismini de “Kültürler Bakanlığı” olarak değiştirsinler.

Şaşkınlığın, hayretin lüzumu yoktur. Bu adamlardan her şey beklenir. Onlar bir kere solcudur. Hani şu Sovyetler Birliği’nde, Doğu Avrupa ülkelerinde, Arnavutluk’ta iflas eden gayr-i insanî, gayr-i İlmî ideolojinin taraftarlarıdırlar. Onlar aktivisttir, yani amaçlarına gerekirse şiddete başvurarak ulaşmayı deneyeceklerdir, onlar makyavelisttir, gayelerine erişmek için her vasıtayı mübah görürler.

Suratlarına bakıyor musunuz? Stalin’inki gibi devrik ve pos bıyıklar, tekin olmayan bakışlar ve kabadayıca pozlar.

Süleyman bey, Kültür Bakanlığı’nı SHP’ye vermenin cezasını pek acı bir şekilde çekecektir. Tahribat çok korkunç olacaktır. Bunların üç ayda yıktıklarını on senede tâmir etmenin imkânı bulunamayacaktır.

Mevlâna’yı inkâr edip, Homeros’u benimseyen kart bir solcuyu hemen bakanlık bünyesine alıverdiler. Ne kadar sabıkalı marksist varsa sevinçten zil takıp oynayacaklar nerdeyse.

Bu durumu hiç yadırgamayın. Onlar ilerici laiklerdir, bizler ise İbrahimî gelenekçi (traditionaliste) Müslümanlarız. Bizim dinimiz bize, onların ideolojisi onlaradır. Onlar tahrip ederse, biz de tâmir etmekle mükellefiz.

Müslümanlar, hizmet ve faaliyetlerini muhalefette da başarıyla ifa etmeyi öğrenmelidirler.

Cephemizde bu kadar vakıf, cemaat, grup vardır. Bunların ellerinde yekûn olarak trilyonlara varan maddî imkanlar vardır, kadrolar vardır. Bir araya gelsinler ve bir “Gölge Kültür Bakanlığı” kursunlar. SHP’nin solcu kültür bakanlığına karşı bizimkiler de sanki bir bakanlıkmış gibi kültürel faaliyetlere başlasınlar. Yayınlar yapsınlar, akademiler, enstitüler kursunlar, gösteriler tertiplesinler. Yurt sathına yayılsınlar, halka insinler. Bugün memlekette hürriyet vardır, serbestlik vardır. Bütün bunlara kimse mâni olamaz.

Kendimizi aldatmayalım. Şikâyet etmekle, solcular bakanlığı ele geçirdi diye saçımızı başımızı yolup ağlamakla, hıçkırmakla hiçbir yere varamayız. Ağlayarak biraz stres atılır o kadar.

Unutmayalım ki, biz Müslümanlar bu ülkede çoğunluğu teşkil etmekteyiz. Küçük mâzeretlerle, boş sızıldanmalarla, kuru bir muhalefetle kendimizi kurtaranlayız.

Kültür Bakanlığımdaki kıyıma, tahribata, solculuğa, mukaddesat aleyhtarlığına seyirci kalmayalım. SHP ile bir yarışa girelim. Onlar tahrip pistinde, biz müsbet yolda yarışa girelim. Onların elinde devlet hâzinesi varsa, bizim de hayli imkânlarımız vardır. Allah bize Kur’an’da zafer vaad etmektedir. Onlar bu işin paralı askerleridir, biz de İslâm kültürünün gönüllü askerleri olmasını bilelim. Onların 300 sahifelik bâtıl bir kitabını biz 32 sahifelik müsbet bir broşürle iptal edebiliriz.

Buyurunuz, GÖLGE KÜLTÜR BAKANLIGI’nı kuralım ve hemen faaliyet ve hizmete başlayalım.

“Ben bu çalışmalara uygun görülürse bir şartla iştirak ederim: Katılacaklar ücret almayacaklar, maddî menfaat istemeyecekler. Gölge işlerin parası, menfaati olmamalıdır.

Teklifimi böylece Müslüman kamuoyuna arz ederim.

BORÇLAR MESELESİ

Şimdi kundakta olan, hattâ anasının karnında doğmayı bekleyen çocuklarımız, bundan yirmi otuz sene sonra hayata atılınca korkunç borçlarla karşılaşacaklardır. Çünkü Türkiye’yi idare eden adamlar devleti, ülkeyi, halkı uzun vâdeli ağır borçlara sokmuşlardır. Bu ne biçim iştir? Buna ne hakları vardır? Bu ne büyük sorumsuzluktur?

Kendileri iktidardan, tarih sahnesinden, belki hayattan çekilecekler, onların seyyiatını (kötülüğünü) bugünkü mâsum yavrular büyüyünce çekecekler. Bu iş bir kere hukuka aykırıdır, sonra ahlâka aykırıdır; akıl, iz’an, insaf ve mantığa terstir.

Milletin aklı başında olanlarına sesleniyorum: Ana karnındaki, kundaktaki bebekler haklarını savunamayacaklarına göre, sizlerin ortaya atılarak bu rezaleti protesto etmeniz gerekmez mi?

Hiçbir politikacının, hiçbir iktidar adamının, gelecek nesilleri ağır borçlar altında ezdirmeğe hakkı olmamalıdır.

Kendileri ödemeyecekler ya çılgıncasına borçlandırıyorlar devleti ve milleti. Bundan sonraki kuşaklar ödesin. Şimdikilerin tuzu kurudur.

Bundan birkaç yıl önce A.B. Devletlerinde, hukuk tarihinin çok önemli ve alâka çekici bir dâvâsı açılmıştı. Ünlü bir hukukçu, gelecek nesilleri, bugünkü çocukları sorumsuzca borçlandıran mevcut iktidarı Yüksek Mahkeme’ye şikâyet etmişti. Netice ne oldu takip edemedim ama konuyu insanlığın gündemine getirmek bakımından çok yerinde bir teşebbüstü bu.

Bugünkü mâsum bebekleri, çocukları, gençleri borçlandıran sorumsuz türedi politikacılar şimdi keyf içinde viskilerini yudumluyor, purolarını tüttürüyor, konfor ve lüks içinde günlerini gün ediyorlar. Sanıyorlar ki, dünyevî adaletin pençesinden sıyrılmakla, kurtulmuş olacaklardır. Hayır! Dünyevî adalet yetersizdir. Hiç şaşmayan ilâhî bir adalet vardır. Bir Mahkeme-i Kübra vardır. Orada, 10 kişiye başkanlık-çobanlık etmiş bir kimse bile iki eli bağlı olarak huzura getirilecektir. Onun elini çözecek, onu beraat ettirecek şey adaletle, istikametle, hakkaniyetle idarecilik, çobanlık etmiş olmasıdır. Eğrilik, zulüm, haksızlık yaptıysa vay onun haline.

Viskilerinizi zıkkımlanın, purolarınızı tüttürün, şâibeli servetlerinizi yiyin bakalım. Zamanı gelince gününüzü göreceksiniz.

ÜSTÜNLÜK KAYNAKLARI

 

  • Bilgi güçtür. Şehnâmede “her ki dânâ buved, tuvâna buved”, kim. bilgili olduysa o güçlü oldu diye yazılıdır. Bilgi nedir: Uluslararası çağdaş seviyede lise kültürü; birkaç yabancı dil (fikir eserlerini okuyup anlayacak derece); İslâm kültürü; Osmanlıca ve edebiyat kültürü, vs…
  • Aksiyon güçtür. Kişiliği, karakteri, ahlâkı, ameliyatı kuvvetli olmayan kimseler iktidar mevkiinde de bulunsalar güçsüzdürler.
  • Güzellik, sanat bir güç kaynağıdır. Mimar Sinan, Kanunî Süleyman kadar güçlü bir tarihî şahsiyettir. Estetik boyutu olmayan kimseler kuvvetsizdir. Estetiksiz, sanatsız yükselme olamaz.
  • Birlik güçtür. Tefrika zaaftır, azaptır, esarettir. Ümmet birliği güç sağlar, meşreb ve grup taassubu felâket, güçsüzlük, zillet getirir.
  • Adalet, istikamet (doğruluk), mürüvvet gibi haslet ve meziyetler güçtür.
  • İhlâs güçtür. Samimiyetsizlik, dâvâsının gönüllü eri değil de paralı kiralık askeri olmak güçsüzlük kaynağıdır.
  • Bio-jenetik kaliteler, ruh soyluluğu güçtür. Her iki sahadaki soysuzluk ve kalitesizlik zaaf sebebidir.
  • Güleryüzlülük, hüsn ü cemal, sempatik olmak güçtür. Abus veçheli, antipatik, suratsızlık zaaf ve mağlubiyet sebebidir.
  • Görgü ve nezaket güçtür. Görgüsüzlük, kabalık güçsüzlüktür.
  • İşbilmek, iş bitirmek, işe yarar olmak, girişimcilik (müteşebbislik), başarılı olmak güçtür. İş bilmemek, işi sürüncemede bırakmak, işe yaramamak, amelî olmamak, başarısızlık zaaf sebebidir.

Müslümanlara hitab ediyorum: Ümmet işlerini güçlü insanlara veriniz. Gerek dinî gerekse dünyevî hizmet ve faaliyetleri rastgele adamlara, birtakım acezeye tevdi etmeyiniz. Dinî hizmetleri, İslâmî faaliyetleri kendi şahsî menfaatlerine, zengin olma emellerine âlet eden haşereyi bertaraf ediniz. Bu dâvâ, bu hizmetler, bu faaliyetler çok kaliteli kadrolar ister. Parayla tutulmuş ağlayıcı karı tıynetindekilerden bu dâvâya bir yarar gelmez.

15.12.1991