Görgü, Edeb, Terbiye, Nezaket, Efendilik…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Pazartesi
1. Randevuya tam saatinde gidilmelidir. Ne erken, ne geç. Saatine, dakikasına riayet etmemek karşısındakine hakaret mânâsına gelir.
2. Randevusuna geç gelip sonra da pişmiş kelle gibi sırıtarak “Malûm, trafik yüzünden geciktim…” demek çok ayıptır. Şehrin yerlisi, trafik sıkışıklığını bilir ve ona göre tedbir alır, yola erkenden çıkar.
3. Kapı bir kere çalınır, beklenir. Üstüste iki, üç veya dört kere zile basmak ayıptır, görgüsüzlüktür. Açılmazsa bir buçuk veya iki dakika sonra tekrar basılır. Üçüncü defasında da açılmazsa geri dönülür.
4. Bir yere telefon eden, karşı taraf cihazı açınca
şeklinde kendini tanıtır, görüşmek istediği zatın ismini verir. “Ora nere?..Numarayı tekrar ediniz…” gibi lâflar etmek kabalıktır.
5. Telefonsuz, randevusuz âni ziyaretler câiz değildir. Çok yakın, çok samimî kimseler olursa caiz olabilir.
6. Sohbetlerde çok konuşmak, uzun monologlar yapmak, mütemadiyen “Ben ben ben… Ben de ben… Ben bana benden beni…” diyerek hep kendinden bahsetmek terbiyeye münâfidir.
7. Sohbetlerde eşitlik olmaz. Gençler susar, büyükler ve bilenler konuşur.
8. İkram edilen çay, kahve, meşrubatı aceleyle birkaç yudumda hemen bitirmek görgüsüzlüktür. Yudum yudum içmelidir. Bazılarının yemek borusu teneke ile mi kaplıdır ki, ev sahibi çayların dağıtımını bitirmeden bizimki bardağı boşaltmış oluyor?
9. Yemek yerken, son derece aç ve iştahlı da olsa, sanki hiç aç değilmiş gibi sâkin sâkin yemeli içmelidir. Yemek gelince gözleri fal taşı ve ağzı faraş gibi açılan, çılgın gibi yemeye başlayan, ağzından ve boğazından şapırtılar ve gurultular çıkan adamlar görgüsüzdür.
10. Yemek beğenmemek çok ayıptır. “Ben bamya sevmem, ben işkembe çorbası sevmem, ben makarna yemem…” gibi lâflar edenler terbiyesi kıt kimselerdir. İkram edilen şey yenir, yemek seçilmez, ev sahibi üzülmez.
11. Misafirlikte ve ziyarette cep telefonu mutlaka kapalı tutulur. Açık bırakmak, telefon çalınca cihaza sarılıp konuşmak ayıptır, ayıptır, ayıptır… Hem de görgüsüzlüktür.
12. Hastalık, zaruret gibi bir sebep olmadıkça ziyaretlerde, misafirlikte tuvalete gidilmez. Yemeklerden sonra, evin durumu müsaitse el yıkanabilir.
13. Misafirlikte, perhiz yapıyorum bahanesiyle ekmeksiz yemek yemek ayıptır, görgüsüzlüktür. Perhiz yapmak isteyen bol bol ekmeksiz katık ve yemek yiyeceğine, katığı ve yemeği az yer, ekmeği bol…
14. Nasıl ve ne miktarda yemek yediğini göreyim, senin ne mal olduğunu söyleyeyim…
15. Başkalarının evi devlethânedir, senin evin fakirhâne…
16. İkram edilen çay, kahve, yemek, tatlı, meyve, kurabiye, limonata için teşekkür edilmeli, bunların lezzetli olduğu bildirilmelidir.
17. Önceden haber verilmeden misafirliğe ve ziyarete küçük çocuk getirilmez.
18. Bir kişinin ne mal olduğu çocuğunun davranışından ve terbiyesinden belli olur.
19. Maddî imkânı müsait olanlar gideceği yere sembolik de olsa hediye götürürler. Faydalı bir kitap, küçük ve basit de olsa, geleneksel bir sanat eşyası gibi.
20. Ziyaretlerde, sohbetlerde gıybetten, çekiştirmeden, nemîmeden kaçınılmalıdır.
21. Medenî, vasıflı, efendi insanlar sohbetlerde, ilmî, edebî, tarihî, tasavvufî, sanatla ilgili faydalı konuşmalar yaparlar; zevzeklik, gevezelik, boşboğazlık etmezler.
22. Gerçekten tenkit edilmesi gereken bir husus varsa, şahıs veya topluluk adı verilmeden anonim tenkitler yapılabilir.
23. Tenkit ederken hem savcılık, hem hâkimlik, hem de cellatlık yapmaktan kaçınılmalıdır.
24. Misafirlere ve davetlilere ikram niyetiyle çeşitli yiyecek veya içecekler sunulabilir. Niyet gösteriş ve tafra olursa haramdır.
25. Ziyafetlerde patlayıncaya, çatlayıncaya, tıksırıncaya, komaya girinceye kadar atıştırmak, tıkınmak görgüsüzlüktür.
26. Misafirlerin ayakkabıları, uçları evin içine doğru olacak şekilde dizilir. Böylece, giderken arkalarını dönmemiş olurlar, hem de “Yine bekleriz, istikametiniz bizim ev olsun…” mânâsına gelir.
27. Batı kültür ve görgüsünde kahveyi höpürdeterek içmek ayıptır, kabalıktır. Bizde ise höpürdetmekte bir beis yoktur. Yerine ve adamına göre buna dikkat edilmelidir.
28. Konuşmalarda ukalâlıktan, bilgiçlik taslamaktan, her şeyi ben bilirim havalarından, tafrafüruşluktan kaçınılmalıdır. Mütevâzı, alçakgönüllü olunmalıdır.
29. Çeşitli meşreblere mensup Müslümanların bulunduğu bir mecliste kendi tarikatının, şeyhinin, üstadının, mürşidinin propagandası yapılmaz; ismi anılan her şeyhe, her hocaya hürmet gösterilir.
30. Toplumda
31. Kendileriyle ülfet ve ünsiyet edilemeyen kimselerde hayır yoktur.
32. Hanefî mezhebinde olan kimselere balık dışında deniz ürünleri, meselâ karides veya midye ikram edilmez. Çünkü bunlar hanefî fıkhında tahrimen mekruhtur.
33. Misafirlikte “Bu et helâl midir…” gibi sorular yöneltmek terbiyesizliktir.
34. Arkandan “Ne aç gözlü adammış” dedirtmektense sofradan doymadan kalkman yeğdir.
35. Misafir olarak bulunduğun evde kesinlikle sigara içme, içmek için izin isteme.
36. Yolculukta trende, otobüste, uçakta bir şey yerken yanındakine de ikram et.
37. Bir toplulukta, derecen yüksek de olsa, kendini orada bulunanların en hakiri, en nâçizi, en sonuncusu olarak kabul et. Böylece gurur, kibir ve büyüklenme belâsından kurtulmuş olursun.
38. Kişilerin özel hayatları, gizli günahları, saklı çirkin halleri, araştırılmaz. İslâm dini tecessüsü yasak kılmıştır. Lakin açıkta, küstahça, topluma kötü örnek olacak şekilde işlenen cehri günahlar, fısklar, fücurlar tenkit edilebilir. Bu tenkitleri gençlerin yapması doğru olmaz.
39. Konuşmadan, lâf etmeden, çeneni açmadan önce iyi düşün: Söylediğin her sözün sorumluluğu, vebali vardır. Dünyada ve âhirette aleyhine delil olabilir. Öyleyse, yâ hayırlı, faydalı, hikmetli söz söyle, ya da çeneni kapat. Bir insanın ne mal olduğu konuşmasından belli olur.
40. Açıkta, sokakta, herkesin göreceği yerde yemek yeme. Böyle bir şey mürüvvete aykırıdır. Mürüvvetin ne olduğunu biliyor musun? Eskiden, sokakta yemek yiyenlerin şahadeti İslâm mahkemelerinde altı ay kabul edilmezmiş…
41. Pahalı, lüks, ağır yemekleri kesinlikle bir buçuk porsiyon ısmarlama. Bu hem görgüsüzlük ve magandalık, hem de israf olur.
42. Vasıflı ve medenî insanlar yemek, tıkınmak için yaşamazlar; yaşamak için yerler, beslenirler.
43. Müslüman bir “homo religiosis”tir, bir homo economicus değil. Dini imanı para olan, maddeyi mâbut haline getirip ona tapan kimselerin Müslümanlığı da, kibarlığı da, nezaketi de sahtedir.
44. Bir büyük sözünde şöyle buyurulmaktadır:
45. Büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize şefkat ve merhametle muamele etmeyen olgun Müslüman olamaz.
46. Bir büyük zata sormuşlar: “Bunca edebi ve ahlâkı nasıl edindiniz?” “Kendi edebsizliklerime, ayıplarıma, noksanlarıma bakarak…” cevabını vermişler. Olgun, terbiyeli, edebli insanlar kendilerine yöneltilen uyarıcı tenkitleri can kulağı ile dinlerler, hatâlarını öğrenip düzelmeye çalışırlar.
47. Ehlullahın büyüklerinden Süleyman Daranî hazretleri (Allah onun yüce sırrını takdis buyursun) şu hikmetli sözü söylemiştir:
Bunu düstur edin.
48. Edepli, ahlâklı, faziletli insanlar bazı yarışlara katılmazlar. Meselâ onlar sidik yarışı yapmazlar. Yapamazlar…
49. Kendi nefsinde tatbik etmediğin bir nasihati başkalarına yapma. O nasihati önce kendi nefsine yap, nefsin onu uygulasın, ondan sonra başkalarına yapabilirsin.
50. Yağcıların, yalakaların, kuyruk sallayıcıların, yağlı kemik peşinde koşan aç köpeklerin arasında bulunma. Onlardan bucak bucak kaç.
51. Pahalı, gösterişli, lüks, markalı giyim kuşama bürünme. Bunları alamayanları, dolaylı şekilde de olsa ezmeye hakkın yoktur. Zarif ve şık olabilirsin. Orta halli olmak şartıyla… 15 Haziran 2004