Perşembe

 

(1) Dünyanın hiçbir medenî, ileri, hukuklu, demokrat, insan hak ve hürriyetlerine bağlı, dengeli, sağlıklı (saydığım sıfat ve özelliklere dikkat buyurulmasını rica ederim) ülkesinde; dinî tarikatlar, manastırlar, tasavvuf müesseseleri kapalı ve yasak değildir. Bizde tekkeler, dergâhlar, zaviyeler 1925’te kapatılmış olup yasak hâlâ devam etmektedir. Bu yasak insan haklarına, evrensel hürriyetlere, hukuka aykırıdır. Masonluk 1935’te kapatılmış, 1945’te tekrar serbest bırakılmıştır. Tarikatların üzerindeki yasağın, tabunun devam ettirilmesi milli menfaatlerimize aykırıdır. Zaten tarikatlar yasaklanmış, tekkeler kapatılmıştır ama tasavvuf devam etmiştir. Türkiye aydınlarının, idarecilerinin, seçkinlerinin bu konuyu düşünmeleri, müzakere etmeleri, tartışmaları gerekir. Ülkenin, halkın, devletin menfaati bunların tekrar açılmasını gerektirir. Tarikatların hâlâ kapalı tutulması vahim bir insan hakları ihlâlidir.

(2) Devlet üniversitelerinin bazı bölümlerinde Osmanlıca dersleri okutuluyor. Atalarımız Türkçeyi bin yıl boyunca İslâm-Kur’ân harfleriyle yazmışlardır. Edebiyatımız, tarihimiz, kültürümüz, arşivlerimiz, ecdadımızın mezar taşları, eski tapu sicilleri bu yazıyladır. Liselerimize de seçmeli Osmanlıca dersleri konulmalı ve arzu eden gençlerin bin yıllık tarihî yazımızı öğrenmelerine imkân tanınmalıdır.

(3) Dünyanın hiçbir medenî ve demokrat ülkesinde ülkesinin üniversitelerinde başörtüsü, tesettür yasağı yoktur. Fransa’da da yoktur. Bu ülkede sadece lise seviyesinde bazı başörtüsü problemleri olmuş, bunlar bağımsız yargı tarafından din ve inanç hürriyeti çerçevesinde olumlu sonuçlara bağlanmıştır. Demokrasinin ve insan haklarının beşiği olan İngiltere’de ilkokul, lise, üniversite; bütün eğitim kurumlarında başörtüsü serbesttir.

(4) Türkiye’nin başında iki müzmin belâ bulunmaktadır. Birincisi: Din düşmanlığı, ikincisi: Din sömürüsüdür. Aydınlarımız, idarecilerimiz, seçkinlerimiz, bilgelerimiz bu iki fenalığı ortadan kaldırmak için biraraya gelmeli, çare ve çözümler aramalıdır.

(5) Türkiye’de Sabataycı (Gizli Yahudiler) tekelleşme, hakimiyet, saltanat, hegemonya; devlete, ülkeye, halka büyük zarar vermektedir. Ilımlı, akıllı, sağduyulu Sabataycılar harekete geçmeli ve kendi cemaatlerine ve dinlerine mensup aşırı, militan, muhteris, fanatik dönmeleri itidale dâvet etmelidir.

(6) Bazıları Türkiye’yi İsrail’in güdümüne ve dümen suyuna sokmak istiyor. Böyle bir zorlama ileride büyük krizlere, patlamalara, sıkıntılara yol açacaktır. İsrail 1948’de kurulmuştur.Türkiye’nin ise bu coğrafyada bin yıllık bir mazisi, tarihi, devamlılığı vardır. Türkiye gibi büyük yüzölçümü, kalabalık nüfusu, köklü tarihi olan bir ülke İsrail’in uydusu veya gizli sömürgesi durumuna düşürülemez. Böyle bir deneme başarıyla sonuçlanmaz. Kendi şahsî ikbal ve saltanatları için bu denemeyi yapanların uyarılması gerekir.

(7) Türkiye’nin ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslümanların gayr-ı İslâmî cemaatler, baronluklar, özel diyanetler sisteminden, İslâmî Ümmet sistemine geçmeleri gerekir. Müslümanların tek bir Ümmet oluşturabilmelerinin birinci ve temel şartı, bedevîlikten medenîliğe yükselmeleridir.

(8) Türkiye’de Müslümanların göçebe, kırsal kesim, şifahî kültür seviyesinde kalmalarını iki zümre istiyor: Din düşmanları ile din sömürgecileri. Birincileri Müslümanları sömürge halkı gibi gütmek için, ikincileri ise kaz gibi yolup, inek gibi sağmak için.

(9) Müslümanların bedevî kültürden medenî kültüre geçmelerinde en büyük hizmet vasıtası faydalı ve kaliteli kitaplardır. Rastgele, sırf para kazanmak için, çalakalem yazılmış şişirme kitaplar değil, halk yığınlarını ve genç nesilleri bilgilendirecek, aydınlatacak, olgunlaştıracak kitaplar.

(10) Sadece iyi, vasıflı, faydalı kitap yayınlamakla iş bitmez. Milyonlarca Müslümanın bunları satın alması, okuması, anlaması, içindeki bilgileri hayata uygulaması gerekir.

(11) Medenî toplumlar kitaba, kültüre, sanata büyük değer verir, onlara yatırım yapar.

(12) Çok zengin, çok varlıklı bir kişidir; çok lüks bir hayat sürüyor, saray gibi meskeni var, muhteşem bir otomobille geziyor, en pahalı ve gösterişli elbiseleri giyiyor, su gibi para harcıyor… Böyle bir Müslüman kitap okumuyorsa, evinde zengin bir şahsî kütüphanesi yoksa, kültür ve sanat için dişe dokunur harcama yapmıyorsa, bütçesinde kitap-kültür-sanat bölümü yoksa, bu adam bunca servet ve varlığına rağmen yine de bir bedevîdir!

(13) Bizim kurtuluşumuz şu üç boyutta: Bilgi ve kültür, aksiyon-ahlâk, sanat-estetik boyutlarında; vasıflı, güçlü, medenî, karşıt ve düşmanlarından üstün olmamıza bağlıdır.

(14) Bedevî, göçebe zihniyetli, varoş kafalı çoğunluklar medenî ve kültürlü azınlıkların kölesi ve esiri olmaya mahkumdur.

(15) Dinsizlerin, önlerine attıkları rant kemiklerine köpekler gibi koşuşanlardan ne bu ülkeye, ne bu halka ve ümmete bir fayda ve hayır gelir. İhlaslı, kaliteli, karakterli Müslüman kemik peşinde koşmaz, rant yemez.

(16) Müslümanlar bu ülkenin bi’l-irs ve istihkak sahibidir. Ülkelerine tesâhüb etmek (sahip çıkmak) için ABD’den, uluslar arası siyonizmden, derin devletten icazet almaları gerekmez.

(17) Sıradan insanlar mü’min ve Müslüman olabilir ama sıradan insanlar hizmet ve dâvet elemanı olamaz. Hizmet ve dâvet için ilim, irfan, ahlâk, fazilet, yüksek karakter, bilgelik, firaset, edep, erkan, tasavvuf, disiplin gerekir.

(18) İslâm’a ve Müslümanlara en büyük düşmanlığı yapanlar, en büyük zararı verenler “Biz hem dinimize hizmet ederiz, hem de bu hizmetin gölgesinde zengin oluruz, riyaset ve makam elde ederiz” diyen samimiyetsiz münafıklardır.

(19) Çilesiz, eziyetsiz, musibetsiz hizmet olmaz. Bir eli yağda, bir eli balda olacak, gel keyfim gel, sefalı bir hayat sürecek, malı götürecek, hiç sıkıntı çekmeyecek ve bu esnada hizmet edecek. Böyle bir şey mümkün değildir.

(20) Bir ülkenin en büyük sermayesi ve hazinesi genç nesillerdir. Çocuklarını, gençlerini bilgi-kültür, aksiyon-ahlâk, estetik-güzellik boyutlarında iyi, vasıflı, güçlü, üstün şekilde yetiştiremeyen ülkeler, toplumlar, devletler çökmeye mahkumdur. 11 Temmuz 2003