Çarşamba

 

İyi, sâlih, müsbet Müslümanlar Allah’ın kendilerine vermiş olduğu nimetlerin, nafakaların, kazançların bir kısmını ihtiyaç sahiplerine verirler. Maddî imkânlarıyla hayır hasenat yaparlar. Müslüman öyle bir insandır ki, o sadece hemcinslerine iyilik etmekle kalmaz, hayvanlara ve bitkilere bile iyilik yapar. Müslüman taşı, toprağı, suyu, denizi, havayı kirletmez.

Resûlullah efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Veren el, alan elden üstündür” buyurmuştur.

Bir de, Müslüman geçindikleri halde dini imanı para, çıkar, şan, şöhret ve benlik olan kötü kişiler vardır. Onların işi gücü, dini doğrudan doğruya ve dolaylı şekilde âlet ederek, kullanarak para ve çıkar sağlamaktır. Bu herifler yüz milyar kazansalar yine doymazlar, trilyon kazansalar yine de yeter demezler. Geberinceye kadar daha fazla kazanmak, daha fazla devşirmek için çılgınca, kuduzca didinirler.

Normal ve helâl ticaret yaparak büyük servetler kazanan tâcirleri, iş adamlarını elbette kasdetmiyorum. Onları tenzih ederim. Gerçi helâlin bile hesabı vardır ama onların kazancına, servetine ne diyebiliriz? Meşru yoldan helal kazançlar elde etmişlerdir, kendilerine bu servetin bir kısmını Allah yolunda harcamalarını tavsiye ederiz.

Benim kasdettiklerim normal ticaret yaparak değil de, din istismarı ile kazananlardır.

Maalesef islâmî kesimde böyleleri cirit atmaktadır. Bu riyâkâr alçakların dilinden İslâm, mukaddesat sözleri düşmez. Allah derler götürürler, Peygamber derler götürürürler, Kur’an derler götürürler.

Paradan sonra onların ikinci putu kendi eneleri, benlikleridir. Bir nevi müşriktir onlar.

Bu sömürücüler sürüsü islâmî hareketi mıncıklaya mıncıklaya bugünkü hale getirmiştir. Beş parasız ve çulsuz başlamışlar, dâva dâva diye diye, ellerine geçirdikleri herşeyi deve ederek sonunda büyük servetlere nâil olmuşlardır.

Halk bunların içyüzünü bilmiyor. Bilse parçalar.

Bazıları diyecek ki, bu memlekette her kesimden birtakım adamlar yiyor, çalıp çırpıyor, hortumluyor, götürüyor; bizden de bazıları yerse kıyamet mi kopar? Elbette kıyamet kopar. Sağcı solcu, şu veya bu ideolojiye bağlı ehl-i dünyanın yemesi, hortumlaması tabiidir de, Müslüman geçinenlerin böyle şeyler yapması kesinlikle normal değildir.

Ümmet-i Muhammed kendisini islah etmek, bir iç temizlik yapmak zorundadır. Ne kadar yiyici, götürücü, hortumlayıcı, ene-perest, megalo-manyak, din bezirgânı sefil varsa içimizden atılmalı, hizmet ve faaliyet hayatımıza temiz hava getirilmelidir.

Hurdalıkta Atom

Bir kısım vatandaşlar üçüncü Boğaziçi köprüsüne karşı nümayiş yapmışlar. Onları candan destekliyorum. Üçüncü köprüden sonra dördüncüsü gelecektir. Yapılması gereken iş köprü, tüp geçit değil, İstanbul’un nüfusunun bir kısmını şehir dışına çıkartmaktır.

Şu koskoca ülkenin nüfusunun dörtte biri İstanbul ve civarına toplanmıştır. Doğu ve güneydoğu hızla boşalmakta, milyonlarca insan, başta İstanbul olmak üzere batıya göç etmektedir. Binlerce köy, güvenlik bahanesiyle haritadan silinmiştir. Ülkenin doğusu ve güneydoğusu niçin boşaltılmaktadır? Uygun şartlar zuhur ettiğinde, bir punduna getirip bu boş bölgelere dışarıdan nüfus ithal edilmek mi isteniyor? Sevr’in hortlatılmak istendiğine dair açık beyanların duyulduğu şu zamanda benim bu tahminim üzerinde de durmak gerekmez mi?

Çin’de on beş milyonluk dev şehirler varmış… A zavallı! Çin’in genel nüfusu bir milyarın üzerinde. Ülke bir kıt’a büyüklüğünde. O dev memlekette Şanghay’ın on beş milyon olması ile biz kıyas edilebilir miyiz?

İstanbul’u bu hale politika eşkıyası, orman kundakçısı mafyalar ve kötü mahallî idareler getirmiştir.

Başka bir konuya geçmek istiyorum. Hurdalığın birinde radyoaktif atıklar bulunmuş. Birkaç vatandaş radyasyona mâruz kalmış, hastahaneye kaldırılmış, tehlikeli maddeler Nükleer Araştırma Merkezi’ne taşınmış. Bu tehlikeli maddeler hurdalığa nereden gelmiş? Her halde, evlerden, işyerlerinden toplanan hurda eşya içinde gelmemiştir. Biz bu kafa ile bir de ülkemize nükleer santral kurmak istiyoruz. Sovyetler Birliği zamanında patlayan Çernobil santralı gibi bizimki de patlarsa ne yapacağız?

Birtakım dev holdingler, atom santralı ihalesini kapmak için birkaç yıldan beri çalışıyorlar. Bunun çok lüzumlu, çok faydalı, hiçbir tehlikesi olmayan, mutlaka yapılması gereken bir şey olduğuna dair yazılar yazdırtıyor, bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Bunlara kesinlikle inanmayınız. İsveç gibi, akıllıca idare edilen, ilmî ve medenî seviyesi çok yüksek olan bir ülke bile, yıllardan beri yeni nükleer santral yapmamaktadır. Onların aklı yok mudur?

Nükleer santral bahanesiyle Türkiye’nin milyarlarca doları israf edilecektir. Bu arada bir sürü yiyici, götürücü, hortumlayıcı, komisyoncu büyük paralar vuracaktır. Ülke ve devlet ağır borçlar altına girecek, bunların faizleri altında ezilecektir.

Köye Düğün Salonu

Otuz hâneli küçük bir yerleşim merkezi. Köy bile değil, birkaç kilometre ötedeki bir köyün mahallesi. Devlet bu köye betonarme kocaman bir kahvehâne yaptırtmıştı. Geçenlerde oradan geçerken baktım, şimdi onun üst katını da yapmaya başlamışlar. Bu ikinci kısım da düğün, toplantı salonu olacakmış. Köyde birkaç genç var, diğerleri şehirlere göçmüşler, fabrikalarda çalışıyorlarmış. Çocuk kalmadığı için okul kapanmış. Yüz kadar nüfus kalmış, onlar da ihtiyar.

Düşünebiliyor musunuz, böyle bir yerleşim birimine devlet kahvehane ve düğün salonu yaptırıyor. Büyük masraflar gerektiren betonarme kocaman bir bina. Halbuki köyün zaten kahvehanesi vardı. Daha modernini, daha fazla betonlusunu yapıyorlar şimdi.

Genç yok, çocuk yok. Artık tarlalar ekilmiyor. Hayvancılık ölmüş. Bahçecilik, arıcılık, meyvecilik, geleneksel el sanatları, çiçekçilik, ipek böcekçiliği, şifalı bitkiler… hiçbir şey yok. Oraya kahvehâne ve düğün salonu yaptırılıyor. Bunlar deli midir?

Oradaki köylüler neyle geçiniyor diye soracaksınız. Civarında ormanlar var, her aileye bir miktar odun kesme izni veriliyor. Onları satarak birkaç kuruş kazanıyorlar. Devlet başka şeyler yapmaları, ziraat ve hayvancılık faaliyetleri ile uğraşmaları için kurslar açsa, yardım etse, tarlaların yeniden ekilip biçilmesi için teşvikte bulunsa olmaz mı?

Genç nüfusu bulunmayan bir yerde düğün salonuna ne lüzum var? Bu memleketin bütün işleri, o küçük yerleşim bölgesinde kocaman bir kahvehane ve düğün salonu yapılmasına benziyor. Böyle bir ülke batmasın da ne yapsın. 14 Ocak 1999