Güçlü Adam Yetiştirmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 07 Şubat 2019
Perşembe
‘nin hocası,
hazretleri idi. Mekke ve Medine’de ders okutmuş, o iki kutsal şehrin en büyük din alimi ve önderi durumuna gelmiş olduğu için kendisine İmamülharemeyn (İki Harem’in imamı) ünvanı verilmiştir. Bazı kitaplarda, talebesi olan Gazalî’nin kendisini geçtiği için, İmamülharemeyn’in onu kıskandığı yazılıdır. Tabiî ki, doğru değildir. Çünkü kemâl derecesine yükselmiş büyük bir din âlimi ve önderi, talebesinin kendisini geçmesinden dolayı kıskançlık değil, ancak iftihar duyar, sevinir, mutlu olur.
Öğrencilerden bazısı üstadlarını, hocalarını geçecekler ki, din ilimleri canlı, yüksek, parlak kalsın. Maalesef İslâm dünyası, bilhassa Türkiye asırlardan beri güçlü din alimleri yetiştirememektedir.
Artık zamanımızda
ve benzerleri gibi ilim güneşleri yok. Anadolu’muzda bir İmamı Birgivî yok. Böyle güneşler olmadığı için de karanlıklarda kalmışız.
Sadece Şeriat ve zâhir ilimleri sahasında değil; tasavvuf, tarikat, bâtın sahasında da eski parlak güneşler batmıştır. Kapkara bir semada birkaç yıldızla ortalık aydınlanmaz ki. Güneş yoksa hiç olmazsa dolunay olmalı ki, İslâm dünyası biraz aydınlansın.
Zâhir ve bâtın büyüklerinin gücü, kemali, üstünlüğü iki hususla anlaşılır: Ya kendileri gibi güçlü ve yüksek öğrenciler yetiştirir, yerlerini doldururlar, yahut daha sonraki nesillerin istifade edeceği, aydınlanacağı kıymetli kitaplar yazıp bırakırlar. Bir alimin ve arifin derecesi ve rütbesi talebelerinden ve kitaplarından anlaşılır.
İslâm dini insan için gönderilmiştir. Dinimiz karalara, denizlere, semaya, bulutlara, ağaçlara, hayvanlara gönderilmemiştir. Biz insanlara, kurtarıcı bir nizam, bir yol, bir kanun olarak yollanmıştır. Bu dine hizmet edebilmek, bu dini insanlığa anlatabilmek, bu dini hakim kılabilmek için vasıflı, güçlü, üstün, ahlâklı, faziletli, müessir (etkin) Müslüman kadrolar olması lazım. Ne miktarda lazım? Yeteri kadar lazım.
1. Öncelikle çok güçlü, çok geniş ufuklu, çok bilgili ve kültürlü din ve şeriat alimleri olması gerekir. Öyle üstün ki, bütün dünyaya ve bütün insanlığa tepeden, en yüksekten bakacaklar. Hem din ilimlerini iyi bilecekler, hem de genel ve çağdaş kültüre vakıf olacaklar.
2. İkinci olarak büyük, yüksek tasavvuf ve tarikat şeyhleri, mürşidleri, rehberleri olması gerekir.
3. Üçüncü olarak büyük, yüksek, çaplı, ufuklu, üstün Müslüman aydınlar, Müslüman politikacılar, Müslüman bürokratlar, Müslüman edipler, mimarlar, sanatkârlar olması icab eder.
İslâm alemi bir buçuk milyarlık büyük bir topluluktur edebiyatını bırakalım. Ağırlığı, keyfiyeti, vasfı ne kadardır onu düşünelim. Bu bir buçuk milyarlık İslâm dünyası onbeş milyon Yahudi karşısında hezimetten hezimete uğramaktadır. İşte Irak savaşı esnasında bir kere daha gördük. Müslümanlar, saldırıya uğrayan kardeşleri için hiçbir şey yapamadılar.
Bugünkü İslâm dünyası kocaman dev bir vücuda sahip ama küçücük bir beyni var. Bu beyin, bu akıl, bu ilim, bu düşünce bu büyük vücuda yetişmiyor.
Türkiye’de, son elli yıl içinde neler yapılamazdı ki… Yapmadık, çünkü aklımız ve beynimiz yetişmedi. Biz betonarme kubbeli cami binalarıyla, yüksek ve üç şerefeli minarelerle, avaz avaz bağırttığımız hoparlörlerle, meşrutalarla, Kur’ân kurslarıyla, İmam-Hatip mektepleriyle, Yüksek İslâm Enstitüleri ve İlahiyat fakülteleriyle, umre seyahatleriyle cemaatçilikle, tarikatçilikle, şuculuk veya buculukla, bizdencilikle, camilere ışıldak, fırıldak, zırıldak doldurmakla kurtulacağımızı, yükseleceğimizi sanmıştık. Kendimizi aldatmışız.
İslâm ülkeleri vasıflı, güçlü, üstün, yüksek din alimleriyle, tasavvuf şeyhleriyle, imanlı aydınlarla yükselebilir. Yükselmenin, kurtulmanın, hürleşmenin başka yolu yoktur.
Bir tek büyük alim, bin alimcikten yeğdir. Bir tek büyük ve kamil mürşid bin müteşeyyihten üstün ve faydalıdır. Bir tek büyük, güçlü, çağ seviyesinde Müslüman münevver bin yarım-aydından daha fazla hizmet eder.
Hiç alim, şeyh, münevver yoktur demiyorum ama, olanlar istisnadır ve istisnalar kaideyi bozmaz.
Müslümanlar son elli yıl içinde İslâmî hizmetler için yekûn olarak belki de birkaç trilyon dolar toplayıp harcamıştır. Rakamı mübalâğalı (abartılı) bulmayınız. Belki az bile tahmin ediyorum. Bu paranın büyük kısmıyla bizim çok yüksek, çok vasıflı, çok güçlü alimler, arifler, aydınlar, işe yarar adamlar, araştırıcılar, politikacılar, mimarlar, sanatkarlar, tarihçiler, medyacılar, yetiştirmemiz gerekirdi.
Böyle bir adam kaça yetişir bilir misiniz? Bugünün parasıyla bir öğrenci için bir milyon dolar bile yetişmez. Bu paranın bir doları bile onun yemesine, içmesine giyimine, barınmasına harcanmıyacaktır. Sadece ve sadece ilim, ahlâk, terbiye masrafı olarak harcanacaktır. Bir milyon dolar bulmakla da iş bitmez. Elde bir plan, program, metod olması gerekir. Ufuksuz, çapsız yetiştiricilerin elinde bir öğrenci için iki milyon dolar imkân da olsa bir şey yapamazlar, para boşa gider.
Devlet kurmuyorsa, Müslümanların bu ülkede on milyon kitaplık büyük bir kütüphane kurmaları gerekirdi. Bunu düşünmediler bile…
Kocaman bir havuz, içinde yeşilimtrak bir boya var. Müslüman çocuklarını ayaklarından tutup bu havuza soktuk ve yeşile boyadık ve böylece dinimize ve ümmetimize hizmet edecek elemanları ve kadroları yetiştirdiğimizi zannettik.
Alimden, ariften, büyük aydından geçtim, biz yeteri sayıda ve yüksek seviyede iş adamı, sanayici bile yetiştiremedik. Yeşil holdinglerimizin bir kısmının durumu malum. Toplama parayla, Titancı metoduyla, saadet zinciri zihniyetiyle paralar toplandı ve sözde holdingler kuruldu. Bazılarının yaptığı ilk iş lüks, şatafatlı, gösterişli bir limuzin alıp caka satmak oldu. Efendi, iş başka, caka satmak, gösteriş başkadır.. Sonunda ne oldu? Beni fazla konuşturmayın!
Kuralına göre adam akıllı çalışanlara bir şey demiyorum; onlar üzerlerine alınmasın.
Güçlü bürokrat, güçlü politikacı, güçlü medyacı yetiştirdik mi?
Biz İslâmî faaliyet ve hizmetleri futbol kulübü tutmak gibi bir şey zannediyoruz. Bizim parti iktidara geçer ve her şey bir anda düzelir… Yok canım! 25 Nisan 2003