PazarTürkiye seçimli demokrasi ile idare ediliyor ama şu anda ülkemizin en güçlü yönetici şahsiyeti Rahşan Ecevit’tir. Seçilmemiş, fakat en güçlü… O bu gücünü başbakanın eşi olmasından almaktadır. Osmanlı tarihinde de güçlü kadınlar, Valide Sultanlar, Hasekiler olmuştur. Tarihçi AhmedRefik (Altınay) beyin kadınlar saltanatı ile ilgili bir kitabı vardır.

Kadınların politika ve yönetimde ağırlıkları, tesirleri, baskıları olması sadece bize mahsus değildir. Her ülkenin ve milletin tarihinde bir takım güçlü kadınlar olagelmiştir. Bazen ülkelerinin yararına, bazen zararına çalışmışlardır.

Merhum Özal’ın eşi Semra Hanım da devlet işlerine, politikaya karışmıştı ama onda, Rahşan hanımdaki kabiliyet, güç, hırs ve istidat yoktu.

Şu anda ülkemizin bir numaralı güçlü yöneticisi Rahşan hanım köken itibarıyla Selanikli olup, ailesi 1924 mübadelesinde Şebinkarahisar’ın bir köyüne iskan edilmiştir. Babası, Maliye nazırı Cavit bey gibi güçlü bir iktisat ve finans otoritesi olarak yetişmiştir. Bu aile Şebinkarahisar’da fazla kalmamış, kendilerine verilen arazi ve mülkleri satarak Batı’ya hicret etmiştir.

Duyduklarıma göre Bülent bey sağlık problemleri yüzünden aktif politikadan çekilmek istemekte, Rahşan hanım ise buna izin vermemekte, “Sonuna kadar” demekteymiş. Tabiî bunlar istihbarî bilgiler. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.

Yirminci asrın ikinci yarısında dünyanın birçok ülkesinde güçlü kadınlar zuhur etmiştir. Seylan’da (Sri Lanka) Madam Bandaranaika, öldürülen başvekil kocasının yerine geçmiş, uzun yıllar memleketini idare etmiştir.

Arjantin’de otokrat lider Peron’un karısı Juanita Peron’u halk çok seviyordu, bu sevgi onu bir efsane şahsiyet haline getirmişti.

Romanya’da Stalinist bir Anna Pauker vardı. İsrail’de Madam Golda Meir. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır, Güney Vietnam’da meşhur bir “Yenge” dünya basınını meşgul edip dururdu.

Pakistan’da, idam edilen Zülfikar Ali Butto’nun kızı Başbakanlık koltuğunu uzun yıllar işgal etti.

Ataerkil yapıya sahip Türkiye’de bir Tansu Çiller Başbakan olabildi.

Millî Mücadelede at üstünde, başörtülü, avcı pantolonlu Halide Edip Hanım “Halide Onbaşı” ünvanıyla hayli şöhret ve itibar kazanmıştı. O güçlü kadının Yahudi kökenli olduğunu kulağı delikler bilir. Halide Hanım’ı takdir etmemek mümkün değildir. Babasın mühtedi Mehmed Edib Bey, Zat-ı Hazret-i Şehriyarî Sultan Abdülhamidi-i Sani’nin ceyb-i hümayun işlerine bakardı. Kızını İstanbul’daki Amerikan kız kolejinde okutmuştu. Genç Halide, daha Sultan Abdülhamid zamanında İngilizce’den “Mâder” (Anne) ismiyle bir kitap çevirip ve yayınlatmıştı. Halide Edip Millî Mücadele’den sonra Türkiye’ye pek âlâ başbakan olabilirdi. O güce, o kabiliyete sahipti. Mustafa Kemal ile yolları ayrılmış, o zamanki kocası Adnan (Adıvar) beyle yurdu terkederek gurbeti ihtiyar etmişti. İngilizcesi Türkçesi kadar güçlüydü. Meşhur romanı Sinekli Bakkal’ı ilk önce İngilizce yazmış, İngiltere’de yayınlatmıştı.

İki kimlikli Sabataycılar, yakın tarihimizde güçlü kadınlar yetiştirmişler; bunlar politika, sanat, edebiyat, sosyal ve kültürel faaliyetler sahasında isim bırakmışlardır.

Sırası gelmişken ülkemizde çoğunluğu teşkil eden Müslümanların da, yeterli istidatlı, kabiliyetli, ehliyetli kız çocuğunu Avrupa ve Amerika üniversitelerinde okutmalarını hararetle tavsiye ederim. Yabancı bir ülkede kız çocuğu okutmak çok zor, çok tehlikeli ve riskli bir iştir. Lakin, gereken bütün tedbirler alınarak bu iş yapılmalıdır. Müslüman kız çocukları bilhassa sosyal ilimlerde, sanat ve edebiyatta, mimarlık ve hukukta, siyasal kültür branşlarında yetiştirilmelidir. İslâm’da ilim, irfan, takva, kültür, güç konusunda erkekler ile kadınlar arasında fırsat eşitiği tanınmıştır.Bir kadın daha takvalı ise, takva bakımından kendisinden aşağı derecede olan erkekten üstündür.

Zeka, kabiliyet, istidat, güç, ehliyet bakımından istisnaî hasletlere sahip olan kızlarımızın okutulmasında şahsen hiçbir dinî sakınca görmüyorum. Aksi kanaat ve re’yde olanlara hürmet ederim ama benim şahsî görüşüm budur. İstidatı olmayanlar okutulmasın, ona da bir şey demem.

İleri Batı ülkelerinde tahsil görecek kızlarımız için yurtlar açılmalı, bunların başında mütedeyyin, ahlâklı, faziletli, güçlü idareciler bulunmalıdır. Bu hususa dikkat edildiği taktirde fireler asgarîye indirilebilir. Hiç fire olmasın… Bu mümkün değildir.

Şehir kökenli, yüksek burjuva ailelerine mensup birkaç istidatlı kızımız Paris’te, başka büyük merkezlerde moda ve hauta couture ihtisası edinmelidir. Moda evrensel bir olgudur. Müslümanların bu konuda ve sahada İslâmî ve şer’î hükümlerden uzaklaşmamak, onlara ters düşmemek şartıyla çağı yakalamaları gerekmektedir. Çağı yakalamak ne demektir? Tesettür kıyafetini başka medeniyetlere mensup olanlara, açıklara da beğendirmek, hoş göstermektir. Bu belki azimet yolu değildir ama ruhsat yoludur ve zamanımızda birtakım Müslüman kızlar ve kadınlar için bir zarurettir.

Müslüman hanımların ve kızların feminizm saçmalıklarından uzak durmalarını bekleriz. Feminizm Batı dünyasında çıkmış, insan yaratılışına ve hayata aykırı bir fantezidir. Erkek erkektir, kadın da kadın. İnsan olmak haysiyeti itibarıyla kadınla erkek eşittir ama eşit olmadıkları taraflar da vardır.Bazı konularda kadınlar erkeklerden üstündür, bazı konularda da erkekler üstündür. Mutlak eşitlik diye bir şey yoktur.Bir İslâm kadını daha dindar, daha hayırlı, daha takvalı, daha bilgili, daha güçlü ise o üstündür. Yaratılış itibarıyla dünya ve toplum işlerinde erkeklerin üstünlüğü vardır.Lakin bazen istisnâî güce sahip kadınlar bu konuda da erkekleri aşarlar.Kadın ve erkekle ilgili Kur’ân, hadîs, Şeriat hükümleri tartışılmamalı, zorlama tevillere ve tefsirlere sapılmamalıdır.

İleride, iyi tahsil yapmış Müslüman kadın ve kızların memleket işlerinde, Türkiye’nin kalkınmasında, yücelmesinde büyük rol oynayacaklarına, büyük hizmetler yapacaklarına inanıyorum. Bu Ümmet’in her devirde Hazret-i Fatıma, Hazret-i Âişe, Râbiatü’l-Adeviyye yolunda yürüyen büyük, güçlü, yüksek, üstün kadınlara sahip olabileceğine inanıyorum. Yeter ki, istidadı olanlar iyi yetiştirilsin. 03 Aralık 2001