Gülay Göktürk’ü Tebrik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 18 Şubat 2019
Gülay Göktürk hanımefendinin 24 Ağ. 2001 tarihli Sabah’taki türban ile ilgili yazısını okudum, kendisini tebrik ediyorum. Gülay hanım ateist ama medenî, hukuka saygılı, demokrat, temel insan haklarına hürmetkâr bir aydın. Farklı bir inanç
sahibi olmasına rağmen
cesaretle beyan ediyor. Medenî aydın ve vatandaş böyle olmalı. Paylaşmadığı fikir, inanç ve görüşlerin sahibine
diyebilmeli.
Bugün Türkiye’deki birtakım idarecilerin, medyacıların, aydınların en büyük kusuru militan din düşmanlığı yapmaları, ülkenin hakim dini olan İslâm’a, hakim unsuru olan dindar Müslümanlara saldırmalarıdır. Böyle bir savaş çağdışıdır, gayr-i meşrudur, insanlığa ve Türkiye’ye karşı işlenmiş bir suçtur.
Bu memlekette uzun yıllar boyunca Ceza Kanunundaki 163. madde ile Müslümanlara zulm edilmiştir. Binlerce Müslüman yazar, fikir adamı, tasavvufçu, din hizmetkârı, dindar vatandaş mahkemelerde süründürülmüş, tutuklanmış, ağır hapis cezalarına çarptırılmış, sürgünlere gönderilmiştir. Sonunda ne oldu? Merhum Turgut Özal beyin himmeti ve teşebbüsü ile 163 kaldırıldı ve onu vasıta kılarak yapılan zulümlere ve haksızlıklara son verildi. Geriye bir sürü acı hatıra, kara sahife kaldı.
Bugünkü başörtüsü baskıları da bir gün gelecek ve kalkacaktır. Yanlış uygulamalar ebediyete kadar sürmez. İslâm hanımları ve kızları tesettür konusunda başta ABD olmak üzere bütün medenî ve demokrat ülkelerde nasıl hür ve serbest iseler Türkiye’de de serbest olacaklardır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Dahasını da söyleyeyim: Başları eşarpla örtülü İslâm hanımlarından birkaç kişi milletvekili seçilecek ve Meclis’te hizmet göreceklerdir. Bundan da hiç kimse şüphe etmesin. Ben şimdiden görür gibiyim.
Başörtüsü yasağı nasıl bir yasaktır?
1. Bu yasak temel ve evrensel insan haklarına, hürriyetlerine, aykırıdır.
2. Bu yasak gerçek laikliğe aykırıdır.
3. Bu yasak, en büyük değer olan din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetine vurulmuş bir darbedir.
4. Bu yasak millî kimliğimize, tarihimize, tarihî devamlılığımıza aykırıdır.
5. Bu yasak demokrasiye aykırıdır.
6. Bu yasak hukuka ve adalete aykırıdır.
Başörtüsü sadece İslâm’a ve Müslümanlara mahsus bir örtünme şekli değildir, evrenseldir. Halen Rusya’da Ortodoks kiliselerine gittiğiniz vakit o mâbetlerde başları örtülü Hıristiyan kadınlarla karşılaşırsınız. Hiçbir Hıristiyan kilisesinde başı açık bir Meryem Ana tasviri yoktur. Güney İtalya’da, Sicilya’da, İspanya ve Portekiz’de başları siyah örtülerle kapalı Hıristiyan kadınları vardır.
İnsanlık, medeniyet örtünmek demektir. Çıplaklık bedeviyet ve vahşettir. Hiçbir hayvan örtünmez, tesettüre girmez. Tesettür kadınlar için en büyük şereftir.
Onlar gerçekten laik ve demokrat iseler bu ülkede yaşayan on milyonlarca İslâm kadınının ve kızının örtülerine saygı duymaları ve onlara ilişmemeleri gerekir.
Başörtüsü yüzünden onbinlerce Müslüman kızın tahsil yapmalarını önlemek bir insanlık suçudur. Bunu yapanlar bir gün âdil mahkemeler huzurunda hesap verebileceklerini unutmasınlar.
Başörtüsü düşmanlarının bugün başarılı gibi görünmelerinin iki ana sebebi vardır:
Birincisi: Tarihî ârızalar ve baskılar yüzünden Müslümanlar cahil kalmışlardır. Kırsal kesim ve varoş zihniyetiyle haklarını hakkıyla müdafaa edemiyorlar.
İkincisi: Yine tarihî ârızalar, manipülasyonlar sonunda ülkemizde de büyük boyutta din sömürüsü vardır. Dinî hizmet ve faaliyetler genellikle ehil olmayan kimselerin uhdesine verilmiştir.
Bu hal böyle devam edemez. Günün birinde bu ülkede Müslümanların Nelson Mandela’ları, Rahibe Tereza’ları olacaktır. O zaman, bu gibi antidemokratik yasaklar kalkacaktır.
Medenî ülkelerde vatandaşlarının dinî kılık kıyafetlerine karışılmaz. Devlet ve hukuk sarı elbise giyebilirsin, eflatun elbise giymek yasaktır, paçalı don giyilemez gibi kanunlar ve nizamlar çıkartamaz. Böyle kanunlar ve nizamlar hukuka, adalete, aklıselime aykırı olur. Keenlemyekûndur.
Şu dünyaya bakınız. Bir milyar nüfuslu Hindistan’da takım elbise, frenk gömleği, kravat ile dolaşan kaç kişi çıkar. Hintliler kendi millî kıyafetleri ile geziyor. O ülke atom bombası bile yaptı, o ülkede öyle mükemmel üniversiteler var ki, benzerleri Batı’da bile yoktur. Medeniyet kılık kıyafetle olmaz. Kafayla, bilgiyle, irfanla, hikmetle, sanatla olur. Bunu hâlâ anlayamadık mı?
Türkiye bir asırdan beri bir tek Nobel kazanamadı. Ne pozitif ilimler ve fen sahasında, ne de edebî ve sosyal kültür dallarında. Niçin? Çünkü Türkiye’yi beyinsizlik kasıp kavuruyor.
Ülke o halde geldi ki, beyinli bir vatandaş yetişirse hemen kaçıyor. Çünkü bizde beyne kıymet verilmiyor. Bizde hâlâ ideolojik hurafeler vardır. Türkiye bir yasaklar, tabular, zorlamalar, baskılar ülkesi haline gelmiştir.
Gerçek aydın bunlara muhalefet etmek zorundadır. Bunca haksızlığı alkışlayan kişi asla aydın ve entelektüel sayılamaz. Bunca haksızlık karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır.
Başörtüsü yasağına karşı çıkmak, onu tenkit etmek için ille de dindar bir Müslüman olmak gerekmez. Eğer kişi gerçek aydınsa, ateist de olsa başörtüsü ve tesettür yasağına karşı çıkmakla mükelleftir. Bu karşı çıkış bir vatandaşlık, insanlık, medeniyet vazifesidir.
Bizim halkımız anlayışlıdır, toleranslıdır. Ben sokaklarda yanyana sohbet ederek yürüyen başörtüsü ve başörtüsüz kızları, hanımları sık sık görüyorum. Onlar birbirlerine hoşgörü ile bakıyor. Hastalık halkta değil bir kısım aydınlarda ve idarecilerdedir.
İleride fanatizmlerinden, militanlıklarından, zulümlerinden utanacaklarını ümid ederim. Çağdaş uygarlık düzeyi diye nutuklar atıyorlar, ah Batı dünyası diyorlar, peki başörtüsü konusunda o dünyanın hükümlerini, toleransını niçin kabul etmiyorlar? 26 Ağustos 2001