Günahkâr Dindarlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazar
17 Ağustos’tan bu yana gün geçmiyor ki, ülkemizde ve dünyada hafif veya orta şiddette zelzeleler olmasın. Yılbaşında şimdiye kadar görülmemiş şiddette fırtınalar ve su baskınları birçok ülkeyi altüst etti. Âfetler birbirini takip ediyor.
İstanbul’da beklenen deprem milyonlarca insanı tedirgin ediyor. Kandilli rasathânesi müdürü Profesör Işıkara, bir okulda verdiği konferansta, “Zelzele olmayacak demeyelim, hazırlanalım” şeklinde konuşmuş. Zelzeleye hazırlanmak ne demek? Çürük bir binanın altıncı katında oturuyorsunuz, nasıl hazırlanacaksınız?
Memleketimizin, milletimizin tepesinde uğursuzluk bulutları dolaşıyor. Bunların sebepleri nelerdir?
Bazı dindarlar, “Bütün bu felâketler, âfetler hep dinsizler yüzündendir” diyorlar. Acaba öyle mi? Bir ülkenin, bir halkın başına belâ, musibet dinsizlik yüzünden gelebilir ama sebep sadece bu mudur?
Bu memleketin Müslümanları Zemzemle yıkanmış gibi temiz midir? Onların suçu, günahı, isyanı yok mudur?
Azan, şaşıran, ölçüyü kaçıran sadece dinsizler midir?
Şu memlekette yetmiş binden fazla cami var, her gün beş kere ezan okunuyor. Dindar geçinenlerin çoğunu camide, namazda, cemaatte göremezsiniz.
Kur’an, Sünnet, Şeriat Müslümanlara “Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazsanız suçlu olursunuz” diyor; peki Müslümanlar hakkıyla emr-i mâruf ve nehy-i münker yapıyorlar mı? Dinsizler “Kahrolsun Şeriat” diye uludukları vakit fazla tepki gösterilmiyor ama, “Kahrolsun falan hoca” denildiği vakit milyonlarca baron bendesi dehşetli reaksiyon gösteriyor. Böyle Müslümanların üzerine musibet gelmez de ne olur?
Türkiye bir İslâm ülkesidir ve burada dinimizin yasak ettiği bütün kötülükler, çirkin şeyler, haram ve münker işler küstahça, mütecâhiren (açıkça) ve mütecâsiren (cesur bir şekilde) işlenmektedir. Fuhuş, içki, kumar, rüşvet, haksızlık, ırz ve namus düşmanlığı, riba almış yürümüştür. Ümmet bunca kötülük ve münkerat karşısında ne yapıyor?
Ülkemizdeki gelir dağılımı hiç âdil ve dengeli değil. Küçük bir azınlık memleketin yağını, balını, kaymağını yiyor, milyonlarca vatandaş da işsizlik, sefalet, sıkıntı, darlık içinde çile çekiyor. Müslüman zenginler zekat ve sadakalarıyla fakirlere yardım ediyorlar mı?
Eskiden bazı Müslümanlar ne güzel edebiyat yapıyorlardı. Bozuk düzenin yerine hak, âdil, güzel, doğru bir düzen getirecekler; kokuşmayı, rüşveti, torpili, avantayı, emanete hıyaneti ortadan kaldıracaklardı. Ellerine fırsat ve imkan geçiren bazı Müslümanların, İslâmcıların yaptıklarını duyuyoruz. “Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende gayr-i meşru işler yapmak caizdir… Müslümanların güçlü olması lazımdır, o halde biz de yiyeceğiz…” gibi hezeyanlarla, şeytanî kuruntularla ne dolaplar çevriliyor.
Dinsizler bir sürü kötülük yapıyor da, din ve mukaddesat rantı yiyen sahte İslâmcıların yaptıkları kötülük, günah ve isyan değil mi? Kitap, Sünnet, Şeriat din ticaretine izin ve ruhsat veriyor mu?
Bu düzen kötüyse onun haram, necis, kirli rantlarını niçin yiyorlar?
Emanetleri ehil olanlara değil de, bizdenlere, ihvana, kardeşlere, tanıdıklara, partizanlara peşkeş çekmek, içki içmek, karı satmak, zina etmek gibi büyük günahlardan değil midir?
Müslümanlıkta yalan söylemek var mıdır? Birtakım kodaman ve kocaman İslâmcılar bu kadar yalanı nasıl söylüyor?
Peygamberimiz “Âhir zamanda camiler süslü olacak, fakat içlerinde cemaat bulunmayacak” diye haber vermiş. Şimdi herkesin aklı fikri betonarme, kubbeli, uzun minareli, bol şerefeli, hoparlörlü, ışıldak ve fırıldaklı camiler yaptırmak. Peki gerçek mânada din alimleri olmazsa bu betonarme binalar ne işe yarar? Müslümanlar eski büyük alimler seviyesinde din hizmetlisi, mürşid yetiştirecek müesseselere ve teşkilata sahipler mi? Bu konuda niçin bir şeyler yapmıyor, gereken tedbirleri almıyorlar?
Dinsizler dinsizlik yapmış da bu yüzden zelzele olmuş… Peki yerin deprenmesinin başka bir sebebi de, korkunç boyutlara ulaşmış olan din sömürüsü, Müslümanların aldatılması ve dolandırılması olmasın?
Biz iman ettik, biz Müslümanız demekle iş bitmiyor. İslâm’ı yaşamak, dinin temel emir ve yasaklarına uymak da gerekir. Peygamberimiz “Allah Beni İsrail’den bir topluluğun üzerine azap indirdi. Halbuki onların içinde on sekiz bin âbid (ibadet eden) kişi, Peygamberler gibi ibadet etmekteydi” buyurmuştur. Ashab sormuşlar: “Onca kişinin, Peygamberler gibi ibadet etmesine rağmen Allah onlara niçin azap indirdi?” Resûl-i Kibriya efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) şu cevabı vermişler: “Evet çünkü onlar, Allah’ın hışım ettiği kötü bir şey gördüklerinde hışım etmiyorlardı” (Yâni emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyorlardı.)
Müslümanlar kendilerini pir u pak görmesinler. Bizim de bir sürü günahımız, suçumuz, isyanımız vardır. Namaz kılmakla, oruç tutmakla, din edebiyatı yapmakla iş bitmiyor. Allah’ın koyduğu ölçüler, değerler, hükümler, sınırlar vardır. Onlara uyulması gerekir.
Bir yerde kötülük, günah, isyan varsa Müslümanlar onu elleriyle (fiilen) engellemeye çalışacaktır. Âlimler, şeyhler lisanla ve kalemle bu fenalıkları kötüleyecek, izalesi için uğraşacaktır. Fiilen ve lisanen bir şey yapılamazsa kalben buğz edilecektir. Bu ise imanın asgarisidir.
Bir kötülüğü protesto etmenin en kolay yolu kağıt, zarf, kalem alıp mektup ve dilekçe yazmaktır. Asla hakaret ve küfür etmeden, yasal sınırlar içinde kalarak ciddiyetle, vakarla, medenî cesaretle, nezih fakat kararlı bir üslupla protesto etmek, şikayette bulunmak, hak aramak… Amerika’da tahsil görmüş, aydın başörtülü Merve Kavakçı hanım hakarete uğradığında, Meclis’e sokulmadığında, vatandaşlıktan atıldığında kaç Müslüman bu işi yapmıştır? Oturduğu yerde homurdanmakla iş bitmiyor.
Şu anda binlerce Müslüman inançları yüzünden mahkemelerde sürünüyor, zindanlarda çürüyor. Tuzu kuru on milyonlarca Müslüman içinde kaç kişi onların haline ağlıyor, yüreği sızlıyor?
Kendilerini dindar, olgun Müslüman, günahsız sanan birtakım câhil ve ucublu adamlar fazla kasılmasınlar, “Zelzeleler hep dinsizler yüzünden oluyor” demesinler. Zemin ü âsüman hem dinsizlere, hem de sahte dindarlara öfkeleniyor, âgâh olsunlar. 10 Temmuz 2000