Güncel Dedikodular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Perşembe
“Bundan tam yüz sene önce Osmanlı Devleti’nin, padişahtan sonra ikinci büyük şahsiyeti olan sadr-ı azamı kimdi?” Ziyaretime gelen üniversiteli genç bu soru karşısında şaşaladı, “Bilmiyorum” dedi. “Peki, bugünkü Türkiye’nin başbakanı olan zatı biliyor musunuz?”, “Tabii biliyorum, Recep Tayyip Erdoğan” cevabını verdi.
Dünya batmazsa (bu gidişle batacağa benziyor) bundan yüz sene sonraki insanlar, Recep Tayyip ismini de hatırlamayacaklar.
Bizim önemli gördüğümüz nice güncel hadise hep böyledir. Ayın on dördünde bir nehrin üzerindeki köprünün korkuluklarında, aşağıda akan sulara bakınız; yakamozlar göreceksiniz. Işıl ışıl, cıvıl cıvıl, sebatsız yakamozlar. Günlük hadiseler bunlar gibidir, değişir dururlar.
Gelmiş geçmiş insanların en hikmetlisi olan Peygamberimiz “Ya Rabbi! Faydasız ilimden sana sığınırım” buyurmuştur. Günlük hadiselerin çoğu, bu faydasız bilgilere dahildir.
Günlük gazete haber ve yorumlarını, televizyon yayınlarını, radyoların ajans bültenlerini takip etmekle insan kültürlü olamaz. Aksine kafasını lüzumsuz, faydasız, değersiz malumatla doldurur.
Bilgelik kaynağı olan dinimiz, dedikoduyu, mâlâyani sözleri kötü görüyor. Bu konuda zevzeklik edenler, dillerini kötüye kullanmış olurlar. Dinleyenler kulaklarını münker seslere açmış olurlar. Bunları yazanlar, söyleyenler, dinleyenler vebal altındadır.
Hürriyet, hürriyet demekle insanlar ve toplumlar hür olamazlar.
Bugünkü medya; toplumları sersemletmek, afyonlamak, faydasız ve değersiz konularla meşgul etmek, robotlaştırmak, zombileştirmek hususunda sanki seferberlik ilan etmiştir.
Bazı medenî ülkelerde gerçekten çok kaliteli günlük gazeteler yayınlanmaktadır. Mesela İngiltere’de The Times, Fransa’da Le Monde. Bende bir nüshası var, bundan elli sene kadar önce, dünyanın en ciddi, objektif, haysiyetli gazetesi The Times, birinci sayfasında küçük ilanlar basardı. Gazete dediğin böyle olmalı.
Bizde büyük gazeteler, genellikle sansasyonel haberler ve yorumlar basan bulvar yayın organlarıdır. Bunları okuyarak kültür edinilemez; anti-kültür edinilir.
Yine medenî ülkelerde çok ciddi, çok seviyeli haftalık haber-yorum dergileri bulunur. Bunları takip ederek insan az çok bilgi ve kültür elde edebilir. Bizde çok nadir istisnalar dışında böyle dergiler de yoktur.
Bilhassa gençler için söylüyorum. Kültür edinmek istiyorlarsa kitap kıraatine yönelsinler. Ancak şu hususu da unutmasınlar ki, kitap satın almak başka şeydir, kitap okumak başka şey, okuduğu kitaptan faydalanmak, bilgi edinmek daha başka şeydir.
Bir sohbette çok bilmişin biri arada bir yerinden zıplarcasına “O kitap bende var… Ben o kitabı bilirim… O kitabı gördüm…” gibi laflar ediyordu. A mübarek, o kitap senin özel kütüphanenin rafında duruyor ama içindeki bilgilerden ne kadarını beynine nakledebildin?
Faydalı, değerli, lüzumlu, önemli bilgiler, roman veya hikâye kitabı okur gibi kitap okumakla kazanılamaz. Kişiye kitabı okutacak, içindeki bilgileri öğretip kazandıracak ehliyetli bir üstad, bir hoca gerekir. İlimler, uzmanlıklar, kültür sadece kitap okumakla elde edilebilseydi, mekteplere, üniversitelere lüzum kalmazdı.
Her ülkede, kendi kendini yetiştiren otodidakt kişiler vardır. Bunların sayısı yüz binde bir bile değildir.
Türkiye’nin çocukları, genç nesilleri harcanmaktadır. Onları kimler, hangi müesseseler harcıyor?
– Millî eğitim sistemi,
– Üniversiteler,
– Resmî ideoloji.
– Müslüman kesimin cemaatleri, hizipleri, fırkaları harcıyor.
Elli yılı aşkın bir zamandan beri Müslümanlar hafızlığa, hafız yetiştirmeye büyük önem vermişler ve bu uğurda yekûn olarak yüz milyarca dolar harcamışlardır. Hafızlık elbette büyük bir şereftir, lakin yeterli değildir. İşin başı kaliteli Müslüman yetiştirmektir.
Mart, Nisan derken Mayıs da geliyor. Çocuklar ve ünivresiteli gençler yeni bir tatil mevsimine girecek. Onları iyi Müslüman, iyi vatandaş, iyi insan, iyi Türkiyeli olarak yetiştirmek için, bu yaz tatilinde ne gibi faaliyetlerimiz vardır?
İngilizce kursu, bilgisayar kursu, Uzakdoğu sporları kursu… Peki, genç nesillerin genel kültürlerini, İslâmî kültürlerini; lisan, edebiyat, tarih, sanat kültürlerini arttırmak için plan ve programlarımız var mıdır?
Onlara şehir ve medeniyet görgüsü öğretmek; kendilerini kibar, nezih, zarif, mürüvvetli insanlar olarak yetiştirmek için ne yapıyoruz?
Değerler konusunda ülkemizde bir felaket yaşanmaktadır. İnsanı insan yapan, medenî yapan, üstün kılan, olgun Müslüman haline getiren asıl değerler ihmal ediliyor; onların yerine para, madde, servet, lüks konfor, ihtişam, gösteriş, israf, aşırı tüketim, benlik ihtiraslarını tatmin, ikbal ve riyaset gibi menfî ve şeytanî değerler alıyor. Bu konuda Müslüman kesimin kodamanları, sorumluları, pabucu büyükleri ne gibi tedbirler almaktadır?
Okullarımızda mantık okutulmuyor. Bir insan mantık okumadan doğru düşünebilir, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilir mi? Gençlerimize ve yetişkinlerimize, özet olarak da olsa bir mantık kitapçığı sunabiliyor muyuz?
Felsefenin bir şubesi de ahlâk ilmidir. Ahlâk kurallarına havaya, suya, ekmeğe muhtaç olduğumuz kadar muhtacız. Bütün ülkede, bu arada İslamî kesimde ahlâk fesadı vardır. Ortalığı birtakım aç köpekler, saldırgan kurtlar istila etmiştir. Vâdesinde ödenmeyen senetler, karşılıksız çıkan çekler, yalan dolan, sahtekârlık hıyanet yüzünden ticarî ve iktisadî hayatta güven ve huzur kalmamıştır. Vatandaşların yarısı birbiriyle münazaalıdır, mahkemeliktir. Komşuluk hukukuna riayet edilmemektedir. Kapkaççılık, hırsızlık korkunç boyutlara varmıştır. Afişlerle, pankartlarla, broşürlerle, kitapçıklarla bir ahlâk seferberliği açılması gerekmez mi? Bu işi elbette ki, ev kadınları, köylüler, işçiler, küçük esnaf, emekliler yapacak değil. Ülkenin aydınları, seçkinleri, sorumluları; bilhassâ İslamî kesimin büyükleri ve baronları niçin bu konuda var güçleriyle çalışmıyor? 30 Nisan 2004