PKK’nın eline düşen bir asker kaçmayı başarmış (bilerek “kaçırılmış” da olabilir). Medya bu kişinin söylediklerini akıl almaz olarak sıfatlandırdı. Güneydoğu bölgesinde PKK elemanları cirit atıyorlarmış. Gündüzleri şöyle böyle saklanıyorlarmış, geceleri serbest şekilde faaliyet yapıyorlarmış. Halktan vergi bile topluyorlarmış.

Teroristler ellerini kollaranı sallayarak dolaşıyormuş. Nerede?.. Kuzey İrak’ta değil, bizim topraklarımızda.

Bendeniz etliye sütlüye karışmayan bir vatandaşım. Lakin kulağıma yakası açılmadık haberler geliyor.

Ülkenin, bilhassa güneydoğusunda birtakım kurtarılmış bölgeler oluşturulmuş.

Gündüzleri TC, geceleri PKK devleti. Gece silahlı, gündüz külahlı…

Benim çok iyi bildiğim bir şey varsa bugünkü şartlarda ve bugünkü mücadele metoduyla PKK terörü kesinlikle bitmez. Kendi topraklarımızda PKK faaliyet gösteriyor, biz sınırlarımızın dışındaki yerleri bombalıyoruz!..

PKK gerilla hareketi ne demektir?

1. Yüz milyarlarca dolarlık uyuşturucu kaçakçılığı ve ticareti demektir. Bu

“beyaz”

işini kimler yapıyor? Fazla konuşamam…

2. PKK, Ermeni dâva ve ideallerine doğrudan doğruya ve dolaylı şekilde hizmet ediyor.

3. PKK demek,

Eretz İsrael

demektir.

4. PKK Ermeniler ve Siyonistler tarafından kurulmuş ve idare edilmiştir.

5. PKK terörünün gölgesinde yüz milyarlarca liralık silah, cephane ve savaş araç ve gereçleri ticareti yapılmıştır.

6. Kürt halkını TC’den bezdirmek, bir kısım Kürtleri dağa çıkartmak için bir Kürt köyünün halkına insan pisiliği bile yedirilmiştir.

7. Diyarbakır hapishanesinde insanlık dışı çok ağır, çok iğrenç, çok feci işkenceler yapılmıştır.

8. Açıkça ve sinsi olarak, bilhassa Kürt halkının yaşadığı bölgelerde İslâm düşmanlığı yapılmış, dinî yapı çökertilmiştir.

9. Üç bin beş yüz Kürt köyünün halkı sürülmüş, perişan edilmiştir.

Kürt meselesi halledilmezse ülkemiz parçalanabilir. Kürt vatandaşlarımız sadece bir bölgede yaşamıyor. Şu anda dünyanın en büyük Kürt şehri İstanbul’dur.

Türkiye parçalanırsa büyük insanî fâcialar yaşanmasından korkarım. 1947’de Hindistan iki devlete ayrıldığında büyük felaketler ve kıyımlar yaşanmıştı.

Ülke çapında bir dağılma, çözülme, tefessüh (mánâsını bilmeyenler lütfen lügata baksınlar), kırılma, çözülme manzarası görüyorum.

Sadece demokrasi ve liberalizmle Türkiye selamete çıkmaz. Ülkenin, halkın ve devletin birliğini korumak istiyorsak gerçekçi olmalıyız.

Yeni yapılacak anayasaya farz-ı muhal

“Kürtler, çektikleri acılar ve gördükleri zulümler dolayısıyla Türklerden üstündür”

maddesi konulsa mesele yine çözülmez. Kürtlerin bütün istekleri yerine getirilse yine çözülmez.

Çünkü bu işin arkasında Büyük Ermenistan hayalini besleyenler vardır. Büyük İsrail isteyenler vardır. Siyonizm vardır. Global Haçlılar ve Evangelistler vardır. Hattâ Megali İdea ve Pontus vardır. Bir tane değil bir sürü dev mafya vardır. Dünya çapında silah tacirleri vardır. Uyuşturucu mafyaları vardır.

Otuz beş senedir terör ile ilgili olarak

örtülü ödenekten acaba kaç milyar dolar dağıtıldı?

Bu ranttan kimler sebeplendi?

Kürt meselesinin, hattâ Türkiye’nin kurtuluşu için tek çare vardır: İslâm’ı ilân etmek ve uygulamak. İlân etmek zor, uygulamak çok zordur. Bugün Türkiye’de İslâm’ı uygulayacak yeterli miktarda ehliyetli, liyakatli, gözü kara, temiz, şeffaf, muktedir, vasıflı eleman yoktur.

İslâm ilim irfan, ahlâk fazilet, doğruluk dürüstlük, bilgelik üzerine kuruludur. Türkiye’nin uluslararası temizlik ve şeffaflık notu (10 üzerinden) 5’in altındadır.

Türkiye’deki siyasal İslâm ve İslâmcılık hareketi kirlenmiştir, kirletilmiştir. İslâmî hareket içten ihanete ve sabotaja uğramıştır.

1970’lerde, 80’lerde ucuz tarafından mücahitlik edebiyatı yapan birtakımları, ellerine fırsat geçince cihad postunu atmış, müteahhit gocuğuna bürünmüştür.

Ortadoğunun, dünyanın durumu hiç parlak değildir. Ülkemizin, halkımızın, devletimizin geleceği konusunda büyük kaygılar içindeyim. İsrail ile çekişmeler, polemikler yüzeydedir.

Yahudi devleti ile ticaret, iktisadî ve mâlî ilişkiler eskisi gibi fayrab devam etmektedir.

Devletimizin, ordumuzun nice derin sırları Siyonistlerin elindedir.

Beynelmilel Siyonizm,

Global Kapitalizm ve Liberalizm, ABD, AB, Haçlı güçler, sömürgeciler ve emperyalistler Türkiye’de

geleneksel Ehl-i Sünnet İslâmlığını kaldırıp, onun yerine;
light, ılımlı, cihadsız, fıkıhsız, Şeriatsız, mezhepsiz, Sünnetsiz, Feminist, Tarihsel, BOP’a uygun, Batı medeniyeti norm ve değerlerini kabul etmiş evcil ve uysal yeni bir İslâm

getirmek istiyorlar. Böyle bir İslâm kurtuluşumuza merhem olmaz.

Zaten Ehl-i Sünnet İslâmlığı getirilse bile bugünkü İslâmcılarla hiçbir şey yapılamaz. Mehdi’nin zuhurunu beklemekten başka çare göremiyorum.

* (İkinci yazı) Bir Şey Unuttuk

Biz hayırsever, dindar, sofu, hepsi hacı bir grup Müslüman bir dernek kurduk ve yeni bir mahallede büyük bir cami yaptırdık.

İlle de yüksek kubbeli olacak dedik, masraf ikiye katlandı, kocaman bir kubbe yaptırdık.

Bir minare yetmez dedik, iki minare yaptırdık.

Minareler binayla mütenâsib (orantılı) olsaydı daha güzel olacaktı ama biz upuzun minareler yaptırdık.

Zaten şerefeye çıkıp ezan okuyan yok ama biz bir şerefe yetmez dedik, iki şerefe de yetmez dedik, her minareye üç şerefe yaptırdık.

Çuvalla para harcadık, caminin içini sanatsız çinilerle kaplattık.

Elektrikli yerden ısıtma tesisatı yaptırdık.

Camiye WC’ler, şadırvanlar yaptırdık.

Alt katta cenaze yıkama istasyonu kurduk.

Camiye bir show room bile yaptırdık.

Minareleri, caminin içini ve dışını gür sesli hoparlörlerle donattık.

Mihraba tam altı adet mikrofon koydurttuk.

İmamın yakasına takmak için bir de kablolu seyyar mikrofon hazırladık.

Yazın cemaat serinlesin diye klima cihazları, vantilatörler…

İçi yanan din kardeşlerimiz için soğuk su cihazları. Buz gibi…

Çalınacak bir şey yok ama, caminin içine ve dışına dijital kameralar yerleştirdik.

Hiç sanatlı değil ama zemine anilin boyalı makine halıları serdirttik.

İmam ve müezzin için konforlu lojmanlar yaptırttık.

Caminin içine kızıl ışıklı namaz vakitleri levhaları koydurttuk.

Cami bahçesine paralı WC’ler yaptırttık

Velhasıl son derece lüks, büyük kubbeli, iki uzun minareli, bol şerefeli, bol mikrofonlu, bol hoparlörlü, kaloriferli, yerden ısıtmalı, klimalı, vantilatörlü, soğuk su cihazlı, kameralı, WC’li bir camimiz oldu.

Yok yok bu camide.

Sadece bir şeyi unuttuk.

En önemli şeyi.

En hayatî şeyi.

Ne mi o?

Sabah ezanı okununca biz bu camiye gitmiyoruz.

Öğle ezanı okununca bir saf.

İkindi hâkeza.

Akşam yine fazla cemaat yok.

Yatsıda yarım saf…

Evet cami yaptırdık ama gidip orada cemaatle namaz kılmayı unuttuk.

Yahu biz ne unutkan Müslümanlarız… 9 Ekim 2011