Pazar

 

Ülkemizde kendilerini halkın seçtiği Meclis’ten, o Meclis’in seçtiği Başbakan ve hükümetten, kanunlardan ve hukuktan, Anayasa’dan, uluslararası insan hakları metinlerinden daha yukarıda gören güçlü bir zihniyet nazarında

devlet için en büyük tehdit ve tehlike irticadır ve irticanın en önde gelen sembolü de dindar kadınların başörtüsüdür.

Başörtüsü yasağı bütün şiddeti ile sürdürülürken ülke genelinde güvensizlik, âsâyişsizlik, anarşi, kaos, dağılma, çözülme, çürüme artarak sürmektedir.

Şimdi sormak gerek: Devlet, ülke ve halk için en büyük tehlike başörtüsü müdür, yoksa güvensizlik midir? Kapkaççılık ülkenin temellerini çatırdatan bir âfet haline gelmiştir. Hiçbir güç bunu önleyememektedir. Niçin önlenemiyor? Koskoca bir devlet bunun karşısında niçin âciz kalıyor? Kapkaççılığı erginlik yaşının altındaki küçük çocuklara yaptırıyorlar. Onlar yalnız mıdır? Yalnızdırlar diyenin aklına şaşılır. Kapkaççılık organize bir suçtur. Arka planda işi idare eden birileri vardır. Kimdir bu birileri?

Güvensizlik okullara, liselere de sıçramıştır. Okullarda her gün bir çocuk öldürülüyor. Ondört yaşında bir öğrenci onaltı yaşındaki arkadaşının göğsüne kamayı daldırıyor, bıçak kalbi yaralıyor, sırttan çıkıyor…

En büyük güvensizlik ticaret, iş, iktisat, finans sektöründedir. Halka bozuk, zararlı, zehirli gıdalar yediriliyor. Bir tek örnek vereyim: Uluslararası standartlara göre tescil edilmiş, garanti belgesi almış bir kilo hakikî bal 100 ile 150 liraya satılırken, marketlerde kilosu beş-on liraya bal satılıyor…

Ticaret hayatında bono imzalanıyor, zamanı gelince ödenmiyor… Çek veriliyor, karşılıksız çıkıyor… Bu şartlar altında güven olur mu, doğru dürüst ticaret yapılır mı? Yakın tarihte ülkemizde kasıtlı, planlı, hâniane bir şekilde yüksek ve müzmin enflasyon oluşturulmuş ve bu enflasyonun gölgesinde milyarlarca dolar vurulmuştur.

İhalelere fesat karıştırılmasını suç sayan bir sürü kanun ve nizam var. Bunlar fesatçıları önleyebiliyor mu? Toplumu teşkil eden

“unsurlar”

arasındaki karşılıklı güven, sevgi, barış her gün biraz daha fazla darbeleniyor. Dış güçler ve içteki yardakçıları Türklerle Kürtleri, Sünnîlerle Alevîleri, dindarlar ile laikleri veya çağdaşları, milliyetçilerle kozmopolitleri düşman kamplar haline getiriyor ve aralarında fitne ve fesat çıkartmaya çalışıyor.

İki üç ay önce tanıdığım Diyarbakırlı bir öğrenciye sormuştum: “Şehrinizde güvenlik ve âsâyiş var mıdır?” Vardır demişti… Baharda oraya bir gezi yapmak istiyordum. Müzesini görecektim, geleneksel el sanatlarını inceleyecektim, eski tarihî mimarlık eserlerine bakacaktım, yöresel yemeklerini yiyecektim, iki mihraplı camide namaz kılacaktım. Lakin artık oraya gitmem çok zorlaştı. Güvenlik yok… Bırakın Diyarbakır’ı, İstanbul’un nice semtinde de güvenlik yok. Haftada bir Beyoğlu’na çıkıyordum. Yemek yiyor, bir kafede çay içiyor, Aslıhan’daki sahhaflara, Avrupa pasajındaki antikacı dostuma uğruyor, bir şeyler satın alıyor, mutlu oluyordum. Artık Beyoğlu’na tek başına gitmem doğru olmaz. Güvenlik yok…

Böyle giderse bir sene sonra İstanbul’un bir çok bölgesi güvensiz olacaktır. Din, inanç, düşünce, görüş sahasında da güvenlik yok. Orhan Pamuk için var, benim gibi dindar, muhafazakâr, tarihî devamlılığa taraftar, millî kimliğe bağlı birinin yok.

Geçen hafta Balat’ta kendisinden alışveriş yaptığım küçük bir market sahibi tam onbir kere soyulduğunu anlattı. O dükkan sahibinin güvende olduğunu söylemek mümkün müdür?

Şimdi bazıları bana diyecekler ki: Evet güvenlik yok ama ona mukabil başörtüsü yasağı var. Bu yasak sayesinde anayasal düzen ve laiklik korunuyor. Hep olumsuz şeylerden bahs edip duruyorsun. Biraz da başörtüsü yasağı gibi uygar, çağdaş, ileri, kıvanç verici şeyleri dile getirsene… Pöh!….

İran’da bütün kadınlar tesettürlü gezmek zorundadır. Hattâ o komşu ülkeye gelen kadın turistler, havaalanından itibaren başlarını örtüyor. Hıristiyan İranlı kadınlar da tesettürlüdür. Hattâ, diplomatların eşleri bile sokağa, çarşıya, pazara çıkarken örtünüyorlar.

İran’da kadınların açık gezmesi yasaktır. Lakin orada güvenlik vardır. İran’da kapkaççılık yoktur. Orada hırsızlık az, ama gerçekten çok azdır. Alışverişte aldatılmanız ihtimali çok küçüktür.

İran rejiminin propagandasını ve reklamını yapmıyorum. Realiteyi, gerçekleri dile getiriyorum. Benim memleketimde niçin oradaki kadar güvenlik yok? Bizdeki terör niçin bir türlü önlenemiyor?

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da

PKK terörünün gölgesinde,

tozu dumanı içinde dehşetli ve korkunç bir

uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ticareti

yapılıyormuş diye söyleniyor. Bu niçin önlenemiyor? Bunun ardında kimler vardır?

Başörtüsü yasağı medeniyete ve adalete uygun mudur? Bizdeki gibi bir yasak dünyanın hiçbir medenî, hukuklu, ileri, demokrat ülkesinde yok.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra

İstanbul civarındaki köylerdeki

çarşaflı kadınların çarşaflarını çıkarttırıp başörtüsü ve mantoya büründürmüşlerdi.

O zamanın gazetelerini açınız, çarşafın çıkartılıp yerine başörtüsü takılması törenlerinin resimlerini göreceksiniz. Aradan kırk yıl geçti, bu sefer başörtüsünü kaldırmaya uğraşıyorlar.

Farz edin ki, bütün Türkiye kadın ve kızlarının başlarını açtılar, bu güvensizlikle, bu kokuşma ile, bu çözülme ve dağılma ile, bu anarşi ile bu ülke nasıl ayakta duracaktır? Ah akıl, ah vicdan, ah bilgelik, ah tolerans, ah insaf, ah iz’an, ah vatanseverlik!.. Nerelere saklandınız? Ortaya çıkın, zuhur edin artık… Sizleri çok özledik, sizlere çok ihtiyacımız var. Gelin gelin gelin… 10 Nisan 2006