Haberleri Yokmuş (!)
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
EVVELKİ gece bizim apartımanın kapıcısı gece saat 12’de bahçede odun kırdı ve ben üçüncü kattan bu işin sesini duydum, sarsıntısını hissettim. Hizbullah evlerinde, bu evlerin bahçelerinde bir sürü mezar kazılmış, işkence ile öldürülen cesetler buralara gömülmüş de bütün bu kazma ve defin işlerinden kimsenin haberi olmamış mıdır?
Fen ve teknik çağında yaşıyoruz. İstahbarat, casusluk, haber toplama, takip etme konularında akıllara durgunluk verecek âletler, cihazlar var. Dünyamızın semalarında dolaşan uydulardan, karanlık gecede yürürken sigara içen bir adamın bile varlığı tesbit edilebiliyormuş.
Her yer mikrofon dolu. Adamın cebine pirinç tanesi kadar bir verici koyuyorlar ve onu dinliyorlarmış.
Onbinlerce casus, ajan, gizli kulak dolaşıyor ülkemizde. Bunca vazifeli Hizbullah cinayetleri ile bir şey duymadı mı, bir rapor vermedi mi? Sorumluların ve ilgililerin olup bitenlerden haber olmadı mı?
Sayın Cumhurbaşkanı “Devlet cinayet işlemez” dedi. Âmenna, devlet elbette cinayet işlemez. Ordu da işlemez. Devleti ve orduyu tenzih ederiz. Lakin gizli çeteler var, derin devlet diye bir heyûlâ var, esrarlı güçler var. Sayın Demirel, bunlar için “Cinayet işlemezler” diyebilir mi?
Hizbullah ve işlenen cinayetler konusunda fazla konuşanın başı derde girer, hâttâ ileri giderse canından bile olabilir. Bu şartlar altında bilenler bildiklerini söyleyebilir mi?
Millî İstihbarat Teşkilatımız, zabıtamız bir sinek uçsa onu bile tesbit edecek imkanlara sahiptir.
Ülkemizdeki islamî hareketi takip etmek için her yıl katrilyonlarca liralık masraf yapılıyor. Bütün islamî tarikatların, hiziplerin, cemaatlerin, grupların, fırkaların içine bir sürü casus, ajan, provokatör sokulmuştur. Bu ajan ve casuslar kimi yerde göbeğine kadar sakallı, namazlı abdestlidir; bazı yerde ılımlı Müslümandır, her hâl ü kârda kraldan ziyade kralcıdır. Bunca casus, ajan, istihbaratçı Hizbullah ve cinayetleri hakkında şimdiye kadar bilgi verip uyarmadı mı?
Hizbullah bombası nasıl patlatılmış, nasıl patlamıştır? Bu iş durup dururken mi olmuştur; yoksa planlı, programlı, hesaplı bir şekilde mi meydana gelmiştir?
Türkiye’de bazı gizli ve esrarlı güçler ve mihraklar cehennemî, şeytanî bir satranç oynuyor. Bakalım oyun nasıl sonuçlanacaktır?
Ortada Hizbullah meselesine dair binlerce rivayet ve haber var. Bu mozayikleri toplayıp, birleştirip tabloyu bütünüyle ortaya koyacak bir zekâ ve güç göremiyorum. Müslüman kesim inliyor, sızlanıyor, ah u vah ediyor, ağlıyor, titriyor ama bunlar yeterli değil. Bazı köşeyazarları, bazı yayın organları arada bir birkaç gerçek parçasını yayınlıyor, bu da yeterli değil. Bütün parçaları toplayıp mozayik tablosunun tamamını sergileyecek bir zekâ ve güç yok mu?
Böyle bir hadîse Fransa’da, İngiltere’de meydana gelseydi yer yerinden oynardı. Bütün aydınlar, medya, seçkin tabaka harekete geçerdi. Komiteler, araştırma merkezleri kurulurdu. Perdenin arkasına, meselenin içyüzüne projektörler çevrilirdi. Suçu varsa iktidar alaşağı edilirdi. Gizli ve esrarlı güçlerin maskeleri düşürülürdü.
Türkiye bir Akdeniz-Latin-Bizans ülkesidir. Bizde böyle şeyler yapılamıyor.
Ülkemizin iki gündemi var. Birincisi gerçek gündem. Bunda bir sürü hıyanet, rezalet, büyük hırsızlık, talan, yağma, hortumlama, zulüm maddesi var. Büyük medya bunları dile getirmiyor. İkinci gündem, sun’î (yapay), gerçek-dışı bir gündemdir. Yok irtica varmış, yok başörtülü kızlar rejimi tehdit ediyormuş, yok dinciler ülkeyi ortaçağı karanlıklarına sokmak istiyormuş. Bunların hepsi vehimdir, kuruntudur, gerçekle ilgisi olmayan şeylerdir.
Müteahhit Veli Göçer’i hapse attılar ve dosyayı kapattılar. Oysa 17 Ağustos zelzelesinde yaptıkları binaları yıkılan bir sürü kodaman müteahhid ve inşaatçı serbest geziyor. Çünkü onlar güçlü adamlar, güçlü dostları var. Medya bu heriflerin kayırılması ve korunması meselesinde yeteri kadar hassas değil.
Bazı günlük büyük gazeteler ve televizyonlar sanki derin devletin, hâkim sınıfın yayın organı gibi çalışıyor. Gizli tutulması gereken dosyalar bunlara veriliyor, gerçekler çarpıtılıyor. Nice köşeyazarı var ki, kendilerini hem savcı, hem hakim, hem hapishane gardiyanı, hem de cellat sanıyor. Bu adamların verdikleri karakuşî hükümlerin temyizi yoktur. Astıkları astık, kestikleri kestiktir. Zulme, saldırıya uğrayacak masum ve mazlum vatandaşları koruyacak bir müessese mevcut değildir.
Ezici çoğunluğu teşkil eden Müslümanları, bu ülkenin asıl sahiplerini korumak, derleyip toparlamak, birleştirmek, Kur’an ve Sünnet ışığında islah etmekle vazifeli olan birtakım din büyükleri ve din baronları bu hengâme içinde ne yapıyor? Hepsini suçlamak istemem ama bazıları hâlâ “Ben, ben, ben…” diyor ve hababam para topluyor. Memleket batmış, Müslümanlar perişan olmuş, onların umurunda mı?
Müslümanlar örs ile çekiç arasında kalmışlar. Bir yandan dinsizler ve kâfirler tarafından darbeleniyor, öbür taraftan koyun postuna bürünmüş din sömürücüsü baronlar tarafından aldatılıp, tokatlanıyorlar.
Susurluk kazası ile meydana çıkan tarih ve efsane çapındaki rezalet aydınlandı mı? İstenilse aydınlanmaz mı? Lakin gizli, esrarlı, derin güçler aydınlanmasını istemiyor.
Kaç banka, içi boşaltılarak iflas ettirildi. Bu işin sorumluları da zevk ü sefa içinde, izzet ve ikbal ile keyif çatıyor. Hangi güç onlardan hesap sorabilir?
Son günlerde elektrikler kesiliyor, doğalgazın dağıtılmasında aksaklıklar meydana getiriliyor. Niçin? Çünkü ülkemizde nükleer santral yapmak istiyorlar. Türkiye’nin böyle bir santrala ihtiyacı yok. Artık hiçbir ülke nükleer santral yapmıyor. İleride böyle bir santral ülkemizin başına bela olacak, büyük felaketlere yol açacaktır. Lakin birtakım menfaat grupları böyle bir santralı çok istiyor. Çünkü bu yolla birkaç şirket, birkaç aile, birkaç kodaman milyarlarca dolar kazanacaktır. Medya bu mesele üzerinde gereği gibi duruyor mu?
Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Abdi İpekçi cinayetleri niçin aydınlanmadı? Faili meçhul cinayetler birkaç tane değil. Yakınları, evlatları kaybolan aileler birkaç binmiş. Bazılarına göre on bin faili meçhul cinayet dosyası bulunuyormuş. Medya, iktidar niçin bu mesele üzerine eğilmiyor?
İşkenceler gırla gidiyor. İşkence ederken vatandaşı öldürenlerin muhakemeleri tutuksuz olarak sürdürülüyor, duruşmalar halka ve basına kapalı olarak yapılıyor. Öldürülenlerin aileleri mahkeme koridorlarında feryat edince dövülüyor, tartaklanıyor, nezarete atılıyor; bunları resimlemek isteyen gazetecilerin makinaları ellerinden alınıyor. Medya niçin bu yolsuz ve yamuk işlerin üzerinde durmuyor?
Ülkemizde sanki İslam’a ve Müslümanlara karşı yeni ve amansız bir haçlı seferi açılmıştır. Evrensel bildirgelerle, Anayasa ile halkımıza teorik olarak tanınmış bulunan din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyeti vahim kısıtlamalara mâruz bırakılmıştır. Küçük, azgın, şirret bir azınlık vergi ödeyen, askerlik hizmeti yapan, bu memleketin çocuğu olan dindar kimselere düşman muamelesi yapıyor. Yazık ki, bu gidişata dur diyecek bir güç yoktur.