Haçlı Protokolları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazar
Yüzyıllar boyunca Türkler’den çok çektik. Az kalsın bütün doğu Avrupa’yı ve İtalya’yı da zaptederek imparatorluklarına korkunç bir güç kazandıracaklardı. İkinci Viyana bozgunu bellerini kırdı, durakladılar, gerilemeye başladılar. Nihayet onları içlerinden fethettik, sımsıkı bağladık. Türklerin uyanmasına kesinlikle engel olmalıyız.
Bir milleti, ülkeyi, devleti güçlü kılan, medeniyet yollarında ilerleten şeylerin başında zengin bir edebî-yazılı lisan gelir. Eskiden Türklerin lisanı, 200 bin kelimelik büyük bir medeniyet âlet ve vasıtası idi. Gayretlerimiz sonunda şu anda birkaç bin kelimeye düşen öz ve arı Türkçe ile onların ilerlemesi, güçlenmesi, yarışta önlerde koşması mümkün değildir. Bu durum devam ettirilmelidir. Yeni nesiller atalarının mezar taşlarını, arşivlerindeki belgeleri, anıt binaların kapılarındaki kitabeleri bile okuyamamalıdır.
Türkiye halkına hedonizmi, tembelliği, avantacılığı, faizciliği, çalışmadan kazanmayı, zevk ü sefayı, aşırı tüketimi, israfı aşılamalıyız. Bunlara mübtela olan bir millet sürünmeye mahkumdur.
Bütün Avrupa ülkelerinden daha büyük bir yüzölçümüne ve verimli topraklara sahip olan Türkiye o hale getirilmelidir ki, ekmeklik buğdayını bile yetiştiremesin, dışarıdan ithale mecbur ve mahkum olsun. Yine Türklerin hayvancılığı öldürülmeli ve bize yıllarca kan kusturan bu millet etini dışarıdan getirtmek zorunda kalmalıdır. Onlara bol bol domuz eti yedirerek asırların birikimi intikamımızı da almış oluruz.
Türkiye’nin eğitim ve üniversiteleri dejenere edilmelidir. Okullardan bitirme ve bakalorya imtihanları kaldırılmalı, ders kitapları yetersiz ve çağ dışı olmalı, kırk elli kişilik sınıflarda fazla birşey öğrenmeden diploma sahibi olunmalıdır.
Gayretlerimiz ve baltalamalarımız sonunda Türkler o hale gelmiştir ki, yüzyılı aşan bir zaman boyunca hiçbir dalda Nobel ödülü kazanamamışlardır.
Güney Kore’den daha fazla imkana ve enerjiye sahip olan Türkiye’nin kendi yüzde yüz milli ve yerli mükemmel otomobillerini üretmesine mutlaka mani olmalıyız. Onlar, Avrupa’nın ve Amerika’nın modası geçmiş, demode, vasıfsız, ileri ülkelere ihraç imkanı olmayan otomobillerini montaj metoduyla üreterek kendi iç piyasalarını tokatlamalıdır.
Türkleri, altından kalkamayacakları iç ve dış borçlarla gemlemek çok isabetli olur. Öyle ki, bütçeleri bu borçların faizlerini bile ödemeye yetişmesin.
Medya, çağımızın en büyük gücüdür. Türkiye’de medya, bize bağlı ve mahkum birtakım kartellerin kontrolunda olursa hedefimize daha rahat erişiriz.
Türklere en büyük gücü İslâm dini ve nizamı vermiştir. Onları bu güçten, bu enerjiden mahkum bırakmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam edelim.
Türkiye halkını Sünnî Alevî, Türk Kürt, sağcı solcu gibi kamplara ve kutuplara ayırarak, aralarına düşmanlık ve kin tohumları ekmeyi sürdürmeliyiz. Birleşirlerse bizim için tehlikeli olabilirler.
Temel insan hakları, hürriyetleri ve haysiyetleri ileri ve medenî Batı ülkeleri için geçerlidir. Müslüman Türklere bu haklar tanınacak ve verilecek olursa bizim için tehlike çanları çalmaya başlayacaktır. Oxford’da veya Harvard’da bir Müslüman kız başörtüsüyle okuyabilir ama İstanbul veya Ankara üniversitelerinde böyle bir şeye müsaade etmek doğru olmaz.
Türkleri hiçbir zaman kendi hallerine bırakmamalıyız. Yahudi kökenli ve iki kimlikli Türkiyelilerin vesayeti altında uygarlaşmalarına çalışılmalıdır.
Türkiye şu anda afyonlanmış ve uyumaktadır. Uyandığı taktirde bizim için büyük tehlike haline gelecektir. Var gücümüzle Türkiye’nin sanayiini, ziraatini, ticaretini, finans işlerini baltalamamız hayatî bir zarurettir.
Sovyetler Birliği çöktükten ve Marksist ideoloji iflas ettikten sonra Batı medeniyeti için en büyük düşman olarak İslâm dünyası kalmıştır. Türkler uyanır ve tekrar Müslümanlık âleminin başına geçerlerse dünyanın bugünkü dengesi altüst olacak ve başımıza bir sürü gaile çıkacaktır.
Türkleri İslâm’dan uzaklaştırmak için uzun zamandan beri, büyük paralar ve emekler harcayarak yaptığımız çalışmalar umduğumuz neticeleri vermemiş bulunmaktadır. Bu milletin İslâm’dan kopması mümkün değildir. Binaenaleyh onlar için yeni bir İslâm türetmeliyiz. Fıkıhsız, Şeriatsız, Sünnetsiz, dünyevî ahkâmı olmayan bir İslâm hümanizmasını onlara din olarak kabul ettirmeliyiz.
Müslümanların içindeki birtakım para, şöhret, riyaset, alkış, benlik düşkünü adamları doğrudan doğruya veya dolaylı olarak satın alarak, kiralayarak emellerimize hizmet ettirmeliyiz.
Türkler bir an bile dertsiz, belasız, problemsiz ve buhransız kalmamalıdır. Bunlarla uğraşmaktan toparlanmaya vakit ve imkan bulamasınlar, bocalayıp dursunlar.
Gençlik seks manyağı haline getirilmelidir. Yeni nesillerin kendi millî kimliklerine ve tarihî devamlılıklarına yönelmeleri asla doğru olmaz. Onlar şehvetle, tembellikle, kakafoni ile, dansla, gevezelikle, futbol ibtilâsı ile terbiye edilmelidir.
Türkiye’deki ahlâksızlık, kokuşma, rüşvet, suiistimal, hortumlama, emanete hıyanet teşvik edilmelidir.
Bunca düşkünlük ve felaket içinde biraz sevinebilmeleri, stres atabilmeleri, bize zarar vermeyecek bir şekilde ferahlayabilmeleri için futbol müsabakalarını kazanmalarında, kupa almalarında herhangi bir mahzur yoktur.
Biz asırlar boyunca Türklerin atalarından çok çektik. Şimdi onları o hale getirmeliyiz ki, kendi atalarına kendileri söğsünler.
Laiklik, din ile devletin birbirinden ayrılması; devletin dine, dinin devlete karışmaması demektir. Lakin böyle bir laikliğin Türkiye’de tatbik edilmesi medeniyet ve Batı dünyası için büyük sakınca doğurur. Türkler için en uygun laiklik devletin dini baskı, kontrol altında tutması, devletin yüz bin din hocasına maaş ödemesi, beş yüz İmam-Hatip okuluna ve 17 İlahiyat fakültesine sahip olması, devlet bünyesi içinde umum müdürlük seviyesinde bir Diyanet dairesi bulunması, kabinede din işlerine bakan bir bakanın yer almasıdır. Gerçi bu laiklik değildir ama Türkiye için bundan başka bir çözüm yoktur.
Türkiye’nin gerçekten bağımsız bir ülke ve devlet olması yeni dünya nizamı için büyük felaketlere yol açacaktır. Bu ülke zâhiren bağımsız görünmeli, gerçekte ise uluslararası medeniyet güçlerinin vesayeti ve ipoteği altında gizli bir sömürge gibi olmalıdır. 29 Mayıs 2000