Hâfızasız, Tarihsiz Toplum
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Şubat 2019
Halk yığınları, genç nesiller pek yakın bir tarihte cereyan etmiş önemli hadiseleri hatırlamazlar. Günü gününe yaşarız. Bol miktarda kuruntularımız, komplekslerimiz, boş hayallerimiz vardır. Uluslararası futbol yarışmasında dünya üçüncüsü olmamız, bize bütün dertlerimizi, sıkıntılarımızı, içinde bulunduğumuz son derece vahim krizleri unutturmaya yetmiştir.
Geçmişteki hatâlarımızdan ders ve ibret almayız. İbret almak için bilmek, hatırlamak gerekir. Biz hâli
de bilmeyiz, sadece yaşarız, mâruz kalırız.
Bir konuda sıkıntıya düşen, yanan kişilerimiz o sahada bir eksiklik, yanlışlık, problem olduğunu anlar. Anlar da mahiyetini, sebeplerini idrak edemez. 17 Ağustos büyük zelzelesinden bu yana tam üç sene geçti. Zaman zaman gazetelerde depremzede halkın büyük kısmının çektiklerine dair haberler görürüz, resimlerine bakarız. Onların çektiklerini iyice, hakkıyla anlayamayız. Tepkimiz küçük bir üzüntüden, vah vah demekten, yetersiz ve cılız bir isyandan ibarettir.
Evet tepkilerimiz çok zayıftır. Sağlık karnesindeki
hastahaneye alınmayan, tedavi edilmeyen
Böyle bir haksızlık, böyle bir facia, böyle bir zulüm İsviçre, Amerika, Kanada gibi medenî bir ülkede cereyan etmiş olsaydı halktan,
Tıp Fakültesi dekanı ne dedi:
Kara cüppeli akademisyen dekan bey eksik söylemiştir. Paralı hasta olursa çarşaflı da olsa bakıyorlar.
Dreyfus ölmüştür, o zamanki insanlar ölmüştür ama toplumsal hafıza ve kültür vak’ayı hafızasına sağlamca yerleştirmiştir.
Genç nesiller 1946 seçimlerinde
ve
yaşanan faciaları bilir mi? Bilmez.
bilen kaç kişi çıkar şu ülkede?
Başka milletler böyle kahramanları için âbideler dikiyor. Bizde bu cinayetin içyüzünü bilen kaç kişi vardır. (Kadir Mısıroğlu beyin bu konudaki kitabını okumanızı tavsiye ederim. Bedir Yayınevi’nden (0212 / 519 36 18) sorabilirsiniz.)
Güneş motelde birtakım pazarlıklar sonunda
Sonradan bunlardan ikisi
‘da yargılandı ve hapis cezasına çarptırıldı. Ecevit’in o iktidarında ne facialar yaşandıydı. Türkiye bir yolsuzluklar ve yokluklar ülkesi haline gelmişti. Tüpgaz yok, çay şeker yok, zarurî gıda maddeleri yok. Anarşi ve zulüm korkunç boyutlara ulaşmış. O tarihlerde basılmış
adlı kitabı okursanız gözleriniz fal taşı gibi açılacaktır. Türkiye’nin bugün içinde bocaladığı büyük ve korkunç krizin temelleri o zaman atılmıştır.
Bundan yetmiş küsur yıl önce bir
yapılmıştır. İstanbul Üniversitesinin adı
du. CHP’nin oligarşik iktidarına bazı haysiyetli profesörler kafa tutuyordu. İsmet Paşa hükümeti tenkitlerden tedirgin oluyordu. Profesörler içinde dindar ve hamiyetli kimseler vardı. Bu haliyle memleketin beynini kontrol altına almak, dizginlemek mümkün değildi. Darülfünunu kapattılar ve yerine Üniversiteyi açtılar. Merak edenler bu konuda kitap bulabilirler mi? Sanmıyorum.
Atatürk zamanında
vesilesiyle iki büyük ve kodaman Selanik Dönmesi,
Bu işin içyüzü nedir? Gerçekleri açıkça yazamazsınız. Aradan bunca yıl geçmiştir, bizde hâlâ tabular, ambargolar vardır.
Apo devlete başkaldırmış, silahlı isyan hareketi başlatmış ve onu senelerce sürdürmüş, onbinlerce kimsenin ölümüne sebep olmuş, memleketin bir kısmının harap olmasına, milyonlarca halkın sefalete düşmesine yol açmıştı. Adnan Menderes’in en büyük suçu ise, Demokrat Parti Meclis grubunda bir cümle sarf etmiş olmasıydı.
Adnan beyin dönmelerle ilgisi vardır. Çok yakınlarından birisi Dr. Nazım’ın yeğenidir.
Biz
de bilmiyoruz. İmkânım olsa, bu konuda mufassal
büyük bir kitap yazdırırım
. Millî
İlk Meclis’te yetmişden fazla sarıklı milletvekili vardı.
Dinsizler pek azdı.
En yaşlı üye Sinop mebusu
ve bilahare kürsüye çıkan
meâlinde sözler etmişlerdi.
Lisanımız, edebiyatımız, tarihimiz, millî kimliğimiz, medyamız, eğitim teşkilatımız, üniversitelerimiz
Devletin, ülkenin, milletin, millî iradenin, hukukun, insan haklarının, Türkiye’nin yüce menfaatlerinin üzerinde gizli ve amansız bir güç bulunmaktadır.
diyorlar, yazıyorlar. Öyle mi? Egemenlik gerçekten ulusun olsaydı, Türkiye’de bugün olduğu gibi
olabilir miydi?
Her şeyin üstünde bir ideoloji bulunuyor. Sorarsanız,
diyeceklerdir.
Atatürk inkılaplarına en büyük hıyaneti Atatürkçü, geçinenler yapmıştır. Büyük inkılaplardan biri neydi?
değil miydi?
En koyu, en su katılmadık Atatürkçüler.
Aynı Atatürkçüler şimdi kalkmışlar
Adam gizli teşkilat kurmuş, ihtilal hazırlığı yapıyor. Atatürk rejimini devirecek, Atatürk’ü muhakemesiz veya uyduruk bir muhakemeden sonra idam edecek, Türkiye’de Sovyet uydusu kızıl bir Bolşevik düzen kuracak. Şimdi Atatürkçüler bir yandan
diye ağlıyorlar, bir yandan da
edebiyatları yapıyorlar. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur. Atatürk Nazım’ı yakalatmadı mı,
Nazım on beş sene zindanda kaldıktan sonra Sabataycı
Sonra Rusya’ya kaçıp
demedi miydi? Atatürk’ün kemikleri sızım sızım sızlıyor…
Tarih okuyun, tarih kitapları alın. Sakın ola ki, tarih diye yalan dolan, uyduruk hikâyeler, masallar anlatan kitapları almayın. Arayın, sorun, gerçek tarihi yazan kitapları bulun.
29 Ağustos 2002