Yanında ilim, irfan, yüksek kültür, ahlâk estetik sanat boyutu, ahlâk ve fazilet olmadan tek başına hafızlık, hizmet konusunda fazla bir işe yaramaz.

Hafızlık büyük bir şereftir. Kur’ânın emirlerini yerine getirmeyen, yasaklarından uzak durmayan, öğütlerine kulak verip tutmayan kimseler, sadece hafız olmakla hamele-i Kur’ân olamazlar.

Bütün hafızlık kurslarında ilim öğretilmelidir. Hafızlar, sıradan hafız olmamalı, vasıflı güçlü dine hizmet eden hafız olmalıdır.

Hafız olacak gençlere yüksek İslâm ahlâkı öğretilmelidir.

Hafızın, Resulullah Efendimize (Salat ve selam olsun ona) biatli ve itaatli olması gerekir.

Hafızlar, para ve maddî menfaat karşılığında Kur’ân okumamalıdır. Böyle bir şeyin fetvası ve ruhsatı yoktur.

Hafızlara, İmam Gazalî’nin İhya’sı, İmam Birgivî’nin Tarikat-i Muhammediye’si

gibi eserler, icazetli hocalar tarafından okutulmalıdır.

Ne mutlu Kitabullahın emirlerini farzlarını yerine getiren, yasak ve haramlarından uzak duran, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine uyan, İslâm ahlâkı ile ahlâklı olan, İmana İslâma Kur’âna Sünnete Şeriata Ümmete ihlasla etkili şekilde hizmet eden, böyle oldukları için hamele-i Kur’ân olma şerefini bihakkın kazanan hafızlara… Bu yazımı okuyacak olurlarsa bendenize duâ buyurmalarını istirham ediyorum.

***

İSLÂMÎ HALK EĞİTİMİ

Bundan birkaç yıl önce sokaktaki vatandaşlarla bir anket yapılmış. Adamın birini durdurup sormuşlar:

-Müslüman mısınız?.. Elbette Müslümanım demiş. Kelime-i Şehadet nedir, söyler misiniz?

Adamcağız cevap verememiş.

Bu ülkede Kelime-i Şehadet’in ne olduğunu bilmeyen Müslüman varsa, bunun sorumlusu birtakım bilenlerdir.

Müslüman kesimin bilenleri, üst tabakası mutlaka Din, İman, Kur’ân, Sünnet hizmetleri yapmalı ve halkı aydınlatıp bilgilendirmelidir.

Bilenler kimlerdir?.. Din alimleri ve fakihlerdir… Tarikat şeyhleridir… Müslüman ziyalılardır… Diyanet İşleri Başkanlığıdır… Müslüman idarecilerdir.

İslâmı halka anlatmak, öğretmek, halkı Doğru Yola davet etmek Diyanet’in ve özel diyanetlerin (cemaatler, tarikatlar vs.) temel vazifesidir.

Diyanet’le ilgili hukukî ve idarî mevzuatta (kanunlarda tüzüklerde) böyle bir madde yokmuş… Olmayabilir. Olmaması, ilgililerin sorumluluğunu ve vebálini ortadan kaldırmaz.

Emr-i mâruf ve nehy-i münker farzının birinci maddesi tebliğ ve davettir, halka ilmihal öğretmektir.

Bu yapılmazsa İslâm toplumu çöker.

Nasıl çöker? Vaktiyle Endülüste çöktüğü gibi çöker.

Gerçi onlar ilmihal bilmez değillerdi ama birliğe önem vermemişler, parçalanıp bölünmüşler gevşemişlerdi.

Bir cemaat, darbe yapacağına, Ehl-i Sünnete uygun bir Temel İslâm Kitabı

çıkartarak, Türkiye halkına dinî eğitim vermiş olsaydı, isabet etmiş olurdu.

Şeriat elden gitmiş, Sünnet terk edilmiş, din ve iman elden gidiyor; birileri ikinci sınıf işler ve hizmetlerle meşgul oluyor… Yazık!

Beş vakit namaz ve cemaat elden gitmiş, biz habire yeni cami inşa ediyoruz.

Kendilerini İslâm hizmetkârı sanan birtakım yetersiz ve kapasitesiz kimselerin nezdinde, tebliğ ve davet hizmetinin cep telefonu kadar kıymeti yok.

On beş senedir Türkiye’mizde büyük bir din hürriyeti var ama bu hürriyeti kullanamıyoruz. Dinî davet ve tebliğ vazifesi yapılmadığı için, siyasal İslâm yükselirken, dindarlık geriliyor.

Davet, tebliğ, uyarma, aydınlatma, bilgilendirme hizmetleri Kur’ân tercümeleri, mealleri, tefsirleri ile yapılamaz. Halk kitlelerine doğru ilmihal kitabı, doğru İslâm talimatnamesi okutmak gerekir.

Piyasadaki Kur’ân tercüme ve tefsirlerinin büyük kısmı ehliyetsiz kimseler tarafından yazılmıştır.

Cahil bir adama otuz ciltlik tefsir verseniz, bunu iki sene okusa, iki rekat namazın nasıl kılınacağını öğrenemez.

İslâm Talimatnamesi, kanun veya tüzük kitabı gibi olacaktır. Çok açık, seçik, anlaşılır maddeler halinde Müslümanın nelere inanacağı, neler yapacağı anlatılacaktır.

İslâm yaşanan bir dindir. İslâmî bilgiler, emirler, yasaklar hayata uygulanmazsa İslâm toplumu ayakta duramaz.

Türkiyedeki Müslüman çoğunluk her geçen gün sekülerleşiyor, dünyevîleşiyor. Bunun sonu, bu coğrafyada dinin yıkılması olur.

Müslümanların cemaatleri, Diyanetleri, tarikatları, gazeteleri, dergileri, televizyonları, büyük miktarda paraları, imkanları var ama doğru dürüst ortak dinî hizmetler yapılmıyor.

Kitap piyasasında bir tek ortak Ehl-i Sünnet ilmihali yok.

Okullardaki mecburî din derslerinin bir işe yaramadığını birileri hala anlamadı.

Bugünkü eğitim sistemleriyle İmam-Hatip liseleri de hizmet edemez.

Öyle İmam-hatip mektepleri varmış ki, öğrencilerinin yüzde doksanı namaz kılmıyormuş. Rezalet, hıyanet.

Vaktiyle Osmanlı devleti zamanında, ülkenin Batıya açılan penceresi Galatasaray Sultanisinde (lisesinde) bile Müslüman öğrencilerin beş vakit namazı okul camiinde, okulun resmî imamının ardında cemaatle kılmaları mecburî idi.

Müslüman bir toplum cami binaları yaptırmakla yükselmez. Cami helaları, cami klimaları, cami kaloriferleri, cami halıları ile de yükselmez.

İslâm’ı ya doğru olarak öğreneceğiz, bileceğiz, öğrendiğimiz kurtarıcı ve yüceltici bilgileri hayata uygulayacağız, yahut cahillik karanlıklarında yolumuzu kaybedeceğiz.

04.11.2017