Hakikî Nurcuların Vasıfları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 28 Ocak 2019
Cumartesi
Hakikî, vasıflı, samimî bir Risâle-i Nur talebesinin birinci vasfı kin, nefret ve husumetten, nifak ve şikaktan uzak bir “Muhabbet fedaisi” olmasıdır. Nurcu kin ve düşmanlığı; bağışlama, sevgi, sabır silâhlarıyla yenen kişidir. Onun husumete (düşmanlığa) vakti yoktur. Kindar, aşırı şekilde düşmanlık eden, deve gibi kin besleyen, vur denilince öldüren kişi “BenNurcuyum…” dese bile Nurcu değildir.
İkinci vasıf: Nurcu, Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin yolundan ve izinden giden, onun metodunu uygulayan bir kimse olarak iman, İslâm, Kur’ân himetlerini paraya, ticarete, maddî menfaate âlet etmez. Nurculukta avuç avuç, çuval çuval, gece gündüz para toplamak yoktur. Bediüzzaman hazretleri çok karanlık, çok zulümlü, çok imkânsız bir devirde parasız büyük hizmetler etmiş, büyük fütuhata nail olmuştur. Bu onun bir kerameti ve vârisi ve vekili olduğu Büyük Peygamber’in bir mucizesidir.
Üçüncü vasıf: Nurculukta şahısları aşırı derecede yüceltmek, tâbiri caiz ise putlaştırma yoktur. Risale-i nurlara bakınız; Bediüzzaman hazretleri kaç yerde talebe ve saliklerini ikaz etmiş, bana bakmayın, Risale-i Nur’a bakın, hizmete bakın… mealinde nasihat etmiştir.
Dördüncü vasıf: Risale-iNur bir mezhep, bir tarikat, bir fırka, bir hizip, bir cemaat değildir; bir hizmet ekolüdür. Nurcular önce Müslümandır, sonra yine Müslümandır. 1950’li yıllarda Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken, bitişikteki Hukuk Fakültesi’nde talebe olan merhum Atıf Ural çok fedakâr, çok samimî, çok kahraman bir Nur Talebesi idi, iyi arkadaşlık yapıyorduk.Gazetelerde “Dün âyin yaparken şu kadar Nurcu basıldı, yakalandı…” gibi haberler çıktığı zaman üzülür, “Bizi ayrı bir taifeymiş gibi göstermek istiyorlar. Biz Müslümanız..?” derdi. Bendeniz günlük Bugün gazetesini yayınladığım yıllarda Nurculara zulüm yapıldığı zaman “… kadar Nurcu yakalandı” şeklinde başlık atmaz, “…şu kadar Müslüman ibadet ederken, dinî kitap okurken tutuklandı…” şeklinde verirdim haberi. Hakikî, ihlâslı, samimî Nurcu has ve olgun Müslüman demektir.
Beşinci vasıf: Gerçek Nurcuda sekter zihniyet yoktur. O Ümmet-i Muhammed okyanusu içinde erimiş bir damladır.
Altıncı vasıf: Nurcu namaza ve cemaate son derece dikkat eder. Eskiden tanımış olduğum Nurcular, Ezan okunduğu zaman meşru bir mazeretleri yok ise en yakın camiye giderek kulluk vazefelerini eda ederlerdi.
Yedinci vasıf: Risale-i Nur hareketi ve hizmeti bir tarikat değildir ama Üstad hazretleri tarikatları medh eden Telvihat-ı Tis’a risalesini yazmıştır. Kendisinin de intisabları, ezkâr ve evradı vardı, bunlara devam ederdi. Gerçek Nurcu, nuranî silsileleleri Resûl-i Kibriya efendimize (Salât ve selâm olsun O’na) ulaşan turuk-i aliyye aleyhinde konuşmaz.
Sekizinci vasıf: Gerçek Nurcu, Kur’ân’da sarahaten beyan edilen “Allah katında (hak ve geçerli) din ancak İslâm’dır” hükmüne aykırı birtakım şaibeli ve şüpheli diyaloglar yapmaz, garip ilişkiler içine girmez.
Dokuzunu vasıf: Gerçek Nurcu siyasetin içinde değil, üzerinde olur. Şeriata bağlı, dindar, muhafazakâr Müslümanlara kan kusturmuş birtakım politikacıları öğmez. Her şuurlu Müslüman gibi o da din ile dünyanın, ruhaniyet ile dünyevîliğin ayrı olmadığını bilir ama dini yukarıda tutar.
Onuncu vasıf: Gerçek, olgun, samimî Nurcu beddua etmez, hayır dua eder. Bediüzzaman hazretleri kendisine eziyet edenlerin hidayetlerine dua etmiştir.
Onbirinci vasıf: Gerçek Nurcu, oyalanmalar ve aldanmalar yurdu olan bu fanî dünyada hafifü’l-haz bir şekilde yaşar, ihtiyaçlarını çoğaltmaz, kanaat ve tasarrufa riayet eder, dünya tantanalarından ve debdebelerinden uzuk durur, şöhreti âfet bilir; her hâl ü kârda “ben ben ben…” deyip durmaz.
Onikinci vasıf: Gerçek Nurcu kendi kafasından konuşmaz. Risale-i Nuru okur, okutur, Nisale-i Nur’un neşr ve tâmimi için çalışır.
Onüçüncü vasıf: Gerçek Nurcu dinden, Şeriatten,Sünnetten, sahih itikadtan zerre kadar ödün vermez, kıl kadar ayrılmaz. Dinde reform, dinde yenilik ve değişim ile Nurculuk asla bağdaşmaz.
Ondördüncü vasıf: Gerçek Nurcu salih ve muhlis din kardeşlerini bırakıp da birtakım kefere ve fecereyi, bidatçileri, gayr-i müslimleri hattâ İslâm düşmanlarını dost ve velî ittihaz etmez, onlarla işbirliği yapmaz.
Onbeşinci vasıf: Gerçek ve samimî Nurcu, zekâtları, Şeriatın ve fıkhın uygun görmediği şekilde toplamaz ve uygun görmediği şekilde harcamaz.
Onaltıncı vasıf: Gerçek, samimî, muhlis Nurcu; Müslmüan ve mü’min kardeşlerini “Nurcular ve Nurcu olmayanlar” diye ikiye ayırmaz. Bütün mü’minleri “has” kardeş olarak bilir. Üstünlüğün ve faziletin şu veya bu harekete, cemaate, tarikata, hizbe, gruba bağlı olmakla elde edilemeyeceğini; Allah katında üstün olmanın takva ile, ilim ile, ibadet ile, ihlâs ile, cihad ile, hayır ve hasenat yapmakla olacağını iyi bilir.
Onyedinci vasıf: Gerçek Nurcu bencil değildir, onda enâniyet olmaz.
Onsekizinci vasıf: Gerçek Nurcu şöhretin afet olduğunu bilir, kendisini tanıtmak ve övdürmek için çırpınıp durmaz. Madem ki onun işi Allah iledir, Allah her şeyi bilmiyor mu?
Ondokuzuncu vasıf: Nurcu din ticareti yapmaz.
Yirminci vasıf: Nurcu Şeriata, fıkha, İslâm ahkamına, Sünnete aykırı vasıta ve metodlarla hizmet etmeyi düşünmez.
Yirmibirinci vasıf: Nurcu yalan söylemez, iftira etmez, edepsizlik yapmaz, taşkınlık ve aşırılık sergilemez; vakarlı, ölçülü, seviyeli, haysiyetli ve efendi olur. 12 Eylül 2004