Eman Turizm Şirketi’nin pazar günleri yapılan İstanbul turları devam ediyor. Son turda sohbet yapmamı istediler, ben de katıldım. Sabahleyin Taksim’den hareket ettik, önce Haliç sahilindeki Aynalıkavak kasrına gittik. Kasrın yüksek duvarlarla çevrili bahçesine girince insan kendisini başka bir âlemde buluyor. Büyük ağaçlar, çimenlerle kaplı zümrüt bir zemin, nilüferli bir havuz. Kasır dışarıdan bakıldığında küçük görünüyor, içini dolaşırken oldukça büyük olduğu anlaşılıyor. Zemin katı klasik musikimize ait bir müze şeklinde tanzim edilmiş.

Osmanlılar zamanında bütün Haliç bir medeniyet, kültür, sanat mekânıymış. Sahillerinde, Boğaziçinde olduğu gibi yalılar varmış. Kanunî devrinin meşhur Şeyhülislamı Ebussuud Efendi Sütlüce’deki yalısında yazıp bitirmiştir tefsirini. Eyüp taraflarında sultanlara (padişah kızlarına) ait büyük ve zarif sahilhaneler varmış. Bunları şimdi eski gravürlerden seyredebiliyoruz.

Sonra yalılar, köşkler yıkılmış, bahçeler târumar olmuş, ağaçlar kesilmiş, havuzlar kaybolmuş. Bu asrın başlarında Haliç’in suları temizmiş. Berrak sularda çocuklar yüzermiş. Zamanla sular kirlenmiş, bugünkü ufunet kaynağı haline gelmiş o güzelim Altın Boynuz.

Aynalıkavak Kasrından sonraki durağımız Rahmi Koç’un Sanayi Müzesiydi. Rahmi bey eski tarihî Lengerhâneyi almış, başarılı bir restorasyon yaptırmış, dünyanın çeşitli yerlerinden topladığı eşyalarla güzel bir müze meydana getirmiş. Koç âilesi ülkemize iki müze kazandırmıştır. Diğeri Sarıyer’le Yeniköy arasındaki Sadberk Hanım müzesidir.

Millî kimliğe ve kültüre bağlı Müslüman zenginlerimiz, bazılarının irticaî sermâye diye aşağılamaya yeltendikleri holdinglerimiz de böyle müzeler, kültür merkezleri açmalıdır. Şimdiye kadar Müslüman kesim bir tek özel müze bile açmadı. Sebebi parasızlık mı? Hayır. Kültür ve sanat eksikliği. Bugün öyle zengin müesseselerimiz var ki, firmalarının reklamını yapan basketbol takımlarına her yıl trilyonlar harcıyor.

Sanayi müzesi gezildikten sonra öğle namazı kılmak ve yemek için Eyüp Sultan’a revan olduk. Namazda cami tamamen doldu. Hattâ ben ancak üst katta yer bulabildim. Yukarıdan cemaate şöyle bir baktım. Genellikle halktan, fakir tabakadan, türbe ziyaretine gelen sade vatandaşlardan müteşekkil bir cemaat vardı. Gözlerim ünlü şeyhlerden, mürşidlerden, üstadlardan, ağabeylerden, hocalardan, hocaefendilerden, İslâmcı yazarlardan, pabucu büyüklerden, mehdi geçinenlerden birini görmek için arandı durdu. Nafile, bir teki bile yoktu. Be mübarekler, ayda yılda bir kere olsun herhangi bir camiye gidip cemaatle namaz kılsanıza!

Eyüp camiinde öğle namazı tam elli dakika sürdü. Bence, bir vakit namazı için uzun bir müddettir bu.

Namazdan sonra, Eman Tur şirketi bize, yakındaki Mihmandar lokantasında öğle taamı ikram etti. Geleneksel sanatımızdan ilham alınarak güzel döşenmiş bir mekandı, yemekleri de lezzetliydi.

Bundan sonraki durağımız Fener’deki Ortodoks Rum Patrikhanesi’ydi. Yarım saat geciktiğimiz için bize oradaki kiliseyi gezdirecek kişiler beklemeyip gitmişlerdi. Nöbetçi bulunan genç rahip Stefanos kilisede bize izahat verdi, sorularımızı cevaplandırdı.

Kiliseden sonra, yakın zamanda imar edilmiş olan Patrikhane binasının girişinde bulunan iki mozayik resim hakkında bilgi aldık. Bunlardan birinde, Fatih Sultan Mehmed Han’ın Patrik Gennadius’a ferman vermesi tasvir edilmişti. Patrikhane’nin idarî kısmı gezdirilmiyormuş.

Patrikhane kilisesinde pazar günleri saat 9 buçuk ile 11 arasında haftalık büyük âyin icra ediliyormuş. Müsait bir pazar gelip seyredeceğim. Sonra da ya Süleymaniye’ye, yahut Fatih’e öğle namazına giderim.

Patrikhâneden çıktıktan sonra Zeyrek’te, Zeyrek camiinin yanında yeni yapılmış olan Zeyrekhâne adlı büyük bahçeli kahvehaneye gittik. Burasını da Rahmi Koç yaptırmış. Osmanlı usulü nefis bir bina ve etrafında Haliç’e, Süleymaniye’ye bakan güzel bir bahçe. Yorgunluğumuzu gidermek için orada çay içtik, sohbet ettik. İlk fırsatta burayı ziyaret edip görmenizi tavsiye ederim. Kahvenin yeri eskiden harabe ve mezbelelikti. Rahmi Koç bey burasını mükemmel bir şekilde ihya etmiş.

Zeyrek camii, Bizans’tan kalma önemli ve büyük bir kültür mirasıdır. Maalesef şu anda çok harap vaziyettedir. Orası da restore ediliyor. Benim korkum şu ki, restorasyondan sonra müze haline getirilmeye çalışılacaktır.

Bu eski tarihî binanın orta kısmında cami olarak kullanılan bölüm maalesef çok harap. Mihrap hoyratça badana edilmiş, üç flüoresan lamba takılmış. Sağ taraftaki oyma ahşap vaaz kürsüsü berbat bir yeşile boyanmış, yerler berbadın berbadı yeşil örtülerle kaplı. Biz Müslümanlar tarihten, ecdattan miras kalan bu gibi binaları niçin koruyamıyoruz? Vakıflar, Diyanet, Müslüman kamuoyu bunlara niçin sahip çıkmıyor?

Zeyrekhane’de sohbet ederken bermutad Müslüman camiadaki din baronlarını tenkit ettim. Böyle yerlere gelip ibret almaları gerekir. Yıllardan beri yazıyorum, Müslüman kesimin para babaları, güçlü ve nüfuzlu kişileri son beş sene içinde İstanbul’a yüze yakın tarihî kahve, bahçe, kültür merkezi kazandırmış olmalıydılar. Rahmi Koç ve Çelik Gülersoy gibi çağdaş zihniyetli kişiler nefis eserler ortaya koyuyor, dindar kesimin baronları ve pabucu büyükleri ise bu gibi sosyal ve kültürel hizmetlerle ilgilenmiyor.

Eman Turizm’in İstanbul gezilerini organize eden AIi Rıza Karabağ beyi de bu arada tebrik etmek isterim. Bu gezi silsilesi, islamî kesimde bir ilk olmuştur. İstanbul’u gezmeli, tanımalı, algılamalıyız. Şehir şu anda korkunç bir imar anarşisinin kurbanı olmuş durumdadır. Beton ve çarpık yerleşme her yeri kanser gibi istila etmiştir. O güzelim Haliç sahilleri, semtleri savaştan çıkmışçasına harap ve berbat vaziyettedir. Cahillik, kültürsüzlük, ihânet yüzünden beklenen ve ümid edilen imar bir türlü gerçekleşmiyor. İstenilse Haliç bölgesi on senede dünyanın en güzel bölgesi olarak karşımıza çıkacaktır. Ancak bunun için bilgi, kültür, birikim, ihtisas, zevk; niyet, araştırma, aksiyon, teşebbüs gereklidir. Bizde ise bunlar yeteri kadar mevcut değildir. Eman Turizm’i (Tel: 0212/235 38 53) bu örnek kültür hizmetinden dolayı tebrik ediyor, başarılar diliyorum. 13 Ekim 1998 Salı

14 Ekim 1998 Çarşamba, 15 Ekim 1998 Perşembe, 16 Ekim 1998 Cuma, 17 Ekim 1998 Cumartesi, 18 Ekim 1998 Pazar, 19 Ekim 1998 Pazartesi, 20 Ekim 1998 Salı, 21 Ekim 1998 Çarşamba, 22 Ekim 1998 Perşembe, 23 Ekim 1998 Cuma, 24 Ekim 1998 Cumartesi tarihli yazılar çıkmamıştır..