Halife Meselesi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Şubat 2019
Perşembe
Bizim ültra-lâikler, bazı fanatik Pembe’ler istedikleri kadar “Olmaz böyle şey!” diye bağırıp çağırsalar da dünyayı perde arkasından idare eden birtakım güçler İslâm dünyasının başına “uygun” bir Halife getirmeye karar vermişlerdir.
Bu güçler hangi güçlerdir?
Kesin bir şey söyleyemem. Bilderberg grubu mudur? Uluslararası Siyonizm midir, Papalık mıdır, Amerika mıdır?..
Dünyada her dinin, her cemaatin, her ümmetin, her zümrenin bir başkanı var da, Müslümanların niçin olmasın?
Katoliklerin Papa’sı var.
Ortodoksların Patrik’i var, Patrikleri var.
Evangelistlerin kendi Papa’ları, vâiz Billy Graham var.
Tibet Budistlerinin Dalay-Lama’sı var.
Anglikan kilisesinin Canterbury başpiskoposu var.
Masonların Üstad-ı Azamı var…
Velhasıl var oğlu var da Müslümanların ruhanî reisi yok. Olur mu böyle şey.
Birtakım kimseler ve zümreler Müslümanların başında bir halife olmasını istemiyormuş…Onların istememesi, olmaması için haklı bir sebep midir?
Karşı taraf baktı ki, önünde sonunda İslâm âlemi uyanacak ve başına bir Halife getirecek; onlar daha evvel davranıp, işlerine gelen bir Halife seçmeye karar vermişlerdir.
Bu tepeden paraşütle indirme Halife nasıl bir zat olacaktır?
Elbette ki, İslâm dininin istediği, Müslümanların istediği vasıflara sahip olmayacaktır.
Sabataycılar kendilerinden bir zatın Halife olmasını istiyor.
Ermenilerin de bir adayı var. Sözde merhum Sultan Abdülhamid Hân’ın, Selanik’te Alatini Köşkü’nde sürgünde iken bir şehzadesi olmuşmuş da falan filan…
Daha nice aday olduğunu duyuyoruz. En “uygununu” seçmek isteyeceklerdir.
Son zamanlarda iyice yoğunlaşan Dinlerarası Diyalog ve Evrensel Kardeşlik faaliyetlerinin de Halifelik işiyle ilgisi vardır.
Müslümanların başını çeşitli şekilde bağlamak istiyorlar.
Dinlerarası Diyalogun içyüzü nedir?
-Yahudiler, Hazret-i İsa’yı ve Hazret-i Muhammed’i devre dışı bırakarak kendi tabirleriyle “İbrahimî bir zeminde” birlik sağlamak istiyorlar. Bu işte onların bir kaybı yok. Onlar Hazret-i İsa’yı da Hazret-i Muhammed’i de inkâr ediyorlar.
-İslâm’ın temel prensiplerinden biri şudur: Hazret-i Muhammed geldikten sonra diğer dinlerin ve şeriatların hükmü kalmamıştır. Allah katında tek hak din İslâm’dır.
-Musevîler Hazret-i İsa’yı ve Hazret-i Muhammed’i yalanlıyor.
-Hıristiyanlar Hazret-i Muhammed’i yalanlıyor.
-Müslümanlar bütün Peygamberleri tanıyor.
-Musevîler ve Hıristiyanlar Kur’ân’ın ilâhî kitap olduğunu kabul etmiyor.
-Müslümanlar, daha önce gönderilmiş Tevrat’ın ve İncil’in hak olduğuna, lâkin zamanla bunların asıl metinlerinin kaybolduğuna, tahrife uğradıklarına inanıyor.
-Musevîler ve Hıristiyanlar İslâm’ın hak ve geçerli din olduğunu kabul etmiyor -hâşâ- uydurma bir din olduğunu iddia ediyor.
Birbirine zıt böyle inançlarla diyalog olur mu? Bu diyalog değil, bir aldatmaca, bir tuzaktır.
Birtakım adamlar saçma sapan tezler ortaya atıyor. İslâm’a göre üç kategori varmış: Mü’minler, Ehl-i Kitab ve kâfirler…
Arapçada kâfir ne demektir? Gerçeği örten, gizleyen, kabul etmeyen demektir.
Hazret-i Muhammed çıkmış, “Ben Allah’ın Habercisi ve Resuluyüm…” demiş. Bir kısım insanlar O’na iman etmiş, bir kısmı da O’nu yalanlamış. Kur’ân diliyle işte bu yalanlayanlar “gerçeği örtenlerdir.”
Müslümanlarla Musevîler ve Hıristiyanlar ilmî tartışmalar yapabilirler. Lâkin bugün ortaya konan şekliyle diyalog olamaz. Müslümanların böyle bir diyaloğu kabul etmeleri bir intihar ve kendini inkâr olur.
Biz Müslümanlar diyalog yerine dâvet ve tebliğ yapmalıyız.
-Hazret-i Muhammed, kendisinden önce gönderilmiş olan Peygamberler gibi bir Allah habercisidir.
-Kur’ân Allah’ın insanlığa göndermiş olduğu ilâhî kitaptır ve gönderildiği gibi elimizdedir, tahrife uğramamıştır.
-Ehl-i Kitab’ın elindeki kutsal metinler Allah sözü değil, kul sözüdür. Asıl Tevrat ve İncil kaybolmuştur.Bugünkü metinlerde binlerce çelişki vardır.
-Din esas itibariyle, inanca ait hükümler bakımından birdir, o da İslâm’dır.
-İslâm’ın gelmesiyle önceki şeriatların hükmü kalmamıştır.
-Hz. İsa peygamberdir, tanrı değildir.
Şimdi bazıları bunları bırakmış ve diyalog tuzağına düşmüş bulunuyor.
Kökü ve kaynağı Amerika’da olan Evangelistler Müslümanları Tevhid dininden çevirip Teslis (üçleme) dinine sokmaya ahd etmişlerdir.
Müslümanların diyalog safsatalarını bırakıp müdafaaya geçmesi gerekmez mi?
Musevîlik de hakmış, Hıristiyanlık da hakmış, İslâm da…
Bu ne büyük bir çelişkidir.
Katolik kilisesi ne diyor? “Kilise dışında selâmet ve kurtuluş yoktur” demiyor mu?
Onlar İslâm haktır, Kur’ân haktır, Hazret-i Muhammed haktır diyorlar mı?
Son zamanlarda acayip modalar çıktı.
Birtakım Müslümanlar büyük konser ve tiyatro salonlarında Müslüman dervişleri, Hıristiyan ilâhicileri, Musevî sinagog personelini toplayıp dinlerarası diyalog konserleri verdiriyor.
Bir kısmı Lâ ilâhe illlah… diyor,
Bir kısmı İsa ibnullah… diyor,
Musevîler kendi dinî şarkılarını okuyor.
Velhasıl bir curcunadır gidiyor.
Konserlerden sonra bir alkış bir alkış ki sormayın.
Yahu bu ne cümbüştür…
Bir internet sitesinde, Müslüman olan misyonerlerin ve papazların hayat hikâyeleri anlatılıyordu. Bizim yapacağımız iş, bunları kitaplaştırmak ve Ehl-i Kitab’a dağıtmaktır.
Evangelistler para dağıtarak, çocuklara burs vererek, tahsil imkânı sağlayarak, zengin ülkelere göç etme ümidi vererek birtakım vatandaşlarımızı çekmişlerdir.
Aklı başında, kültürlü, kendini bilen bir Müslümanın Tevhid’i bırakıp da Teslis’e geçtiğini duydunuz mu?
Ama Teslis ehlinden nice kültürlü, yüksek tahsilli, seçkin kişi hidayete erdi ve Tevhid dairesine girdi.
Misyonerlerin bir kısmı son derece agresif hareket ediyor.
“Sizin atalarınızı barbar Türkler ve Müslümanlar zorla Müslüman etmişti…” diyerek bazılarını kendi dinlerine çekmeye uğraşıyor.
Pontus’tu, Kürdistan’dı, İyonya’ydı, şuydu buydu diyerek ülkemizi bölmek, parçalamak, devletimizi yıkmak istiyor.
Bizim birtakım çok bilmiş politikacılarımız da “Müslümanlar Paris’te, Roma’da, Londra’da cami açıyor da misyonerler niçin Anadolu’da kilise açamayacakmış…” diyor. Efendi sende hiç akıl, vicdan, iz’an, insaf, adalet, şuur yok mu?
-Türkiye Müslümanlarının, misyonerler gibi din derneği kurup dini için çalışmaya hakkı var mı?
-Biz Müslümanlar bu ülkede çocuklarımıza yaz tatilinde din ve Kur’ân dersi bile verdiremiyoruz.
-Müslümanların en temel hakları, insanlık haysiyetleri ayaklar altındadır.
Sonra da kalkmış beyimiz, “Biz Roma’da cami açıyoruz, onlar da burada kilise açabilir…” şeklinde mantık yürütüyor. Aman ne mantık ne mantık…
Sen önce kendi halkına, çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara din, inanç, inandığı gibi yaşamak, dinî dernek kurmak, dinî eğitim yapmak, bağımsız dinî cemaat teşkilâtına sahip olmak hürriyeti ver. Sen önce, inançları yüzünden, görüşleri yüzünden Müslümanlara baskı ve zulüm yapılmasını önle, ondan sonra Roma’daki camiden bahset.
Müslümanlar!
Birtakım İslâmcılara dikkat ediniz…
Birtakım dinî cemaat başkanlarına dikkat ediniz…
Gafil olmayınız…
Tuzaklara düşmeyiniz… 02 Temmuz 2004