Cuma

 

İki özel üniversite başörtüsü konusunda bir anket yaptırmışlar;


üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasını isteyenler yüzde 68 çıkmış. Devlet dairelerinde, isteyen kadın memurlar başörtüsü taksınlar diyenler ise yüzde 65 imiş. Ankete göre Şeriat düzeni isteyenlerin nisbeti yüzde 9’muş. Acaba soru “İslâmî sistem istiyor musunuz?” şeklinde olsaydı yine aynı rakam mı çıkardı?

Bugün Türkiye’de sosyal barışı ve millî uzlaşmayı baltalayan birinci konu başörtüsü krizidir.

Bu kriz tamamen yüzde yüz sun’î, düzmece bir krizdir. Türkiye halkının böyle bir gündem maddesi yoktur. Bunu çıkartanlar çok küçük bir azınlıktır. Dr. Moon dinine mensup olan ünlü bir politikacımız “Üniversitelerde başörtüsü serbest bırakılırsa, iki-üç yıl içinde bütün Türkiye kadınları başörtüsüne bürünür” demiş.

Bürünürse ne olur yani… Kıyamet mi kopar.

Demokrasilerde kadınlar ve kızlar, başlarını kapatıp kapatmamak konusunda serbest değil midir?

Aslında bu başörtüsü krizini çıkartanlar dinsizler değildir. Ülkemizde gizli bir din vardır. Bunun mensupları çok güçlüdür, çok etkilidir. Başörtüsü onların dayatması ve diretmesidir. Bu gizli dinin mensupları kaç kişidir? Bir buçuk iki milyon oldukları söyleniyor. Gizli olduğu için sayımlarda, istatistiklerde adı geçmiyor.

Bu gizli dinin mensupları Müslüman görünüyorlar, öldükleri vakit cenazeleri camiye getiriliyor. Ancak geçenlerde garip bir şey olmuş. Bunlara mahsus mezarlığa bir cenaze getirilmiş, defin (gömülme) esnasında bir de o dinin din adamı varmış…

Türkiye’de gizli bir din olabilir… Bunun mensupları olabilir… İki kimlikli bir cemaat olabilir…Bunlar normal karşılanabilir. Lâkin, halkın yüzde birini, bilemediniz yüzde bir buçuğunu teşkil eden bir azınlığın, çoğunluk üzerinde anti-demokratik baskı yapması asla kabul edilemez.

Bilindiği gibi tesettür İslâm dininin temel farzlarındandır. Türkiye Müslüman bir ülke olduğuna göre, hiçbir güç tesettüre riayet edilmemesi konusunda halka baskı yapamaz.

Lâiklik diyorlar.

Kesinlikle doğru değildir.

Başörtüsü lâikliğe aykırı olsaydı, Fransa üniversitelerinde başörtüsü serbest olmazdı. Lâikliğin vatanı Fransa’dır. Orada bütün üniversite ve yüksek okullarda başörtüsü serbestse biliniz ki, lâikliğe aykırı olmadığı için serbesttir.

“Başörtüsüyle okumak isteyenler gitsinler Arabistan’da okusunlar!..”


Bu ne saçma bir tekliftir.

Bir kere Arabistan’a gitmeye lüzum yok, dünyanın bütün medenî ülkelerinde başörtüsü serbesttir.

Fransa’ya, İspanya’ya, İngiltere’ye, Avusturya’ya, Kanada’ya, daha bir sürü ülkeye gidip okuyabilir. İkinci husus: TC kimlik kartını taşıyan bir genç kızımız yüksek tahsil yapmak için niçin başka ülkeye gidecekmiş. Başını örter ve kendi vatanındaki üniversitelerde okur. Hem herkes dış ülkelerde yüksek tahsil yapacak maddî imkâna sahip değildir.

Biz Müslümanlar dinî emir ve yasaklarımızı başkalarıyla tartışmayız. Bizim dinimiz bize, onların dinleri onlaradır.

Başörtüsü meselesi dinî değildir; hukukîdir, temel insan haklarıyla ilgilidir, demokrasi ile alâkalıdır.

Başörtüsü yasağı bir insan hakları ihlâlidir.
Başörtüsü yasağı, bütün medenî ve ileri dünyadaki uygulamaya zıt bir baskıdır.
Başörtüsü yasağı vatandaşların okuma, tahsil yapma haklarının kösteklenmesidir.
Başörtüsü yasağı millî iradenin hiçe sayılmasıdır.
Başörtüsü yasağı bir dayatmadır.

Bazı çokbilmişler “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar vermiştir, bu mesele bitmiştir, artık tartışılamaz” şeklinde konuşuyor. Sevsinler!.. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar verdi de, niçin bütün medenî ülkelerde hâlâ başörtüsü serbesttir?

Bizdeki kurnazlar, AİHM’nin kararını, sanki başörtüsü yasağı haklıymış gibi göstermeye kalkışıyorlar.

Biz, AİHM’nin bu kararı nasıl verdiğini, ne gibi kulisler döndüğünü, karardan önce bir Sabataistin orada nasıl gece gündüz çalıştığını, Ankara’daki siyasî iktidarın bu konuda nasıl açıklar verdiğini biliyoruz.

Efendiler! Başörtüsü yasağı insan haklarına, hukuka, demokrasiye, insafa, adalete, millî iradeye aykırıdır. AİHM’nin kararı Müslümanları bağlamaz. Bu karar yanlıştır, siyasîdir. İleride düzeltilecektir, telâfi edilecektir. Uluslararası şöhrete sahip büyük hukukçularla işbirliği yapılarak bu kararın yanlışlığı, Müslüman Türk halkını bağlamayacağı, düzeltilmesi gerektiği bütün dünyaya ilan edilmelidir.

AİHM yanlış bir karar verecek ve İslâm’ın tesettür farzı ortadan kalkacak…

Böyle düşünenler ne kadar sathî (yüzeysel), ne kadar çiğ ve ham düşüncelidir.

1980’de bu memlekette sokakta Kürtçe konuşmak yasaktı. Bir vatandaş, “Ben Kürdüm” dese tutuklanıyordu. Bu ülkede, dünyadaki bütün dillerle yayın yapılabilir, kitap ve dergi basılabilirdi ama iki dilde yapılamazdı: Osmanlı Türkçesi ve Kürtçe ile...Şu anda Kürtçe yayın yapmak serbesttir.

Ben hatırlıyorum, bu memlekette bir zamanlar Arapça Ezan-ı Muhammedî okumak yasaktı. Sonra ne oldu? 1950’de bu yasak kaldırıldı. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, anti-demokratik, insan haklarına aykırı, hukuka aykırı, millî iradeye aykırı başörtüsü yasağı da kalkacaktır. Nasıl kalkacaktır? Ama şöyle ama böyle mutlaka kalkacaktır. Uzun yıllar boyunca böyle sun’î (yapay) bir gündem maddesi ile uğraştıkları için acaba utanacaklar ve milletten af dileyecekler midir?

Biz, Sabataycıların dinine karışıyor muyuz? Şöyle ibadet edeceksiniz, şu duaları okuyacaksınız, Ladino ve İbranice dillerini kullanmayacaksınız… gibi zorlamalar yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. O halde, onlar da azınlık olarak çoğunluğa karışmasınlar. Yok namazda Türkçe Kur’ân tercümesi okunacakmış, yok Ezan Türkçe okunacakmış, yok resmî ideolojiye uymayan dinî hükümler yürürlükten kaldırılacakmış… Bu gibi istekler ne kadar saçma, ne kadar iz’ansızcadır. Bırakın serbestçe Müslümanlığımızı yaşayalım. Siz de Sabatay dinini yaşayın. Bize karışmamak şartıyla… 17 Haziran 2006