Halk Namazı ve Cemaati Niçin Terk Etti?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
Yeterli fıkıh ve ilmihal bilgisine sahip olan her Müslüman bilir ki, hür ve mukim
erkek Müslümanların farz namazları cemaatle kılmaları gerekir. Cemaate gitmek ihtiyarî
bir vazife değildir, Resulullah Efendimizin kesin bir emridir.
Bugün Türkiye halkının sadece yüzde onu namaz kılmaktadır. Namaz kılan erkeklerin de acaba yüzde kaçı cemaatle kılmaktadır? Beş vakit namaz konusunda Türkiye nasıl oldu da bu kadar kötü bir duruma düştü? Bunun çeşitli sebepleri vardır:
Birincisi: İmamların bir kısmı
durumuna düşürülmüştür. Namaz kıldırma memurları halkı camiye çekemez. Halkın namaza, cemaate, camiye çekilebilmesi için mihraplarda karizmatik gerçek imamların bulunması gerekir.
Halka namaz ve cemaat konusunda yeterli ve etkili öğüt verilmemektedir.
halktan gizlenmektedir. Farz namazlar cemaatle kılınırsa
kazanılır denilmekte, fakat gerisi getirilmemektedir.
Müslüman kesimin büyükleri, okumuşları, ileri gelenleri, liderleri halkı cemaat konusunda yeteri kadar uyarmıyor, aydınlatmıyor, bilgilendirmiyor.
Oruç namazdan daha zor, hele sıcak ve uzun yaz günlerinde daha meşakkatli olmasına rağmen halkın oruç tutan kısmı, namaz kılanlara nispetle çok daha fazladır.
Camilerin mihraplarında icazetli ulema ve fukaha, icazetli meşayih, karizmatik şahsiyetler namaz kıldırsa yüzde on nispeti birkaç sene içinde yüzde elliyi geçebilir.
Kur’anın, Sünnetin, fıkhın, Şeriat ahkamının ışığında şunu söyleyebiliriz:
“Namaz dinin direğidir, onu ayakta tutan dinini ayakta tutmuş olur, onu yıkan dinini yıkmış olur.”
Namaz ve cemaat konusunda ülkemizin on büyük, yüz orta cemaat liderlerinin, hocalarının, hocaefendilerinin, üstad ve şeyhlerinin müşterek bir bildiri hazırlamaları ve bunu büyük gazetelerde yayınlatarak halkı namaza ve cemaate çağırmaları gerekir. “Sen kim oluyorsun da büyüklere böyle bir teklifte bulunuyorsun?” diyenler çıkabilir. Bendeniz bu teklifi Ümmetin çok naçiz bir ferdi olarak yapıyorum ve buna hakkım vardır. Hattâ bu teklifi yapmak benim için vazgeçilmez bir vazifedir.
Beş vakit namazı kılmamak, kılıyorsa cemaatle kılmamak çok kötü bir alışkanlık ve tembelliktir. Halkı bundan kurtarmak için
başlatılmalıdır.
Şu hususa da dikkat çekmek isterim: Bazı fâsıklar ve münafıklar namaz ve cemaati de
Bunlara fırsat verilmemelidir. Namaz ve cemaat çalışmaları
İstanbul’un nüfusu iki milyonu bile geçmezken ve Boğaz’da köprü yokken,
Namaz ve cemaat Müslümanların müşterek temel değerleridir. Bunlar hiçbir cemaate, tarikata, hizbe, fırkaya, kliğe, gruba ve sekte alet edilmemelidir. Namaz ve cemaat çalışmaları ve hizmetleri şu veya bu cemaat ve tarikat adına değil, çeşitli meşreblere mensup Müslümanlar tarafından sadece İslam adına yapılmalıdır. Camilerde toplanacak mü’minlerden her ne bahane ile olursa olsun kesinlikle
Büyük cemaatlerin toplandığı camilerin kapılarında
ama bunların
Cami kapıları şu veya bu tarikatın veya cemaatin propaganda yapma, taraftar ve holigan devşirme yeri değildir.
Camilere büyük cemaatler gelirse şu işler yapılmamalıdır:
1. Ezan okunmuş, konuşan bir zat sözü kesmiyor, cemaati beş on dakika bekletiyor, namazı geciktiriyor…
2.
Camilere, namaza, cemaate
3. Cami içinde, avlusunda ve yakınında siyasî nümayişlerden, bağırıp çağırmaktan, slogan atmaktan kaçınılmalıdır.
4. Birtakım kişilerin cami içinde ve avlusunda kendilerini alkışlatmalarına izin ve fırsat verilmemelidir.
Namaz ve cemaat seferberliği ihlasla yapılırsa başarılı olur. İhlasla yapılmazsa olmaz, saman alevi gibi bir parlar ve sonra söner. Namaz ve cemaat çalışmalarının ücreti Haliq’tan beklenmelidir, mahluqattan değil.
Reformcuların, dinde yenilik ve değişim taraftarlarının, light ve ılımlı İslamcıların, bilcümle bozuk bid’at fırkalarının, cemaat ve sekt holiganlarının namazı ve cemaati alet ve istismar etmelerine imkan ve fırsat tanınmamalıdır.
Namaz ve Cemaat
Kur’an-ı Kerimin bir ayetinde “…Onlar namazı yitirdiler ve şehvetlerine uydular…” buyrularak namazı terk eden bir toplum yerilmektedir.
Halkın en az yüzde doksanı namaz ve cemaat konusunda gaflet içindedir. Bilenlerin bilmeyenleri bu konuda uyarmaları, bilgilendirmeleri, aydınlatmaları bir vazifedir. Elde bunca hürriyet, maddî imkan ve fırsat varken, bu önemli ve temel vazifeyi hakkıyla yerine getirmeyen
üzerinde büyük sorumluluk vardır.
İstanbul’un trafiği için çare ve çözüm aranıyormuş… Zahmet buyrulmasın, bunun çare ve çözümü yoktur. Sıkışıklık, sıkıntı, kriz, kargaşa büyüye büyüye devam edecektir.
İstanbul’u kurtarmanın tek çaresi vardır: Şehrin nüfusunu azaltmak…
Bu konuda bir niyet, irade ve hazırlık da yoktur. Aksine mega kent hızla büyütülmektedir.
Bu büyümede birileri için yekun olarak trilyon dolar rantlar ve menfaatler bulunmaktadır.
Şehri çepeçevre saran inşaatlar yerleşime açılınca, şehrin kuzeyinde ve Kocaeli yarımadasındaki ormanlar ve boş araziler betonlaşınca nüfus 25, ardından 30 ve belki de 40 milyona yükselecektir.
Boğaz’a üçüncü köprünün yapılıp açılması, tüp geçidin çalışmaya başlaması sadra şifa olmayacaktır.
İstanbul bu kadar nüfusu kaldırmaz.
Türkiye bu kadar büyük İstanbul’u kaldırmaz.
Bu şehrin ideal nüfusu beş milyondur.
Yeşillikler, parklar, bahçeler, havuzlar içinde bir İstanbul…
Nüfusu beş milyon olan ve trafik derdi olmayan bir İstanbul…
Harika bir mimarlık ve şehircilik âbidesi İstanbul…
Bir medeniyet şehri İstanbul…
On beş milyon kitaplı ve belgeli muhteşem bir kütüphanesi olan İstanbul…
Huzurlu, güvenli, tertemiz, örnek bir İstanbul…
Dersaadet, Deraliye, Darü’l-Hilafe, Âsitâne, bir sengine yekpare Acem mülkü feda Stanbul…
Türkçe konuşan halkı, 1928’den önce basılmış ve yazılmış Türkçe kitapları okuyabilen bir İstanbul.
Elveda bunlara…
Artık karşımızda büyüdükçe dertleri de büyüyen bir İstanbul var.
Depremini bekleyen dev bir İstanbul…
Dep rem dep rem dep rem… 2 Ekim 2012