PazarHalkımız uyanık, uzak görüşlü, firasetli, basiretli midir? İsabetli kararlar verebiliyor, kendi yararına seçimler yapabiliyor mu? Az sayıda uyanık, şuurlu, firasetli kişi bulunsa bile büyük çoğunluk olarak maalesef halkımızın durumu hiç parlak değildir. Bugünkü kötü idare, bugünkü genel kokuşmuşluk, bugünkü feci durum halkımızın layık olduğu bir durumdur. Üzerinde tartışılamayacak büyük ve temel bir prensip vardır. İnsanların en bilgesi olan Peygamber

(Salat ve selâm olsun O’na)

“Siz ne halde iseniz o şekilde idare olunursunuz”

buyurmuştur.

“Biz milletçe bu kötü idareye layık değiliz”

diyenler saçma bir lâf etmiş, edebiyat yapmış olurlar. Bu toplum, bu halk, bu yığınlar bugünkü idareye layıktır.

Son genel seçimlerde, evvelce acı şekilde denenmiş bir zatı ve partisini seçenler, elbette bu seçimlerinin ve tercihlerinin faturasını ödeyeceklerdi. Nitekim ödediler, ödüyorlar ve ödeyecekler.

Politikada esas olan lâf değil iştir. “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” demişler. Bizim halkımız yalan da olsa hoşuna giden lâflara, sloganlara bayılır. Doğrular acıdır, onları söyleyenlere kulak asmaz, oy vermez.

Bundan yirmi küsur yıl önce ülkemizde çok çirkin, çok iğrenç, çok utanç verici bir milletvekili pazarlığı yapılmış, tarihe “Güneş Motel Vak’ası” başlığıyla geçecek kirli bir alışveriş yapılmıştı. Eskiden avrat ve köle pazarları varmış; buralarda esirler, köleler, bir ticaret metaı olarak satın alınırmış. İşte bizde de böyle bir pazar kurulmuş ve kendilerini satan birtakım satılık vicdanlar para, makam mukabilinde satın alınmıştı. Bu yolla iktidar olunmuş, ardından memlekette bir sürü kötülük, yolsuzluk, fenalık yapılmıştı. Yirmi küsur sene uzun bir müddet değildir. Gençler bilmezler ama o günleri yaşayanların çoğu henüz hayattadır. Son seçimlerde bu acı tecrübeler gözönüne alınmamış ve vaktiyle milletvekili pazarları kuranlara bol miktarda oy verilmiştir. Kendi düşen ağlamazmış…

Acı tecrübeler fertlerin olduğu kadar toplumların da en kıymetli birikimidir. Bunlardan yararlanmayan, bunları gözönünde bulundurmayan kişiler ve halk yığınları daima hüsran (zarar ziyan) devşireceklerini bilmelidir.

Hangi görüşte olursa olsun, politikacılar için birinci faktör dürüst, namuslu, şerefli, faziletli, temiz olmalarıdır. Büyük bir siyasî kültür ve birikime de sahip olsa hırsız, vurguncu, dolandırıcı, haram yiyici politikacıdan millete, ülkeye, devlete fayda gelmez.

Futbol kulübü tutar gibi siyasî parti tutan kişiler ve toplumlar sonunda perişan olur.

Türkiye’nin yakında bir genel seçime gideceğini sanıyorum. Önümüzdeki seçimlerde halk yığınları aklını iyi işletmeli ve geçmişte kötülükleri görülenlere kesinlikle oy vermemelidir.

Uzun bir milletvekili adayları listesinde bir tek gangster, harami, hırsız bulunsa o listenin tamamı boykot edilmelidir.

Son seçimlerde hani birileri “Bize otuz milletvekili veriniz, şu başörtüsü meselesini halledelim” demişlerdi ya, şu anda onların ne kadar sözlerinin eri kişiler olduğu açıkça anlaşılmıştır.

Halkın gözleri dört açılmalı, kulakları kirişte olmalıdır. Bulaşık bir herif seçilmek için trilyonlarca para harcıyor. Bu masraflarını, alacağı maaşlar karşılayabilir mi? Karşılayamaz. O halde bu böcek, nüfuz ticareti yaparak, iş takip ederek, çetecilik metodlarına baş vurarak vurgun vurmayı planlamaktadır.

Particiliği ne hale getirdiler. Bir parti seçimi kazanacak ve iktidar olacak. Sonra ne kadar aç partili varsa onlara iş bulmaya çalışacak. Partili iş adamları devlet bütçesini, belediye bütçelerini hortumlamaya başlayacak; kardeşler, ağabeyler, oğullar, kızlar, damatlar, bacanaklar, kayınbiraderler, canlar ciğerler, yakın arkadaşlar pastadan paylarını alacaklar. Parti mi, Sicilya mafyası mıdır bunlar?

Çoğunluğu teşkil eden Müslüman seçmenler de çok dikkatli davranmalı, istişare ve hattâ istihare yaptıktan sonra oy kullanmalıdır. Faziletli, samimî, ahlâklı, namuslu bir Müslüman işlerden yüzde on komisyon almaz, devlet ve mahallî idareler bütçelerini hortumlamaz, emanetleri ehliyetsiz yandaşlara vermez.

Zamanımızda para din iman olmuş, kişilerin ve toplumların tek değeri haline gelmiştir. Para aslında bir değer değil, bir vasıtadır. Parayı değer haline getiren, hele tek değer yapan fertler ve topluluklar çürümüş, bitmiştir.

“Bizim parti iktidara gelecek ve ben de birtakım nimetlerden payımı alacağım.” Akıllı, vicdanlı, faziletli, soylu, yüksek karakterli bir Müslüman böyle bir zihniyete ve beklentilere sahip olmaz.

Bugünkü sistemde iktidara ortak her partinin bir bankası var ve o yolla bir sürü yolsuzluk yapılıyor. İslâm dini böyle yamukluklara izin vermez.

Bir işe, makama, mevkiye ehliyetsiz olduğunu bile bile kendi parti yandaşını getiren kimse, emanete hıyanet etmiştir. Emanete hıyanet eden ise yüksek değil alçaktır, şerefli değil şerefsizdir, namuslu değil namussuzdur.

Bu devlet, bu ülke, bu vatan ahlâksız ve faziletsiz particilerin arpalığı değildir.

Yalanla dolanla, halk yığınlarının ağızlarına bal çalarak iktidara gelecekler ve soyguna başlayacaklar. Rant rant rant… Tabandaki bir kısım destekleyicilerine küçük pasta dilimleri ikram edecekler, kendileri deveyi hamuduyla yutacaklardır. Sonra bu sistemin adı demokrasi, çağdaşlık, lâiklik olacak.

Evet pislik, kötülük yüzde 90 yüksek tabakadadır ama onlara inanıveren, bel bağlayan, güvenen halk yığınları da suçludur.

“Biz çok iyiyiz, çok faziletliyiz, çok temiziz… Bizim karşıtlarımız çok kötü, çok necis, çok pis…” Bu gibi propagandalara, edebiyatlara kanan, inanan ahmaktır.

Halk dönen dolapları bilmiyor. Halk kaz gibi yolunuyor, inek gibi sağılıyor. İslâm adına ortaya çıkan kimseler gerçek mal beyanlarını topluma bildirmekle mükelleftir. İslâm İslâm, hizmet hizmet, dâvâ dâvâ derken nasıl bir servete kavuşmuşlar, destekleyecileri bilsin.

Halk yığınları uyanmadıkça, millet şuurlu bir hale gelmedikçe bu memlekette sabah olmayacaktır.

Tecrübe edilmiş kötüleri mi destekliyorsunuz? Yalancılara, milleti aldatanlara, emanetlere hıyanet edenlere, bütçe hortumlayıcılarına, yüzde on komisyoncularına, kara para babalarına oy mu veriyorsunuz? O halde belânızı bekleyiniz. 26 Mart 2001