Pazartesi

 

Bu seçimlerde halkımızın büyük kısmının isabetli tercih yapabileceğini sanıyor musunuz? Bendeniz hiç sanmıyorum. Seçim kampanyasına bakınız. Konuşulanların, iddiaların, vaatlerin, suçlamaların derinliği ve ciddiyeti var mı?

Ülkemizin en büyük derdi kokuşmadır. Son çeyrek asırda Türkiye’nin kanı, iliği soyuldu, talan edildi, yağmalandı. Geçenlerde Ümraniye’de basılan gizli silah deposunda 60 yolsuzluk dosyası bulunmuş. Bunlara silahlar, tahrip kalıpları, bombalar ile birlikte el konulmuş. Haberi veren Zaman gazetesi

“Düzmece yolsuzluk dosyaları”

diyordu. Bu yolsuzluk dosyalarını kimler hazırlamıştır? Sakın bunlar çok yüksek makamlarca hazırlanıp, derin dondurucuda muhafaza edilmek üzere Ümraniye cephaneliğine yollanmış olmasın?

Geçenlerde bu sütunlarda okuyucularıma duyurdum: Tayvan devlet başkanının damadı yolsuzluktan hapse mahkum olmuş. Yolsuzluk çok büyük olduğu için Yüksek Mahkeme ceza miktarını arttırmış… Bizde böyle yargı olayları yoktur.

Vaktiyle Doğu Karadeniz vilayetlerinden birine mahsus bir bakan yolsuzluktan yargılanmış, hapis cezası almış, birkaç sene yattıktan sonra çıkmış ve şehrine dönmüştü. Nasıl dönmüştü? Bir kısım halk onu kahraman gibi karşılamış, şehrin dışında binlerce oto… “Yaşa varol nurol!..” sesleri, davullar zurnalar… millî oyunlar…

Acaba bu garip ve çok düşündürücü hadise sadece o şehre has bir şey midir, yoksa bütün Türkiye genelinde mevcut mudur?

Sözü uzatmayalım: Önümüzdeki seçimlerde halkımızın çok büyük bir kısmının isabetli bir tercih yapabileceğini sanmıyorum. Medya günde 24 saat on milyonlarca halkın beynini yıkıyor. Halkımızın da birtakım takıntıları vardır. Yukarıda, yolsuzluktan hapis yatmış eski bakanın nasıl karşılandığını anlattım.

Ne kadar uyarsanız ikna edemezsiniz, “Nuh der. Peygamber demez…” bazıları. Seçim kampanyasının ana konusu nedir?”

Ülkenin daha iyi, daha başarılı idare edilmesi

değil midir? Bunu düşünen kaç kişi var? Bizimkiler kazansın… Kazansınlar da, onlar şu ülkeyi iyi, doğru dürüst, olması gerektiği gibi yönetebilecekler mi?.. Yönetirler, yönetirler… Nasıl?.. Ben bilmem onlar bilir…

Bundan önceki seçimlerden sonra görüştüğüm nice vatandaş “Keşke ellerim kırılsaydı da…” diyerek pişmanlığını açıkça beyan etmişti. Bakıyorum, yine aynı hatâyı yapmaya hazırlanıyorlar. Demek ki, hafıza kalmamış, mantık kalmamış, denge kalmamış.

Halkımız bu seçimlerde yanlış tercih yaparsa ne olacaktır? Halk, tercihinin faturasını ödeyecektir. Esas zararı Türkiye görecektir. Bu seferki yanlış tercih ülkemizin karışmasına, parçalanmasına bile yol açabilir. Şimdiye kadar iki gizli silah deposu basıldı. Acaba böyle depolardan bizde kaç adet var?

Birileri ABD ve İsrail desteğinde cambazlıklarını sürdürüyor. Bu destek hep devam edecek midir? Destek kesilirse ne olacaktır.

Son Bilderberg toplantısı büyük emniyet tedbirleri içinde İstanbul’da yapıldı. Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanının kim olacağı tesbit edildi. Acaba kim olacak? Millî iradenin istediği bir kişi mi? Beyaz’ların istediği bir kişi mi? Yoksa AK’ların istediği bir kişi mi? Bazı büyük partiler milletvekili ve listesini nasıl hazırlıyor?.. Sayın genel başkan odasına kapanıyor, yanına bir iki emin adamını ve danışmanını alıyor ve 550 kişilik bir liste yapıyor. Hangi kriterlere göre adam seçiyor? Kendisine bağlı olsun… Kendisine kafa tutamasın… İleride başını ağrıtmasın… Daima “hakkınız var, baş üstüne” desin, uysal olsun…

Sayın, sevgili, canımız ciğerimiz halkımız yanlış bir tercih yaparsa (ki yapacağa benziyor) büyük sıkıntılara, büyük krizlere, büyük patlamalara, büyük üzüntülere hazır olunuz. Bir de, bazıları için söylüyorum, ileride çok ağlayacaksınız, gözyaşlarınızı silmek için temiz mendiller, hattâ ak pak havlular hazırlayınız.

(İstanbul’da yeterli su yok ama maşaallah hiç kesinti yapılmıyor, sularımız şarıl şarıl akıyor. Seçimler yapıldıktan sonra su kesintilerinin başlayacağına dair yaygın bir söylenti var. Böyle bir şey olursa size birkaç ibrik, küçük bir su deposu veya birkaç metreküp su depolayacak bidon vs gerekecektir.)

Beyazlar ve AK’lar…

Bazıları, bundan “önceki, cumhurbaşkanları mutabakat/uzlaşma ile mi seçilmişlerdi ki, yenisi böyle seçilsin” şeklinde bir mantık yürütüyor. Bugünkü şartlar devlet başkanının uzlaşma ile seçilmesini gerektirmektedir. Uzlaşmasız seçebilirsen ne âlâ, seçemezsen anlaşmaya mecbursun.

Bizdeki siyasî sistem teorik olarak yerinde duruyor ama Türkiye’nin vücudu artık bu elbiseye sığmıyor, onun içinde rahat edemiyor.

Beyazların istediği şu:
Devlet başkanı Beyaz olacak… Başbakan Beyaz, Meclis Başkanı Beyaz, bütün büyük bürokratlar Beyaz, üniversiteler Beyaz…

Her şeyin Beyaz, Bembeyaz olmasını isterken, ortaya AK’lar çıktı…

Onlar Beyaz, ötekiler AK… Olamaz böyle şey dediler.

Cumhurbakanlığı krizi ile 367 milletvekilinin oyu gerekir gibi gerekçelerin, bahanelerin hiçbir ilgisi yoktur.

Kriz, Beyazlarla AK’lar arasındaki çekişme yüzünden çıkmıştır.

Aslında Beyazlar beyaz değil AK’lar ak değildir.

Birileri seçimlerden önce patlak vermiş olan krizden hiç mi hiç ibret almışa benzemiyor. Bu sefer oldukça ucuz atlattılar ya, bundan sonrakini de atlatırız ve bildiğimizi okuruz diyorlar. İçimde bir his var:

Gelecek, gerek yurtiçinde, gerekse Ortadoğu’da ve dünyada büyük patlamalara gebedir…

03 Temmuz 2007