Halkın Daha Fazla Müslüman Olması Gerekir
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Ocak 2019
Salı
Türkiye Müslümanlarının büyük kısmı dinî bakımdan eğitilmeye, yeniden İslâmlaştırılmaya muhtaçtır. Ülkemizde iki türlü Müslüman vardır: İnanmış (mü’min) gerçek Müslümanlar. Sosyolojik Müslümanlar.
Sosyolojik Müslümanların geçerli dinî inançları yoktur. Müslüman ismi taşırlar, öldüklerinde cenazeleri camiye getirilir, İslâm kabristanına gömülür. İman onların kalbine inmemiştir. Bunların bir kısmı iki kimlik taşır. Avdetîler gibi.
Bu yazımda imanı olup da, din konusunda eğitim görmeleri, yetiştirilmeleri gereken kardeşlerimden bahs edeceğim.
Zamane Müslümanları dünyaya fazla dönüktür. Bundan altmış yetmiş yıl önce fakirlik vardı, iktisadî zulüm vardı, insanlar geçinebilmek için dünyaya dönüktüler. Zamanımızda bu yine var. Lakin ikinci bir sınıf, dünyaya lüks, konfor, şatafat, gösteriş, gurur, kibir için dönüktür. İşte bu büyük bir hastalıktır. Lüks, konfor, şatafat, gösteriş, gurur, kibir derken ahiretlerini, ebedî saadetlerini yitirebilirler. Onları uyarmak, böyle bir felaketten kurtarmak lazımdır. Nasıl? Uygun bir eğitimle, uygun telkinat ve propaganda ile.
Budizm dışında bütün dinlerde Allah inancı vardır. İslâm ile diğer dinler arasındaki fark Allah inancı konusunda değil, Hz. Peygamberin (salat ve selâm olsun O’na) risaleti konusundadır. Müslüman, Allah’a Hz. Muhammed’in bildirdiği, öğrettiği, tebliğ ettiği şekilde iman eden kimsedir… Binaenaleyh, Müslümanların Peygamberin mirasına ve öğretilerine sımsıkı bağlanması gerekir. Bazılarının dediği gibi
diye bir şey düşünülemez. Böyle bir şey İslâm’dan çıkmak olur.
Türkiye Müslümanları Hz. Peygambere bağlı değil midirler? Elbette bağlıdırlar. Lakin
fazla bağlı olmaları gerekmektedir. Peygambere bağlılık sadece lafla olmaz. Asıl, amelle bağlılık lazımdır. Peygamberin Sünneti vardır. Birtakım zındıklar, Müslümanları Sünnetten kopartmak istiyorlar.
Allah Kur’ân’da, iman edenleri Peygambere uymaya, O’nu taklit etmeye çağırıyor. “Peygamberde sizin için çok güzel bir örnek ve model vardır” diyor. “Ben bir tek Yaratıcı olduğunu kabul ediyorum…” diyen kimse muvahhîd olabilir ama mü’min ve Müslüman olamaz. Mü’min ve Müslüman olmak için mutlaka Hz. Muhammed’in risaletini, davetini yürekten kabul ve tasdik etmiş olmak gerekir.
Yakın tarihimizdeki çeşitli zorlamalar, baskılar, terörler, korkutmalar dolayısıyla halkımızın bir kısmı Sünnete uygun İslâmî hayattan kopmuştur. Müslümanların başını çeken zevatın bu kopukluğu gidermek İçin ne gerekiyorsa yapması lazımdır. Din sadece bir vicdan işi değildir. Din, bir yaşama sistemidir. Müslümanların, Sünnete uygun bir hayat sürmeleri, onlar için hem bir haktır, hem de bir vazife.
Müslümanlar çocuklarına, gençlere, yeni nesillere sağlam bir din terbiyesi ve eğitimi verebiliyor mu? Bu soruya “evet” cevabını vermek mümkün değildir. Verilmiş olsaydı gençliğin hali böyle olmazdı. Türkiye’de dini ve dindarları baskı altında tutan bir sistem bulunduğuna göre, Müslümanların paralel ve alternatif bir eğitim sistemi kurmaları gerekir. Bu onların hakkıdır. Bize bu hakkı vermezler mi?.. Haklar ve hürriyetler verilmez, alınır.
Türkiye Müslümanları Sünnete uymak konusunda yeterli imkâna sahip midir? Yüzde doksan sahiptir. Dinimiz lüksü, israfı, saçıp savurmayı yasaklıyor, haram kılıyor. Bunları büyük günah kabul ediyor. Bu konuda propaganda yapmak yasak mıdır? Değildir. O halde ileri gelen Müslümanların lüks ve israf konusunda halkı uyarmaları, eğitmeleri gerekir.
İslâm’da yardımlaşma vardır, paylaşma ahlâkı vardır. Bu sahada çalışmak da yasak değildir, zengin kesimdeki israf önlenecek, bu yolla temin edilen para ve imkân yoksullara yönlendirilecektir.
İslâm dini, erkek kadın her Müslümanın ilmihalini, dininin esaslarını öğrenmesini farz kılmıştır. Bu sahada da yoğun, planlı ve programlı bir eğitim kampanyası başlatılmalıdır. Medenî ülkelerde olduğu gibi “Pazar Mektepleri” açılmalıdır. Şu anda sistem buna izin vermez. Bu izni kopartmak, bu hakkı almak için nasıl çalışmak gerekiyorsa yapılmalıdır.
İslâm dini kadınların ve kızların başlarının örtülmesini emr ediyor. Tesettür Kitab, Sünnet, İcmâ ile sabit bir farz-ı ayndır. Şu anda ülkemiz kadınlarının yüzde 60 küsuru tesettürlüdür. Bu konuda da en uygun ve en güzel şekilde çalışılması gerekir. İslâm’ın amel ve ibadet konusunda en büyük ve önemli emri beş vakit namazdır. Hür ve mukim erkeklerin beş vakit namazın farzlarını camide cemaatle kılmaları gerekir. Bu konuda da çok çalışılmalıdır.
Müslüman kesimde ahlâk bozukluğu vardır. Komşuluk münasebetleri zayıflamış, ana babaya hürmet azalmış, ticaret etiği zedelenmiştir. Ahlâk konusunda eski fütüvvet teşkilatı gibi bir teşkilât kurulmalıdır.
İslâm’ın temel farzlarından biri de, bütün Müslümanların bir ve beraber olmalarıdır. Zamanımızda bu da çok zayıflamış; insî ve cinnî şeytanlar ve fesatçılar yüzünden Ümmet-i Muhammed yüzlerce fırkaya, hizbe, cemaate, gruba, kliğe ayrılmıştır. Peygamberimiz “Cemaat
(birlik)
rahmet, tefrika
(parçalanmışlık, çekişip tepişme)
azaptır” buyuruyorlar. Bu konuda da Müslüman yığınlar eğitilmelidir.
İslâm dini kadar gıybeti ve lisan afetlerini kötüleyen bir din yoktur. Müslümanlar kadar da gıybet yapan bir topluluk yoktur. Bu konuda da halkımız eğitilmelidir.
Camilere gidiyoruz, cemaate bakıyoruz,
Hattâ, sonradan yapılan cemaatlerin imamlarının da çoğunun başları açık. Böyle bir şey namazın edeblerine ve sünnete muhaliftir. Buna benzer yüzlerce konuda gerekli uyarmalar, nasihatler, aydınlatmalar yapılmalıdır.
Türkiye Müslümanları artık günlük hayatlarında hicrî takvimi kullanmıyor. “Bugün Şevvalin 10’udur…” şeklinde tarih veren kalmadı. Yine alaturka-ezanî saat de tarihe karıştı. Sünnete uygun olarak yerde yemek yiyenler çok azaldı. (Bütün Japonlar yerde yemek yer).
Evlerimizi İslâm dinine, İslâm medeniyetine, İslâm kültür ve sanatına uygun bir şekilde döşemiyoruz. Kendilerini sofu sanan bazılarını görüyorum, sol elleriyle yiyip içiyorlar. Peygamberimiz sol elle yemeyi ve içmeyi yasaklamıştır. Bu konuda kesin emir vardır.
Komşusu açken kendisi tok, komşusu veya din kardeşi ağlarken kendisi gülen nice Müslüman var. Onları kim uyaracak? Avdetîler mi?
Birtakım din baronları (gerçek ulemayı ve meşayihi tenzih ederim, ellerinden öperim) cahil ve saf Müslümanları kaz gibi yoluyor, inek gibi sağıyor. Ülkemizdeki din sömürüsü korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu konuda da yapılacak çok işler ve hizmetler vardır. Evet sözü daha fazla uzatmayalım. Türkiye Müslümanlarının eğitilmesi, uyarılması, aydınlatılması gerekmektedir.
Bugünkü dindarlığımız yeterli değildir. Peygamber Sünnetine daha sıkı yapışmalıyız. Bütün Türkiye’yi bir din mektebi haline getirmeliyiz. Bu dediğim şeyler insan haklarına aykırı değildir, aksine, insan hakları dairesi içinde bulunan şeylerdir.
Birtakım agresif, aşırı, azılı İslâm düşmanları bu gibi faaliyetlerden hiç mi hiç hoşlanmazlar. Onlar hoşlanmıyor diye haklarımızdan ve hürriyetlerimizden vaz geçecek değiliz. Hz. Ali Efendimiz “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” buyurmuşlardır. Hepimizin daha fazla bilgiye, daha fazla ilme, marifete ihtiyacı vardır. Peygamberimiz “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” buyuruyor. Farzlara-vaciplere, sünnetlere, din emirlerine daha sıkı bağlanmalıyız. Yasaklardan, haramlardan, büyük günahlardan çekinmeliyiz. Dünyaya aşırı bağlılıktan uzaklaşıp ahirete yönelmeliyiz. İslâm ahlâkı ile kıymetlenip süslenmeliyiz… Ebedî saadete bunlarla erişebiliriz. 17 Ekim 2007