Pazartesi

 

Son zelzele gösterdi ki, bu memlekette halk vardır. Olması gereken birçok temel müessese yoktu ama halk vardı. Halkımız yakınlarını, vatandaşlarını, komşularını enkazın altından çıkartmak için zaman zaman elleriyle, tırnaklarıyla çalışmış, çırpınmış, gözyaşları terine karışmış, üzerine düşeni yapmıştır. Halkımız bu âfetten sonra bir destan yazmıştır. Bedeniyle, malıyla, parasıyla hizmet vermiştir. Yağmacılık ve hırsızlık yapanlar her zaman olabilir. Onlar kötü istisnalardır. Milletimizin büyük kısmı yüksek bir ahlâk ve fazilet sergileyerek çalışmıştır.

Keşke, zelzelede gösterilen bu hassasiyet ülkenin diğer meseleleri konusunda da gösterilse. Meselâ, adını vermeyeceğim, fakat herkesin bildiği mâlum ve mâhut bir zat, büyük bir bankayı hileli şekilde iflâs ettirmiş, ülkeyi iki buçuk milyar dolar dolandırmıştır. Medya bu işi biraz yazmış, fakat yayını yeterli olmamıştır. Adalet ve hukuk sisteminin gücü bu adamı cezalandırmaya yetmemektedir. Halk, bu konuya, bütün meşru yollardan ağırlığını koymalıdır. Gönül arzu eder ki, milyonlarca vatandaş başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, devlet ve hükümet büyüklerine, milletvekillerine, ilgili resmî ve sivil mercilere protestonameler göndersin. Öyle ki, bunları posta idaresi yerlerine ancak kamyonetlerle taşıyabilsin. Millî bir öfke dalgası ta Kars’tan Edirne’ye kadar dalga dalga yayılsın. Herkes bu işten bahsetsin.

Devletleri, hukukun üstünlüğü üzerine oturmuş olan medenî ülkelerde bu gibi yolsuzluklar asla cezasız kalmamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 250 dolardan fazla kıymeti olan bir hediyeyi kabul eden bürokrat veya politikacının siyasî ve meslekî kariyeri bitmiş olur. Çünkü orada kamuoyu ve hukuk o adamı yaşatmaz, makamından alaşağı eder. Bu kişi devlet başkanı bile olsa. Bizde bütün soygunlar, bütün büyük hırsızlıklar cezasız kalmaktadır. Sık sık skandallar patlamakta, bu konuda bir müddet öfkeli yayınlar yapılmakta, sonra iş tavsamakta, yeni skandallar eskilerini gölgede bırakmakta, kötülüklerin ancak binde biri cezalandırılabilmektedir.

Ankara’da Bayındırlık ……. çetelerin, mafyaların, haydutların, milletin ve devletin kanını, iliğini sömürenlerin tahakkümü altına düşmüştür. Halkın ve aydınların bundan haberi yoktur. Basın ve televizyonlar bu işin üzerine gitmemekte, gidememektedir. Böylece ülke, devlet, millet devamlı bir şekilde soyulmaktadır. Birtakım cesur gazetecilerin, aydınların, politikacıların bu müzmin soygunu önlemek üzere harekete geçmeleri gerekir. Bu işi kim yapacaktır? Milletvekillerimiz, on milyonlarca halk sıkıntı ve sefalet içinde yaşarken maşaallah lüks, konfor, refah, debdebe içinde yaşıyor. Sadece iki sene milletvekilliği yapan kişi, en yükseğinden emeklilik maaşı almaya hak kazanıyor. Millet onlara bunca nimet vermektedir, onlar da vazifelerini yapsınlar devletin ve bazı mahallî idarelerin bütçelerinin yağma edilmesine, hortumlanmasına mâni olsunlar. Aksi takdirde aldıkları maaşlar, nâil oldukları nimetler kendilerine helâl olmaz. Ben Atatürkçüyüm… yahut ben Müslümanım demekle kimse mükellefiyetten, sorumluluktan kurtulamaz.

Maalesef büyük gazeteler, büyük televizyonlar dev holdinglerin, bankaların, şirket gruplarının elindedir. Onlar da, ülkedeki büyük, yaygın, müzmin kokuşma ile gereği gibi mücadele etmemektedir. Çünkü onların da bu işlerde elleri ve hisseleri vardır.

Sözü uzatmayayım. Son zelzele, halkımızın ezici çoğunluğundaki hassasiyeti, şuuru, fedakârlık ruhunu, aksiyonu ortaya koymuştur. Halkımız ülkeyi, devleti, milleti ilgilendiren bütün konularda böyle çalışabilir, böyle hareket edebilir. Ancak, bu hususta kendisine rehberlik edecek, yol gösterecek aydın kadrolara, dürüst gazete ve televizyonlara ihtiyaç vardır. İşte, maalesef bunlar yoktur. Bu beyin olsa, milyonlarca temiz ve iyi niyetli vatandaş millî konularda seferber olabilir; milyonlarca protesto telgrafı, mektubu, dilekçesi ilgili mercilere gönderilebilir; milyonlarca vatandaştan meydana gelen dev mitingler, dev yürüyüşler (yasal sınırlar içinde) yapılabilir.

Türkiye’yi pislikten, ehliyetsizlikten, kokuşmadan, partizanlıktan, popülizmden, demagog şarlatanlardan, yiyicilerden, çetelerden, hırsızlardan, hortumlayıcılardan kurtarmak; siyaset, iktisat, medya, kültür sahalarına temiz hava getirmek; ülkeye hukuku, ahlâkı, fazileti, bilgeliği hâkim kılmak için millet harekete geçmelidir. Bu iş nasıl olacaktır?

Büyük Ticaret

Çok muhtaç, sefalete düşmüş, sıkıntı içinde kıvranan bir fakire beş on milyon verseniz ve o da sizin bu iyiliğinize mukabil, yüreğinin derinliğinden gelen bir “Allah senden râzı olsun!” duasını etse, siz milyarlarla, trilyonlarla ölçülemeyecek bir kâr ve ticaret etmiş, büyük bir sevap kazanmış olursunuz. Böyle bir ticaret dünyanın aldatıcı, oyalayıcı, gelip geçici maddî ticaretlerinden çok üstündür. O halde zekatlarınızla, sadakalarınızla, varlığınızla böyle mânevî büyük ticaretlere yöneliniz. İmkânınız, gücünüz, mal varlığınız nisbetinde iyilik ediniz, ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşunuz, Sadaka (Allah yolunda para ve mal ile yapılan hayır) sizi bela ve musibetlerden korur. Evinizde, yazıhanenizde bir sadaka zarfı veya kutusu bulundurunuz, hemen verecek bir kimse bulamadıysanız, sadaka parasını onun içine koyunuz ve ilk fırsatta bunu, hakkeden bir kimseye veriniz. Yardım paralarınızı şüpheli, şâibeli, bulaşık müesseselere, hesaplara, fonlara vermeyiniz. Gücünüz yetiyorsa bizzat dağıtınız. Zekatın nasıl ve kimlere verileceği Şeriat ve fıkıh kitaplarımızda teferruatlı bir şekilde (ayrıntılarıyla) anlatılmaktadır. Zekat verilmesi gereken kimseler öncelikle fakirler, muhtaçlar, sıkıntıda olanlardır. Derneklere, vakıflara, Kızılay’a, Çocuk Kurumu’na, Tayyare Kurumu’na ve benzeri tüzelkişilere zekat verilmez. Buralara zekat verenler zekat borcundan kurtulmuş olmaz. 31 Ağustos 1999