Cumartesi

2, 3, 4 Şubat tarihli yazılar Kurban Bayramı nedeniyle gazete çıkmadığı için yok.

 

Osmanlıca’da (zengin Türkçe’de “tağşiş-i ezhan” diye bir tâbir vardır, zihinlerin karıştırılması mânasına gelir. Birkaç yıldan beri kurban konusunda Müslümanların kafaları karıştırılmak isteniyor. Ben bunda kötü niyet ve kasıt görüyorum.

İslâmiyet yeni çıkmadı, bundan 1400 küsur sene önce Resulullah Efendimizin ilahî vahy tebliğ etmesiyle başlamış, O’nun vefatından kısa bir müddet önce de tamamlanmıştır. Aslında İslâm için, Peygamberimizle (salat ve selam olsun O’na) “başlamıştır” demek bile doğru değildir. Bu din, inanç esasları itibarıyla Hazret-i Âdem’den bugüne kadar gelmiş olan ve Kıyamet’e kadar devam edecek olan evrensel İslâm dinidir. Farklılık sadece Şeriat hükümlerinde, füruatta, uygulamaya ait hususlardadır.

Kurban ibadeti Kur’ân’la, Sünnet’le, icmâ-i ümmetle sabittir.

Kafa karıştırmak isteyenler vâcib, farz gibi kelime ve kavramlar üzerinde duruyorlar. Neymiş Hanefî mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine göre vâcibmiş, diğer üç mezhebte sünnetmiş. Efendiler! Vâcib de olsa, sünnet de olsa bu ibadet, mükellef olan Müslümanlar tarafından yerine getirilecektir. İslâm’daki emirlerin hepsi farz değildir. Peygamberimizin sünneti olan bir takım buyruklar da vardır.

Müslümanlar 1400 küsur yıldan beri, onları hassasiyetle, titizlikle, büyük önem vererek yerine getirmektedirler. “Sünnettir, kesilmese de olur…” Bu ne biçim düşüncedir? Resul-i Kibriya Efendimiz ne buyuruyorlar? “(Mükellef olduğu, dinen kesmesi gerektiği halde) Kurban kesmeyen bizim mescidimize yaklaşmasın.” Demek ki bu konuda Peygamberin çok kesin bir emri bulunmaktadır. Allah Kur’ân’ında bize ne emrediyor? Âyette mealen “Allah’a ve Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz” buyurmuyor mu? Resûl, kurban kesin buyuruyor, O’nun halifesi ve vekili durumunda bulunan ulema “Kurban kesmesi gereken her Müslüman kesmelidir” buyuruyorlar. O halde ister farz, ister vâcib, isterse müekked sünnet olsun, kesmesi gerekenler kesecektir.

Adamın evinde kocaman televizyonu var, lüks buzdolabı, lüks çamaşır makinesi, bulaşık makinesi var, cebinde pahalı seyyar telefon zırzır çalıyor, kimisi fosur fosur pahalı yabancı sigara içiyor…Sonra kurban kesmek ağır geliyormuş. Fıkhın ve Şeriatın zenginlik ölçüleri ilmihal kitaplarında yazılıdır. O ölçülere göre zengin sayılan herkes kesecektir. Kesmeyen Resul-i Kibriya Efendimize itaatsizlik etmiş olur, bu yüzden günaha girer. Bir şeyi yapmanın veya yapmamanın günah olması için ille de Kur’ân’da sarahaten yazılı olması gerekmez. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Allah’ın Resulüdür. “Yapın!” diyorsa yapılacaktır.

Bazı sünnetler, Müslümanların ihtiyarına bırakılmıştır, onlar gayr-ı müekkede sünnetlerdir. Yapan sevap kazanır, yapmayan günahkâr ve asi olmaz. Birtakım sayın ilahiyatçılara, halkın zihinlerini ve kafalarını karıştırmayın diyorum.

Büyük velilerden Bursalı İsmail Hakkı kuddise sirrehu Hazretleri, Kitabü’l-Hitab adlı çok değerli eserinde kurban üzerinde önemle duruyor, Müslümanlara mutlaka kesmelerini tavsiye ediyor. Hatta bir kimse, kendisi için doğduğunda akika kurbanı kesilmediyse, aradan yıllar geçmiş de olsa mutlaka kesmelidir, bunda büyük hayırlar vardır diyor. Yine kurban ibadetini terk etmenin ümmet üzerine musibetler, felaketler getireceğini haber veriyor.

Şimdi ben bir Müslüman olarak, Ebu Hanife Hazretlerine, Bursalı İsmail Hakkı Hazretlerine ve onlar gibi konuşan binlerce, on binlerce râsih ulemaya, kâmil mürşidlere mi tâbi olayım, yoksa bir takım kafa karıştırıcılara mı? Elbette birincilere tâbi olacağım.

Efendim, kurbanlık hayvanlara eziyet ediliyormuş… Evet doğrudur, birtakım câhil, merhametsiz, kaba saba, vicdansız adamlar hayvancağızlara eziyet ediyorlar. Keserken fazla acı çektiriyorlar, bazen gözünü bağlamadan bıçağı boynuna dayıyorlar. Bütün bu olumsuzluklardan dolayı yüce İslâm dini suçlanabilir mi? Kabahat birtakım vasıfsız, moloz Müslümanlardadır. İslâm merhamet dinidir, biz gerçek Müslüman olsak kurbanlık hayvanları başlarından öperiz, hattâ bastıkları yerleri öperiz.

Ehlullahın büyüklerinden Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin vefatından sonra hem kutub, hem gavs mertebesine yükselmiş bulunan Seyyid Ahmed er-Rufaî kaddesallahu sırrahü’-âli Efendimiz Hazretleri uyuz köpekleri bulur, onları elleriyle yıkar, temizler, hastalıklı yerlerine merhem sürermiş. Müslümanlık budur.

Birtakım cahil ve kaba insanlar hayvanlara eziyet ediyorlarsa, bunun hesabını elbette Mahkeme-i Ruzî Ceza’da vereceklerdir. Onların kabalıkları dolayısıyla kurban kesilmeyecek diye bir şey düşünülemez. Bu mantıkla, cahil ve duygusuz kimseler namazı huşu ile kılmıyorlar diye, onu da mı kaldırmaya kalkacaklar?

Hanefiler için esas ve önemli olan, Ebu Hanife Hazretlerinin içtihadıdır. O bir ibadet için vacibtir dediyse, vacibtir. Din tahsili yapmamış, mufassal şekilde fıkıh okumamış avamm-ı nasa, halka “Filan mezhebte şöyledir, falan mezhebte böyledir…” şeklinde malumat vermek, onların kafasını karıştırmak olur. Milletin büyük bir kısmı Allah’ın sıfatlarını, peygamberlerin hepsinde bulunan beş sıfatı, namazın içindeki ve dışındaki on iki farzı, daha nice temel din bilgilerini bilmiyor, sonra bazıları kalkıyorlar, fakihler arasındaki çeşitli görüşleri anlatarak tağşiş-i ezhana sebebiyet veriyorlar.

Her sene Kurban Bayramı’nda büyük miktarda hayvan kesilmesi, hayvancılığımız üzerinde olumsuz etki yapıyormuş, bu görüş de yanlıştır. Türk hayvancılığını hangi alçak ve hâinlerin öldürdüğünü, çökerttiğini erbabı çok iyi biliyor.

Sözün özü şudur: Hangi Müslümanın üzerine mükellefse, o kurbanını kesmelidir. Kurban sırlarla, hikmetlerle dolu bir ibadettir. Bunların hepsine bizim aklımız ermez. Kurbanlık hayvanlara şefkatle, merhametle muamele edilmelidir; yemleri, suları verilmeli, kışın soğuktan, yazın sıcaktan korunmalıdırlar. Kesinlikle itilip kalkılmamalı, sürüklenmemeli, kesilirken en az şekilde acı verecek tarzda, işin uzmanı biri tarafından kesilmelidir.

(Mübârek Kurban Bayramınızı tebrik eder; sıhhat, afiyet ve selamet dilerim.) 05 Şubat 2004