Hâmid’in Finten’i
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Kitabın ismi
yazarı yakın tarihin şair, yazar ve gazetecisi
İstanbul’da 1960’ta 6000 adet basılmış. 19’uncu ve 20’nci asırda yaşamış
Abdülhak Hâmid’le ilgili kısımdaki şu satırlar dikkatimi çekti:
Yusuf Ziya’nın şu cümlesini izninizle şerh etmek istiyorum:
bir solukta okumuş… Şu anda 2005 Türkiye’sinde
Niçin? Çünkü:
Şu yetmiş küsur milyonluk Türkiye’de Finten’i okuyup anlayacak adam kalmamıştır
Lise tahsili görmüş İngilizler onu okuyabiliyorlar, anlayabiliyorlar da bizim lise diplomalılarımız niçin, Hamlet’ten kaç asır sonra yazılmış
okuyamıyor?
O tarihlerde ülkemizde az lise vardı ama, bugüne nisbeten son derece kaliteli okullardı. Bizim lisenin birkaç edebiyat öğretmenini sayayım:
Benden önceki yıllarda
de edebiyat öğretmenliği yapmış bizim lisede.
atırlamıyorum, edebiyat kitaplarımızdan birinde
anlatılıyor, bir pasaj veriliyordu.
Piyesin kahramanı
, Beyrut’tan binmiş olduğu geminin güvertesinde dalgalara karşı şöyle diyordu:
bir piyes, edebî bir kitap okunamaz, anlaşılamaz? Böyle bir rezalet ve garabet sadece kazazede Türkiye’ye mahsustur.
Yusuf Ziya’nın yukarıda ismini verdiğim kitabı kaç adet basılmış?
Şimdi
Hattâ bazı yayınevleri
Bunun mânası nedir?
Başka açıklaması yoktur.
Yirminci asırda Sovyetler Birliği’nin hükmü altındaki Türk dünyasında da lisanı bozmak için çok çalışmalar yapılmıştır.
Dünyada Fransızca konuşan ve yazan birçok ülke vardır:
ve saire. Bunların birinde konuşulan, yazılan Fransızcayı hepsi de anlar. Türk dünyası böyle midir?
1. Türklerin zengin ve edebî lisanını bozmuşlar, fakirleştirmişler, kuşa çevirmişlerdir.
2. Akdenizden Çin’e kadar uzanan bölgedeki Türkleri birbirleriyle anlaşamaz hale getirmişlerdir.
Bunların herbirinin alfabeleri de değişiktir.
Geçen sene Rusya Federasyonunun
gittik. Tatarcayı anlayamadık.
Aradan Bolşevizm, Stalin kasırgası geçmiş ve dil bozulmuş.
Bu bozukluğu kimler yapmıştır?
Onlar ülkemizi bir
haline getirmek istiyorlardı. Bu maksatla çoğunluğu teşkil eden
Yakın tarihimizde Türkiyemizin tepesine sanki bir
düşmüştür. Hepsi olmasa bile yeterli bir kısmı son derece zeki olan halkımız sersemletile sersemletile zekâ özürlü seviyeye düşürülmüş bulunmaktadır.
İstanbul’da gazete ve dergi satan kulübelerin vitrinlerine bir göz atınız. Günlük gazetelerin yanında ne gibi dergiler göreceksiniz? Şehvete ve sekse yönelik kadın dergileri, erkek dergileri… Bilgisayar dergileri… Yemek dergileri… Dekorasyon dergileri… Coğrafya, seyahat dergileri… Başka konularda ıvır zıvır dergiler… Bunların arasında kaç tane, Batı dünyasındakiler kalitesinde edebiyat, sanat, tarih, düşünce, kültür dergisi vardır?
haftalık haber ve yorum dergisi
yaparken bizde bu tür dergilerin en büyüğü sadece
satabilmektedir. Pembeler Türkiye’yi, düşünmez, okumaz, kültürsüz, medeniyetsiz, sanatsız bırakmışlardır. Pembeler bu memlekette bale sanatını ve eğitimini geliştirmek için çok çalışmışlardır ama millî edebiyatın canına okumuşlardır.
İngiltere ve dünyanın nice ülkesinde her yıl
sahneye konuluyor, binlerce insan bunu seyr ediyor. Bizde
Bir kere
Hâmid’in
başlıklı gerçekten
şu anda 70 milyon Türkiyeli içinde kaç kişi, mânasını anlayarak, zevk ve haz alarak okuyabiliyor?
Edebî, yazılı, zengin lisanını yitiren bir toplum millî kimliğini de yitirir, bağımsızlığını da kaybeder.
15 Haziran 2005