CumaÜmmetin vasıflı çocukları zekâ, ahlak, karakter, istidat, kabiliyet bakımından imtihan edilmeli, aranmalı, seçilmeli ve bunların en yeteneklileri Avrupa ve Amerika üniversitelerinde okutulmalıdır.

İstidadı ve kabiliyeti olmayan çocukları okutmak faydasızdır, boştur, zararlıdır.

“Önce kendi ciğerpârelerimizi okutacağız…” Peki bunlar ileride bir işe yaramayacaksa, yapılan masraflara yazık değil mi?

Ahlak ve karakter bakımından bozuk olan bir çocuğu okutmak, ona parlak bir üniversite diploması kazandırmak veballi bir iştir.

Ülkemizde Müslüman kesim içinde çok akıllı, çok istidatlı, çok kabiliyetli çocuklar var. Bunlar ince elenerek sık dokunarak titizlikle aranmalı, bulunmalı ve öncelikle bu kaliteli gençlere okuma imkânı sağlanmalıdır.

Müslümanların zengin kesimi çocuklarını iyi yetiştirebiliyor mu? Bu konuda kesin konuşamayacağım. Ancak, çok kötü örnekler görüyorum ve bunlar ümitlerimi kırıyor.

Adam şu veya bu şekilde zengin olmuş, trilyonlar içinde yüzüyor. Üniversiteye giden ciğerpâresine yüz elli milyarlık bir Porsche otomobil alıyor. Böyle bir şey zengin bir Müslümana ve çocuğuna yakışmaz. “Para benim değil mi, ne istersem yaparım…” Hayır yapamazsın. Müslümansan Kitabullah’ın, Resûlün Sünnetinin, İslâm Şeriat ve ahlakının temel kurallarına uymaya mecbursun.

Onbinlerce fakir çocuk bin bir zahmetle okurken, bizim zenginin ciğerpâresi fakülteye Porsche arabayla gidecek. Böyle bir şeye Muhammed aleyhisselamın bize Hak katından getirdiği Yüce İslâm dini de cevaz vermez.

Bir Müslüman zengin olabilir ama yine de mütevazı olmalı, orta halli yaşamalıdır. Paran çoksa ticaret, üretim yap; hayır hasenata ver. Müslüman Nemrud gibi, Firavun gibi yaşayamaz. İslâm israfı, gösterişi, aşırı tüketimi, saçıp savurmayı yasak kılmıştır. Bu yasakları çiğneyenler birgün gelir belâlarını bulurlar. Lüks ve şatafatlı evler, lüks otomobiller, evlâd ü iyal, zengin sofralar, pahalı giyim kuşamlar… bütün bunlar şu fanî dünyanın aldatıcı oyuncaklarıdır.

Bizim tarikatın, bizim fırka ve hizbin, bizim cemaatin, bizim hocaefendimizin bağlısı olan gençler okutulsun. Bu da yanlış bir siyasettir. Müslümanlar, Ümmet denilen bir topluluğun üyeleridir. O Ümmet içinde en istidatlı, en akıllı, en liyakatli, en ehliyetli, en kabiliyetli gençler hangileriyse öncelikle onların okutulması gerekir. Mezhep, tarikat, meşreb, cemaat önemli değildir.

Müslümanlar önümüzdeki on sene içinde on binlerce çok yetenekli ve çok ahlaklı genci Amerika ve Avrupa üniversitelerinde okutup, bunlardan vasıflı, güçlü, üstün kadrolar kuramazlarsa işleri bitiktir.

İmam Hatip liselerinde yıllarca Arapça okutuldu ve çocuklarımız doğru dürüst Arapça bilmiyor. Böyle tahsili ben ne yapayım. Bu devirde aydın bir Müslümanın üç beş lisan bilmesi gerekir.

Gençlerimiz için güzel sanatlar kursları açmamız, onlara bu sanatlardan birini öğretmemiz gerekir. Sanatsız kültür savaşı kazanılmaz. Sanatsız bir toplum gerçek bağımsızlığa kavuşamaz.

Yüzde on komisyon alan, bir sürü yamuk iş yapan pis adamlar çocuklarını Harvard’da okutsalar ne çıkar. İslâm’da sadece kültür, sadece tahsil yeterli değildir. Bilginin, ilmin, kültürün yanında ahlak, fazilet, karakter gerekir.

Müslümanların büyük mimarlara, büyük hukuk düşünürlerine, büyük sosyologlara, büyük tasarımcılara, büyük sanatçılara, büyük adamlara ihtiyacı vardır. Camilerimizi bile güzel yapamıyoruz, hâlâ akıllanmayacak mıyız?

Ocular, şucular, bucular, falancalar, filancalar, feşmekanlar… Bunlar kendilerine bende, robot, zombi, taraftar yetiştirmek için harıl harıl çalışıyor. Bu çalışmaların bir faydası olmaz. İslâm dünyasına zombi, robot, bende değil; vasıflı, güçlü, üstün adamlar, olgun Müslümanlar lazımdır.

“Bizim çocuklarımızın hepsi yirmi dört ayar altın, hepsi pırlanta…” Bu edebiyatlardan bıktık artık. Biz pırlanta, altın değil olgun, bilgili, ahlaklı, karakterli genç istiyoruz.

Bir yandan hizmet eder, islâmî faaliyet yapar gibi görünecek, öte yanda cebini haram parayla dolduracak. Böyle elemanlardan el aman el aman.

İslâm tarihinde bir fütüvvet cereyanı vardır. Fütüvvet yiğitlik, delikanlılık demektir. Yeniden böyle bir cereyan meydana getirmemiz gerekiyor. Bu cereyana mensup olan gençler bezirgân ruhlu, yüzde on komisyoncu, götürücü, haram yiyici, din sömürücüsü olmayacaklardır.

Felâketlerimizin ana sebebi haram yemektir. Haram para ateştir.

“Biz hem dinimize hizmet ederiz, hem de bu esnada hortumlar, götürür, kısa zamanda büyük zengin oluruz.” İşte bizi mahveden, islâmî hareketin belini kıran bu felsefedir. Allah böylelerinin belâsını versin. Bunlar İslâmcı değil böcektir, solucandır, haşeredir.

İslâm dâvasına Kur’an, Sünnet, Şeriat, ahlak ölçüleri içinde muhlisen lillah, dosdoğru bir şekilde hizmet edenlere teşekkür ediyoruz, dua ediyoruz. Lakin din sömürücüsü domuzlara lânet olsun!

Hepsinin ipliği yakında pazara çıkacaktır. Hepsinin de dosyaları hazırdır. Biliyorum, bunlardan bazısının şer güçleriyle, gizli devletle anlaşmaları, protokolları vardır. Onlara güvenilmez. Şer güçleri, gizli devlet kullanır kullanır ve sonra terk ediverir.

Allah İslâm dâvasını âlet, istismar, istihdam edenlerden râzı olmaz, onları sevmez, onlara yardım etmez. Sonları rezillik rüsvaylıktır.

Konu dağıldı… Biz yine esasa, sadede gelelim. Ülkemizde on milyonlarca Müslüman yaşıyor. Bunların çocukları içinde okumaya, okutulmaya, Avrupa ve Amerika’da tahsil görmeye layık onbinlerce süper genç bulunmaktadır. Bunlar araştırılmalı, sıkı imtihanlardan testlerden geçerilmeli ve çok ciddî bir plan ve program dahilinde okutulmalıdır. Üç yabancı dil öğrenmeyene yardım edilmemelidir. Gittiği yerde serserilik ve tembellik edenin başı ezilmelidir. En ufak bir ahlak ve karakter zaafı gösterenlerin yardımı hemen kesilmelidir. İslâm dâvasının çürük elemanlara ihtiyacı yoktur.

Yazıp duruyorum, bu hizmetleri kimler yapacak acaba? 28 Nisan 2001