Hangi Taraf Kazanacak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Çarşamba
Fransa devleti Cezayir’de, Tunus’da, Fas’ta ve başka İslâm ülkelerinde sömürgeci güç olarak bulundu, o ülkelerin halklarının temel hak ve hürriyetlerini çiğnedi ama hiçbirinde ve hiç bir zaman Müslüman kadınların kıyafetlerine karışmadı.
Fransa’nın Fas Genel Valisi bir Mareşal Lyautey vardır, akıllı ve hikmetli idaresiyle meşhurdur. Bu zatın elinde çok geniş yetkiler vardı ama Faslı Müslüman kadınların başörtüleriyle, çarşaflarıyla, tesettür kıyafetleriyle uğraşmamıştır.
İngilizler de Hindistan’da ve başka İslâm ülkelerinde Müslüman kadınların örtüsüne, tesettürüne karışmamışlardır.
Sömürgeciliğin başka bir çeşidi olan Sovyet neo-kolonyalizmi devrinde Türkistan’daki, Kafkasya’daki, Tataristan’daki Müslümanların camileri, medreseleri kapatılmış, din eğitimi engellenmiş, kadınların tesettürü ile mücadele edilmiştir. Sovyet sömürgecileri bütün bunları sözde laiklik, sözde medeniyet, sözde ilerleme ve çağdaşlık adına yapıyorlardı.
Tarih boyunca en azgın laiklik uygulaması, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arnavutluk’ta görülmüştür. Diktatör Enver Hoca, 1966’da bütün dinleri yasaklamış; cami, kilise, havra olarak ibadet yerlerinin hepsini kapattırmış (bir iki tarihî eser dışında diğerleri yıktırılmıştır); ibadet etmeyi, namaz kılmayı, oruç tutmayı, Hıristiyan çocuklarını vaftiz etmeyi, velhasıl her türlü dinî hizmet ve faaliyeti şiddetli bir suç saymış ve ağır şekilde cezalandırmıştır. Hattâ, bir keresinde, çocukları gizlice vaftiz eden bir papaz kurşuna dizilerek idam edilmiştir.
Bugün İslâm dünyasında, Enver Hoca’nınki kadar olmasa bile çok ağır ve zâlimâne laiklik uygulamaları vardır. Meselâ Özbekistan’da yeni açılan binlerce cami kapatılmış ve ezan okumak yasak edilmiştir. Tunus’ta genç, aydın, memur bir vatandaşın namaz kılması cesaret meselesidir. Sadece bir iki ihtiyar namaz kılabilmektedir. Namazdan sonra da camiler kapatılmaktadır.
Dünya’da Müslümanlar için en fazla din, inanç ve inandığı gibi yaşamak, inançlarını hayata tatbik etmek hürriyeti ve hakkı tanıyan ülke şu anda Amerika Birleşik Devletleri’dir. Komünist-sever ve Amerika’dan nefret eden İslâmcılar ne derlerse desinler şu anda ABD din hürriyeti bakımından en ileri ülkedir. Orada polis memurluğu yapan mühtedi (sonradan Müslüman olmuş) Amerikalı bir kadın resmî elbisesinin üzerine başörtüsü takarak hizmet görebilmektedir. Üniversitelere başörtülü kız öğrenciler, takkeli ve fesli erkek öğrenciler serbestçe girip yüksek tahsil yapmaktadır. Orduda hizmet gören Müslüman subay, astsubay ve erlere islâm dininin gerektirdiği şekilde helâl yemek verilmekte, namaz kılmaları, oruç tutmaları hususunda her türlü kolaylık gösterilmektedir. Amerikan idaresinin korkusu gerçek İslâm’dan ve barışçı Müslümanlardan değil; terörist ve radikal İslâmcılardandır.
İngiltere’de Müslümanlara geniş bir hürriyet tanınıyor. Başını örten bir kız Müslüman kız öğrenci orada koleje de, üniversiteye de rahatça gidebilir. Onu kimse rahatsız etmez. Diğer bütün medenî ülkelerde durum böyledir. Tek istisnâ, anayasasında laiklik yazan Fransa’dır. Orada, liselere başörtüsüyle giden Müslüman kızlara zorluk çıkartılmıştır ama bu zorluk hiçbir zaman komünist ülkelerde, hukuk dışı sistemlerde olduğu gibi keyfice olmamıştır.
Bütün İslâm ülkelerinde genel bir İslâm’a dönüş hareketi görülüyor. İslâm, Müslüman olan herkesin kimliğinin birinci unsurudur. Müslüman kadın ve kızlar her geçen gün tesettürü daha fazla benimsemektedir. Tesettürü siyasî emelleri uğrunda kullanan kişi ve zümreler vardır ve olacaktır ama tesettür esas itibarıyla dinî bir eylem ve uygulamadır. Tesettür Kur’an âyetleriyle farz kılınmıştır. Peygamber’in Sünneti de tesettürü emretmektedir. Ondört asırlık bir icma, tesettürü islâmî hayata perçinlemiştir. Zamanımızdaki birtakım zındık, satılmış, kendini bilmez, hokkabaz naylon müctehidler ne kadar inkâr ve tevil ederlerse etsinler, tesettür islâmî hayatın ayrılmaz bir parçasıdır.
Yüce İslâm dininin şahsî veya siyasî emellere, menfaatlere, nüfuz-âlet ve vasıta kılınmamasını; din ve mukaddesat rantı yenmemesini bir Müslüman olarak ben de isterim. Ancak, siyasî İslâm’ın bir simgesidir denilerek tesettüre karşı çıkılmasını asla kabul etmem, böyle bir şeye razı olmam.
Türkiye gerçekten laik, gerçekten demokrat, gerçekten insan haklarına saygılı, gerçekten hukukun üstünlüğü üzerine oturmuş bir sisteme sahip olsaydı, tesettür ile mücadele edilmemesi gerekirdi.
Tesettür bir din, inanç, dinî uygulama meselesidir. Devletin, siyasî iktidarın, egemen güçlerin buna karışmaya hakları yoktur.
Peki bu lüzumsuz çekişmenin sonu ne olacaktır? Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, tesettür düşmanları kaybedeceklerdir. Ne zaman, nasıl, ne şekilde? Bunun tafsilatını (ayrıntılarını) veremem, ben neticeyi söylüyorum.
Bugün, 19’uncu asır seviyesinde kalmış sözde ilerici, laik, çağdaş, uygar bazı gazeteciler, politikacılar, aydınlar İslâm ile, Müslümanlarla, tesettür ile savaşıyorlar. Onların gazetelerinden, yazılarından, beyanlarından parçalar alınıp bir albüm yapılsa ne kadar ibretli bir şey olurdu. Onlar ne hak, ne hukuk, ne hürriyet tanıyorlar. Hezeyan halinde saldırıyorlar. Mantık, iz’an, insaf, vicdan, hakkaniyet, mürüvvet, adalet duygusu onlarda yoktur. Hem savcı, hem hakim, hem de cellatlık yapıyorlar. Saçma sapan peşin hükümler, modası geçmiş ideolojik prensipler adına konuşuyorlar. Sanki bu adamlar Stalin’in, Mao’nun, Enver Hoca’nın müridleridir.
Bütün bu hengâme içinde Müslüman millet haklarını koruyamıyor. Çünkü tarihî ârızalar yüzünden kırsal kesim ve gecekondu kültürü, kafası, zihniyeti içindedir. Güçlü bir Müslüman aydın sınıfı yoktur, güçlü bir medyaya sahip bulunmamaktadır. Cemaatlere, özel diyanetlere ayrılmış olup paramparça bir vaziyettedir. Korkunç bir din ve mukaddesat istismarı vardır. Bir sürü haşarat din rantı yemektedir. İşler genellikle ehliyetsizlerin ve yetersizlerin ellerine bırakılmıştır. Yine de bu çekişmeyi Müslümanlar kazanacaktır. Çünkü haklı olan onlardır, tarihin akışı onların lehinedir. 13 Mayıs 1999