Harap Camileri Niçin Tamir Ettirmiyorlar?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Çarşamba
Van’ın, kale altındaki harap eski tarihî kısmında iki cami harabesi var. Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar bu şehrimizi ele geçirince Ermeniler Müslümanlara çok zulm etmiş, şehrin Müslüman kısmını yakmışlar, camiler de o zamandan beri harap duruyor.
Bugünkü iktidar Van gölündeki Akdamar adasında bulunan tarihî kilisenin tamir ve restorasyonuna başladı. Kültür Bakanı övüne övüne beyanda bulundu. “Bu iş benim zamanımda oldu, altı ayda bitireceğiz…” gibi lâflar etti.
Peki Ermeni kilisesinin tamir parasını kim ödeyecek? Benim bildiğim, kilise tamirlerinin yarı parası Türkiye devletinin bütçesinden çıkıyor. Dışarıdan da çok ama çok paralar geliyor bu işler için. Birtakım adamlar bu paralardan sebepleniyor mu? Bu hususta bir şey söyleyemem. Başarılı gazeteciler polis hafiyesi gibi çalışsınlar, bu konuda belgelere ve sağlam bilgilere dayanan araştırmalar yapıp yayınlasınlar. İstanbul’un Bizans’tan kalma surları için de vaktiyle dışarıdan çok büyük paralar gelmişti.
Hatırlayacaksınız sayın Recep Tayyip bey, önce sur tamirine karşıydı, hattâ bunların yıkılmasını bile istemişti. Sonradan fikir değiştirdi. Sur restorasyonlarına devam edildi. Ancak bu restorasyonlar arkeoloji ilmine uygun olarak yapılmadı. Restorasyon değil, rekonstrüksiyon (yeniden inşa) yapıldı. Son büyük zelzelede de Edirnekapı’daki tamir edilmiş bölüm yıkıldı. Malûm, bizim müteahhitler…
Biz yine Van’a dönelim… Van’da Ermeni yaşamıyor, Ermeni nüfusu yok. İktidar Akdamar adasındaki kiliseyi tamir ettiriyor. Peki, eski Van’daki iki harap cami ne olacak? Onlar niçin tamir edilmiyor. Bahanenin bini bir paraya. Efendim, o harap camilerin etrafında artık yerleşim bölgesi yokmuş… Cevap:Akdamar adasında Ermeni var mı?Orada da yok.
Camiler restore edilirse onlara gelecek cemaat yok… Cevap: Ermeni çetelerinin Müslümanlara yaptıkları zulümlerle ilgili müze haline getirilemezler mi? Ortada ne garip bir durum var? Müslüman halktan toplanan vergilerle kilise tamir ettiriyorlar ama mutlaka restore edilmesi gereken camileri tamir ettirmiyorlar. Son iki yıl içinde ülkemizde yüzlerce eski kilise binası restore edilmeye başlandı. Bir kısmının tamiratı bitti ve ibadete açıldı. Eski harap camiler ise, perişan vaziyette duruyor.
Bazıları işi o kadar azıttılar ki, Denizli’nin bir ilçesinde 1924’te Rumlardan kalan, 1948’de camiye çevrilen binayı tekrar kilise yapmaya kalktılar. Yaparlardı da… Ancak halkın tepkisinden korktular.
Çanakkale’nin en büyük meydanına yeni bir kilise yapılmak isteniyor. Neymiş efendim orada eskiden bir kilise varmış, sonra yıkılmışmış… İstanbul’un Eminönü ilçesinde 120 küsur caminin adı var, binası yok. Bunlar, çoğu 1930’dan sonra satılmış, yıkılmış, yok edilmiştir. (Listelerini Bedir Yayınevi tarafından çıkartılmış, bendenizin
adlı kitabımda bulabilirsiniz. Tel: 0212/519 36 18). Madem ki, ülkemizdeki eski kilise harabeleri tamir ediliyor, eski camilere niçin el atılmıyor?
Ülkenin her yerine cayır cayır kilise yapılıyor. Pembeler ve Benzetilmişler buna ses çıkartmıyorlar. Lakin Taksim’de bir cami yapılmak istendiği zaman korkunç ve dehşetli bir muhalefet yapmışlar, hattâ bazı çatlaklar “Taksim lâik bir meydandır, oraya cami yapılamaz!” diye haykırmışlardı.
Taksim’de cami yaptırtmak üzere yeniden harekete geçilmelidir. Ancak bu işe çok kültürlü, ufukları çok geniş, ağırlıkları olan, sözleri dinlenilen Müslümanlar teşebbüs etmelidir. Cami projesi için uluslararası bir yarışma bile açılabilir. Bundan önce yaptırılan proje uygun değildir. En alt katta otopark olacakmış, onun üzerinde yedek parçacılar çarşısı, en yukarıda da cami…Adamlar Levent Sanayi Sitesi’ne cami yaptırdıklarını mı sanıyor?
Taksim Camii bir külliye olmalıdır. Kütüphanesi, sergi ve konferans salonları, gençler için lokaller… Mimarlık ve estetik katsayısı son derece yüksek olmalıdır. Bir çarşısı olabilir. Lâkin burada ancak ve ancak geleneksel el sanatları satılabilir.
Vaktim ve imkânım yok…Olsaydı böyle bir cami yapılması için teşebbüse geçer, memleketin en seçkin, en kalburüstü aydınlarından yardım talep ederdim. Benim düşündüğüm Taksim Camii milyonlarca dolara mal olacaktır. Bu para bulunur mu? Elbette bulunur. Yeter ki, teşebbüs edilsin.
Şu hususa da dikkat edilmelidir: Bu gibi hayır hizmetleri maddî ve manevî rantlara asla âlet edilmemelidir. Taksim’de böyle bir camiye ihtiyaç var mıdır? Olmaz olur mu? Orada Fransız Konsolosluğu’nun ara sokağında bir mescid var. Son derece yetersiz. Hem, yapılması istenen cami sadece namaz kılmak için değildir. Orada kültür faaliyetleri yapılacak. Taksim’de İslâm’ı temsil edecek.
Biz Türkiye Müslümanları işlerimize, dâvâlarımıza sahip çıkmıyoruz. Başbağlar köyünde şehid edilen mâsum kardeşlerimizi çabucak unuttuğumuz gibi, Taksim’de cami yaptırma işini de unuttuk, defterden sildik. Velhasıl sebatsız, azimsiz bir yığın haline geldik.
İktidara mensup yüksek bir bürokrat bir talebe yurduna konferans vermeye gitmiş. 180 bin Euroluk şahsî otomobiliyle pür tantana, pür azamet, pür gurur, pür kibir gelmiş… Halkının önemli bir kısmının aç ve perişan yaşadığı bir ülkede böyle lüks, böyle pahalı, böyle gösterişli otomobillere sahip olmak,
Efendi, ben sana ucuz otomobil pazarından üç milyara alınmış kullanılmış bir Lada’ya bin demiyorum. Şu memlekette 180 bin Euroluk lüks otomobillere binmek fazilet değildir, rezilliktir diyorum.
Bizim dinimizin, ahlâkımızın temel bir kuralı vardır: “İşlerin hayırlı olanı, orta olanıdır.”
Bir Müslüman bir otomobile en fazla otuz milyar lira verebilir. Ondan sonra ayıptır, haramdır, günahtır, vicdansızlıktır.
Hayır beyim hayır!.. Alamazsın, caka satamazsın. Müslüman, öyle canının her istediğini yapacak kadar hür değildir. Öyle hürriyet hayvanlar âleminde, küfür dünyasında vardır.
Müslüman, kendi arzu ve rızasıyla hürriyetini sınırlandıran kimsedir. Bu sınırları kim koymuştur?
– Allah koymuştur. Kur’ân’da israf kötülenmektedir, müsrifler (saçıp savuranlar, aşırı masraf yapanlar) “Şeytanın kardeşleri” olarak vasıflandırılmaktadır.
– Peygamber koymuştur. Peygamberimiz bizim için “En güzel örnek ve modeldir.” (Kur’ân böyle diyor). Biz ona iman, itaat, biat etmişiz. Onun emirlerine, öğütlerine, Sünnetine uymakla yükümlüyüz. Peygamber vefat etmiştir ama hatırası, ruhaniyeti bizimledir. O, bizim 180 bin Euroluk otomobillerde gurur, kibir, azamet içinde dolaştığımızı görse memnun olur mu? Elbette olmaz.
– Şeriat bizim için sınırlar koymaktadır.
– Peygamberin vârisleri, vekilleri, halifeleri durumunda bulunan
diyorlar. Sonra aklımız, vicdanımız, bilgelik bize nasihat ediyor, bize sınırlar koyuyor.
Eline fırsat geçince kuduracak, çıldıracak. Milyon dolarlık ev, 180 bin Euroluk otomobil, yarım milyon dolarlık yazlık… Böyle Müslümanlık olur mu? Beride milyonlarca din kardeşimiz açlık, sefalet, işsizlik, perişanlık içinde sürünüyor. Zenginler, varlıklılar, helâl veya haram para devşirenler azdıkça azıyor, kudurdukça kuduruyor, kendilerine Nemrud ve Firavun’u örnek alıyor.
Hayır beyim hayır! Sen o kadar pahalı, o kadar lüks, o kadar gösterişli otomobile binemezsin. Buna hakkın yoktur.
mı diyorsun? Söyle bana, sen bu fetvayı kimden aldın? Şeytan’dan mı? 14 Temmuz 2005